25 Eylül 2022

Felâketler ve anıtlar

Felaketten doğrudan etkilenen her bir kadın ve çocuğun ayrı ayrı tasvir edildiği heykelde, cuma öğleden sonrasının fırtınalı denizinde yaşananlar, kıyıda bekleyenlerin gözlerinden tasvir ediliyor. Platformun üzerindeki 260 bronz figür, ölen balıkçıların geride bıraktığı kadın ve çocukların gerçek sayısını gösteriyor. Her bir figür gerçek bir kişidir. Bir adı ve yaşı vardır

"Bir balıkçı, ağıyla gömülmeli çelebi efendi!" diyordu balıkçı Apostol, Sait Faik'in Ağıt isimli öyküsünde.

İskoçya'nın doğu kıyılarındaki Eyemouth kasabasının insanları da tıpkı Apostol gibi ekmeğini denizden çıkaranlardan. Kasaba, Sait Faik öykülerinde geçen şirin balıkçı kasabalarından. Hikâyelerinde kullandığı kelimeler ve betimlemelerle sanki Eyemouth'ı da anlatmış. Yer ve insan isimleri hariç.

Sosyal ve kültürel yakınsama; benzer koşullar, benzer medeniyetler ve teknikler yaratır.

Benzerlikler çok; liman boyunca sırt sırta vermiş minik pencereli balıkçı evleri, sanki kıyıya çekildiği için sıkıntıdan suya batıp çıkarak oyalanan mavi, beyaz ve kırmızı balıkçı tekneleri, göz gözü görmez bir sisin içinde kaybolan balıkçı tekneleri, taşlara serili balık ağları, kıyıya vuran misina eskileri, lastik çizmeler ve şamandıralar, bir kenarda üst üste yığılmış renkli ıstakoz kafeslerine eşlik eden bütün kasaba hayatına kokusuyla tuzunu veren deniz, fırtınalar, bekleyişler… Ve bir heykel!

Eyemouth Limanı

Ama benzerlerinin aksine Eyemouth'daki heykel ne zincirli büyük bir çıpa, ne kuyruğundan tuttuğu koca bir kılıç balığını gururla dünyaya gösteren bir balıkçı ve ne de denizlerin tanrısı Poseidon'dur.

Eyemouth'daki heykel, 1881 yılındaki büyük bir bekleyişin anıt heykelidir.

Benzer koşullar altındaki insanlığın felâketleri de birbirine benzerdir. … Eğer hayata fıtratın penceresinden bakıyorsanız ; felaket, sadece madenciliğin değil fakat balıkçılığın da 'fıtratında' vardır. Ve 2014 yılının Soma'sında bir maden faciasında devrede olan fıtrat, 1881 yılında İskoçya kıyılarındadır. Ve açık bir denizde balıkçıları bekler. Ama zahmet edip de o kendisi balıkçılara gitmez. Sadece bekler. Zira, kader yakın akrabasıdır. Ve bilir: balıkçılığın fıtratı, balıkçının kaderidir. Ve haklıdır. Tıpkı 2014'ün Soma madencileri gibi Eyemouth balıkçıları da onları bir denizde bekleyen kaderlerine sonunda 'kendi iradeleriyle' gider. Bir de geride kalanlar vardır. Bir kıyıda 141 yıldır gidenleri bekler.

Dullar ve Yetimler, Jill Watson, Eyemouth (2016)

Dullar ve yetimler

İskoçya'nın Eyemouth deniz kasabasındaki Dullar ve Yetimler (Widows and Bairns) heykeli, 14 Ekim 1881'de bu kasabada yaşanan büyük bir balıkçılık felâketinin anısına dikilmiş.

Bir cuma günü yaşanan Eyemouth Balıkçılık Felâketi, İskoçya'nın en büyüğü. Yerelde Kara Cuma olarak da bilinen bu trajedide toplamda 189 balıkçı, aileleri kıyılardan dalgalarla boğuşmalarını izlerken ve onların gözleri önünde can verir. Geride 93 kadın dul ve 267 çocuk yetim kalmıştır. En büyük kayıp Eyemouth'ındır. Kazadan kurtulan bir balıkçı anlatır… Gemilerinin kaptanı fırtınayla umutsuzca boğuşurken "Bugün Eyemouth'ı göremeyeceğiz çocuklar!" diye haykırır. Haklıdır. Kasabanın yetişkin erkeklerinin üçte biri, Eyemouth'ı o günden sonra bir daha göremez.

(St. Abbs (üstte) ve Eyemouth'ta (altta) yer alan Dullar ve Yetimler heykellerinden birer görüntü)

Balıkçı ailelerinin 14 Ekim 1881'de bir kıyıdaki bekleyişlerini anlatan Dullar ve Yetimler heykeli, dikine bronz bir platform üzerine yerleştirilmiş onlarca minik kadın ve çocuk figüründen oluşuyor. Kadınlar ve çocuklar yan yana, iç içe. Yüzleri limana dönük. Ellerini alınlarına gölgelik yapmış, denize bakıyor. Genci, yaşlısı, hamilesi… Şalları rüzgârda havalanıyor. Çığlık çığlığa, çırpınan kadınlar. Kaptanın denizden gelen sözlerini duymuş gibi ağlıyor, dualar ediyor ve birbirlerine sarılıyor. Ne yaptıklarından habersiz, delirmiş gibi saçlarını yoluyor ve kendilerini yerlere atıyor. Çocuklar her yerde. İki kadın arasındaki bütün boşluklarda. Yüzlerinde, korkunç bir şeylerin olmakta olduğunun içgüdüsel korkusu. Eteklere yapışmış, kucaklarda ve yerlerde. Denize bakıyor. Uçuşan kıyafetlerden belli, hava buz gibi soğuk. Fakat denizden gelecekleri görmek dışında bütün duyular kapalı. Sanki kimse üşümüyor.

Eyemouth'da yer alan Dullar ve Yetimler heykelinden detaylı görüntüler

Bir felâketin anıt heykeli neyi amaçlamalı? Büyük ve heybetli olup göze girmenin ve basit bir, geçmiş olsun, tesellisinin ötesine geçecekse eğer… Anıtların ideolojik işlevlerle yüklü olduğu bilinir. Bir felâketi unutturmamayı amaçlarken bile neyi unutturup neyi hatırlattığı anıtların ideolojik bir işlevidir.

Dullar ve Yetimler heykeli, 141 yıl önceki bir sahneyi ayrıntılarıyla işlerken, felâketin ideolojik bir yorumundan çok çıplak gözleme ağırlık veriyor. Limana bakan 5 m uzunluğunda ve 1.2 m yüksekliğindeki bronz duvarın üzerine, 78 kadın ve 182 çocuk figürü sığdırılmış. Figürler bir karışı geçmiyor. Fakat toplamda 260 figürlük sıkışıklığa karşın, figürler birbirlerine benzemiyor. Her biri yaşı, kıyafeti ve yaşadığı duygularla eşsiz. Ve 141 yıl önce bu kıyıda eli kolu bağlı bekleyip, eşlerinin, oğullarının veya babalarının bir deniz felâketinde kayalara çarpan teknelerini seyredenlere karşılık geliyor. Figürler bir baştan bir başa donuk görseller olmaktan öte, sanki canlı bir hikâye anlatıyor. Artık bitmiş ve tarih olmuş değil olmakta olan bir hikâye. Hareketler her an kaldıkları yerden devam edecek gibi. Şallar sonunda uçacak, çığlıklar duyulacak ve kadınlar onları yakalayan ellerden kurtulup yerlere düşecek…

Dullar ve Yetimler heykelinden detaylı görüntüler

Büyük felâketler gibi, felâketler karşısındaki insanların çehresi de birbirine benziyor. Ve balıkçı yakınlarının Eyemouth kıyısındaki Dullar ve Yetimler heykelinde ölümsüzleşen kederli ve umutsuz bekleyişleri tıpkı 133 yıl sonra 13 Mayıs 2014'te Soma'da yaşanan maden faciasında madenci yakınlarının ajanslara düşen çaresiz bekleyişlerine benziyor.

Kara Cuma

14 Ekim 1881 cuma günü, sabah erken saatlerde hava sakin ve açıktır. Gece boyunca süren fırtına nihayet sabaha karşı dinmiştir. Eyemouth balıkçıları her sabah olduğu gibi iskelede toplanır. Hava durumu kontrol edilecek ve denize açılmanın güvenli olup olmadığına karar verilecektir. İskele barometresi düşük basınç gösterir. Bu, havanın aniden değişebileceği ve büyük bir fırtınanın yaklaşıyor olabileceği demektir. Ama kesin değildir. Şimdi… Balığa çıkmalı mıdır? Yoksa, çıkmamalı mıdır? Gerçi, bunu önceki gün de tartışmamışlar mıdır? Önceki gün, daha önceki gün ve hatta daha daha önceki gün de barometreye kızmamışlar mıdır? Yemler pahalı ve bayatlıyordur. Ailelerin beslenmeleri gerekiyordur. Ve ödenmesi gereken krediler vardır. Hem haftalardır hiç bu sabahki kadar sakin bir hava görmüşler midir?

Oysa güneyde çoktan bir fırtına kopmuştur. Ve Kuzey Denizi'ndeki balıkçıların çoğu teknelerini limana bağlamıştır. İskoçya'nın en iyi balıkçısı olarak ün salan yaşlı balıkçı William Spears, havanın sakin olmasına karşın fırtınanın uzaktan kokusunu almıştır. Eyemouth'lı balıkçıları bu sakinliğe aldanmamaları konusunda uyarır. Ve denize açılmamaları için neredeyse onlara yalvarır. Eyemouth'lı balıkçılar kararsızdır. Ama balıkçının kaderi, balıkçılığın fıtratıdır. İhmalkârlık! Ve ilk tekneler limandan ayrılır. Eyemouth'da bir gelenek vardır. Bir tekne limandan ayrılırsa, gerisi kendiliğinden gelir…

Eyemouth filosu üç saat içinde dokuz mil açılır. Tekneler balık avlama bölgesi olan kayalıklarda sıraya girer. Sırası gelen ağlarını atar. Ve sonra fırtına öncesi sessizlik başlar. Her şeyin üzerine birdenbire bir dinginlik çökmüştür. Cılız rüzgâr söner ve gökyüzü fırtına bulutlarıyla kapkara kesilir. Öğleye doğru Eyemouth açıkları, artık coşkulu bir Turner tablosudur. Kara bulutlar, kasırga ve sağanak yağmur… Eyemouth balıkçıları nesillerdir balıkçıdır. Ve denizle boğuşmanın yabancısı değildir. Ama bu sefer farklıdır. Tekneler boy ölçüşemeyecekleri dalgalarla boğuşur. Balıkçıların ağları çekmek için bile zamanları yoktur. Öylece bırakırlar. Yelkenler açılır. Ve kuvvetli rüzgârda yönlerini değiştirebilirlerse eğer, tekneler kafalarını Eyemouth'a çevirir.

Kıyıda, bir balıkçı ailesi geleneği, kendini tekrar ediyordur. Hava bozunca insanlar deniz kıyısında kendiliğinden toplanmaya başlar. Okul kapanır. Çocuklar da limandadır. Liman balıkçı aileleriyle doludur. Sağanağın altında denizi bekler. Ve Eyemouth filosu yelkenli tekneleriyle görüş alanına girer. Ama fırtına öğlene doğru iyice bastırmış, deniz ve kara birbirinden cennet ve cehennem gibi ayrılmıştır. Tekneler ailelerin gözleri önünde alabora olur. Veya limanın açıklarındaki kayalıklara çarparak parçalanır. Balıkçıların teknelerden atlayışları ve teknelerin kayalıklarda parçalanıp denizin içinde yok oluşu, gözle görülebilecek kadar yakındır. Çığlıklarının kıyıdan bile duyulabildiği söylenir. Ama dalgalar o kadar hırçındır ki kıyıdaki kimse yardıma gidemez. Sadece bekler.

İskoç ressam J. Michael Brown'ın 1881'de Eyemouth'ta meydana gelen balıkçılık felaketinin etkilerini betimlediği yağlı boya resmi, 1882, Özel Koleksiyon

Hemen her ailenin bir kayıp verdiği Eyemouth'daki bu faciada kimisi eşini, babasını veya oğlunu kaybeder. Kimisi, üçünü birden. Kasaba, yetişkin erkeklerinin üçte birini aynı günde kaybetmiştir. Geriye, 78 dul kadın ve 182 yetim çocuk kalır. Bronz bir heykelin üzerinde, halen denizi bekler…

Modern zamanlardan benzer bir sahne… 13 Mayıs 2014. Maden ocağında bir yangın çıktığı haberiyle, Soma'lı aileler ve çocuklar maden ocağına koşar. Bekleyişleri Eyemouth'lı balıkçı ailelerinin bekleyişidir. Madenci aileleriyle birlikte bütün ülke ekranları başında bekliyordur. Faciada 301 madenci hayatını yitirir. Geride, kadınlar ve 432 çocuk vardır. Facia, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçer.

Ocaktan sağ kurtulan bir madenciye gazeteciler sorar: "Bir daha madene girecek misiniz?" Balıkçılık felâketinden sadece 17 gün sonra Eyemouth filosu kalan çok az balıkçısıyla yeniden güvensiz denizlere açılır. Üstünden 141 yıl geçmiş. Felâketten sağ kurtulan balıkçılara da birileri benzer şekilde "Bir daha o denizlere açılacak mısınız?" diye sormuş mudur, bilinmez. Ama onlardan 133 yıl sonra Somalı madenci o hayali soruyu o balıkçıların yerine yanıtlar: "Açılmalıyım. Çünkü kredi borcum var."

Heykelin yapılışı

Dullar ve Yetimler heykeli, İskoç heykeltraş Jill Watson'ın eseridir. Watson eser için yıllarca ön hazırlık yapmış. Tarihsel araştırmaların yanı sıra, felâketten etkilenen ailelerin günümüzdeki nesilleriyle mülakatlar ve toplantılar gerçekleştirmiş. On yılda tamamlanan heykel sonunda facianın 135. yıldönümü olan 2016 yılında açılmış.

Felâketten etkilenen bölgedeki diğer balıkçı kasabalarında da aynı sanatçının benzer fakat küçük çaplı heykelleri bulunuyor. Felâket anıtlarında genellikle ölen insanlar onurlandırılırken, kendi eserlerinde Watson geride kalanları ve toplumu yeniden inşa eden kadınları ön plana alıyor.

Felaketten doğrudan etkilenen her bir kadın ve çocuğun ayrı ayrı tasvir edildiği heykelde, cuma öğleden sonrasının fırtınalı denizinde yaşananlar, kıyıda bekleyenlerin gözlerinden tasvir ediliyor. Platformun üzerindeki 260 bronz figür, ölen balıkçıların geride bıraktığı kadın ve çocukların gerçek sayısını gösteriyor. Her bir figür gerçek bir kişidir. Bir adı ve yaşı vardır. Modellenen insan sayısından, dönem kıyafetleri ve kadın ve çocukların yaşadığı gerçek duygulara kadar hiçbir detay atlanmamış. Dehşet, korku ve acı gibi kuvvetli duyguların elle tutulacak kadar görünür olduğu heykelde, 260 figürün en kıyısında sanki sahneden çıkmaya hazırlanan el ele tutuşmuş üç kardeş dikkâti çeker. Annelerini de eteğinden çekerek sanki hep birlikte sahneden çıkıyorlardır. En kötüsü olmuştur. Fakat çocukların hatırına hayat devam etmek zorundadır…

Bronza ruh üfleyen Jill Watson'ın Dullar ve Yetimler heykeli, canlı anlatısıyla basit bir olan olmuşçu veya kabullenişçi ideolojik müdahalenin ötesine geçiyor. Ve felâketten 141 yıl sonra bile insanda, 78 kadın ve 182 çocuğun baktıkları yere bakma ve düşenleri yerden kaldırma isteği uyandırıyor.

Bir balıkçı sadece ağıyla mı gömülmeli, çelebi efendi! "Koskoca sandalıyla da beraber gömemezler ya…" Kaderlerine bile bile yelken açan Eyemouth balıkçıları, sandallarıyla gömülenlerden.

Zeynep Yıldırım kimdir?

Siyaset Bilimi Doktoru Zeynep Yıldırım, siyaset bilimi alanındaki doktorasını Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin menşe ülkelerine geri dönüşü üzerine yaptığı tez çalışmasıyla 2019 yılında İstanbul Üniversitesi’nden aldı.

2018 yılından beri Londra’da yaşayan ve bağımsız araştırmacı olarak çalışan Dr. Yıldırım, Londra Göç Müzesi’nde gönüllü danışmanlık yapıyor.

Duvar ve Birikim gazetelerinde yazıları bulunuyor. 2021 yılında başladığı T24’teki yazılarına devam ediyor ve yazılarında çoğunlukla göç etmenin ve göçmen olmanın insanlar üzerindeki etkisini sanat, edebiyat ve siyasetin iç içe geçtiği bir yaklaşımla değerlendiriyor.

Çalışma alanları arasında gönüllü ve zorunlu göçler, göçmen ve mülteci deneyimleri, mülteci politikaları, siyaset teorisi, kimlik ve kültürel çeşitlilik, popüler kültür ve siyaset ilişkisi ile politik sanat bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Dün her şey daha güzeldi...

Dünün daima daha güzel olduğu düşüncesi, sürgün edebiyatından önce, nostaljinin konusudur. Bir kelime olarak nostalji, “eve dönüş” ve “acı” anlamlarına gelen Yunanca sözcüklerden türer.

Agota Kristof'un üçlemesi: Sürgün, nostalji ve yas

"Ülkemi terk etmeseydim hayatım nasıl mı olurdu? Sanırım daha zor, daha yoksul ama daha az yalnız, daha az parçalanmış ve belki daha mutlu.”

İsmi dışında tamamen yazısız ve sadece resimlerden oluşan bir roman okudunuz mu?

'The Arrival' tamamen yazısızdır. Belirli bir sistematik dahilinde bir araya getirilen görseller, illüstrasyonlar ve simgeler, hikâyenin çeviriye gerek kalmadan ve yeryüzündeki hemen herkesçe anlaşılmasını mümkün kılar