22 Haziran 2025

Kuğunun son türküsü: Hasan İzzettin Dinamo

İnsanın ruhu kimi zaman acılarla olgunlaşır, yaşadıkları ne denli trajik olsa da onun zihin ve hayal dünyasının besini haline dönüşebilir. Hasan İzzettin Dinamo da küçük yaşta, yetimhanelerde, okullarda kitapların peşinden koşan, şiirler karalayan, çeviriler yapan bir genç olarak yetiştirir kendini

Hasan İzzettin Dinamo

Bir ülkenin gerçek tarihi yalnızca kitaplarda, boy boy haritalarda ve hamasi söylemlerde kendini göstermez; kimi insanların yaşam öyküsü, ülkenin asıl tarihini  berrak bir su gibi apaçık ortaya çıkarabilir. Apaçıktır ve bu nedenle de  çoğu kez görünmesi, bilinmesi istenmeyen de ortadadır. Kuşkusuz, devletler ve onun tarihini inşa edenler bu durumdan hoşlanmazlar. Ancak tarihin öyle de bir akışı vardır; ne kadar saklamaya çalışırsanız çalışın, ne kadar sembolik hamasi sözcüklerle perdelemeye çabalarsanız çabalayın, bir bilim adamının, bir yazarın, şairin, bir politikacının bireysel yaşamından sızar, sözcük sözcük gelir ve gerçeği olduğu gibi ortaya koyar.

Hasan İzzettin Dinamo  yaşamıyla, kendi kişisel tarihini sözcük sözcük dokurken, okuyana, bilene acı veren, içini öfkeyle dolduran tarihimizi  de yansıtan yazarlardan. Doğruyu söylemek gerekirse genç okur onu yakından tanımıyor, kitaplarının yeni baskılarını artık raflarda göremiyoruz. 36 yıl önce bugünlerde, 20 Haziran 1989'de yaşama veda eden Dinamo toplumsal tarihle, yakın tarihimizle ilgilenenlerin dikkatle okuduğu Kutsal İsyan ve Kutsal Barış adlı iki büyük belgesel romanın da yazarı aynı zamanda. Belgesel roman derken, okumayanlar için tek bir kitap canlanmasın gözümüzde; Kutsal İsyan  8 cilt. (MAY Yayınları, 3. baskı, 1971)  Kutsal Barış 4 cilt. Kutsal İsyan'da Kurtuluş Savaşı anlatılır, yaşanmışlıklarla. Bir anlamda Nâzım Hikmet'in Kuvayi Milliye Destanı ile özdeş gibidir; sıradan insanların önce bir cesaret anıtına sonra  meçhul askere dönüşmelerinin yanı sıra bilindik komutanlar ve şahsiyetlere de yer verilir. Kutsal Barış'ta ise, zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşı'ndan sonra başlayan aydınlanma savaşımı anlatılır.  Dinamo'nun yaşamını bilmeyenlerin zihninde kurtuluşu ve kuruluşu ciltler dolusu kitaplarla anlatan bir yazarın devletle hiçbir alıp veremediği olamaz gibi bir algı oluşacaktır kuşkusuz. Ancak bu yanıltıcı bir algıdır ne yazık ki. Evet, Dinamo'nun veremediği yoktur ama alamadığı çoktur devletten; en başta da özgürlüğü.

Trabzon kökenli Hasan İzzettin Dinamo, geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul'a taşınan ailenin  bir bireyi olarak, Meşrutiyet heyecanının henüz dinmediği 1909'da doğar. Ancak Balkan Savaşları nedeniyle İstanbul muhacirlerle dolup salgın hastalıklar, açlık başlayınca aile bu kez Samsun'a taşınır. Burada hayatı tanımaya başlayan Hasan İzzettin Dinamo, çocuk gözüyle Ermeni tehcirine, bunu izleyen günlerde babasının ve ağabeyinin savaşa gidişine tanık olur. Kısa süre sonra ölüm haberleri gelir. Annesini de kaybedince  kızkardeşleriyle ortada kalakalmıştır. Bundan sonrası yetimhanelerde bir dilim kuru ekmek peşinde, endişelerle, yalnızlığın ruhunda açtığı derin uçurumlara düşme  korkularıyla geçecektir.  Savaşlar ve Açlar ile Öksüz Musa adlı otobiyografik romanlarında o günleri  acıya batırılmış kalemle yazacaktır sonradan. Sokaklarda, terk edilmiş evlerde, kuytularda yatıp kalkan üstü başı perişan, açlıktan bir deri bir kemik kalmış, ağlaşıp duran çocuklar, acıyan ahali tarafından toparlanıp İstanbul'a gönderilir.  Doğduğu ama ailesinin tutunamadığı kentte de onu açlık ve kimsesizlik beklemektedir.

İnsanın ruhu kimi zaman acılarla olgunlaşır, yaşadıkları ne denli trajik olsa da onun zihin ve hayal dünyasının besini haline dönüşebilir. Dinamo da küçük yaşta, yetimhanelerde, okullarda kitapların peşinden koşan, şiirler karalayan, çeviriler yapan bir genç olarak yetiştirir kendini.  

Hasan İzzettin Dinamo ile ilgili bir kitap yazan Ömer Asan'ın (Belge Yayınları)  saptamalarına göre, Sivas Öğretmen Okulu'nda sosyalist öğretmenlerle tanışması, onlarla birlikte Adım adlı bir dergi çıkarmaya başlaması ve Nâzım  Hikmet'in şiiriyle karşılaşması onun hayat çizgisini de değiştirecektir. Nâzım'ın 835 Satır'ını okuduğunda kâğıda kaleme sarılır:

"Sivas yaylasında ne güzel esiyorsun Nazım
Kızılırmağın çağıltısı
         Gürleyüğün göğe başı çekişi
Renk renk bulut bahçelerinin
         süsleyişi ufukları
Seninle çok daha güzel,
çok daha güzel anladım.
Seni izliyorum adım adım
                                Nazım!"

Sivas'tan sonra öğretmenlik yapmak yerine Gazi Eğitim Enstitüsü'ne kayıt yaptırır. Burada, toplumcu edebiyatın büyük isimlerinden Sabahattin Ali ile kesişecektir yolları. Sabahattin Ali ona, adını Nâzım'dan duyduğunu söyleyecek, ilgi gösterecektir. Şiirleriyle adını usul usul duyurmakta olan Dinamo'ya  sadece edebiyat çevresi ilgi göstermez; devletin de takibe aldığı kişilerdendir artık. Cezaevine tıkılması için geçer akçe bir bahaneye de gerek yoktur: Trenlerle ilgili bir şiiri  "İsmet Paşa'nın tren siyasetine aykırı bulunduğundan" tutuklanır. Dört yıl ceza alır. Ancak Ankara Hapishanesi  ona bambaşka bir özgürlük alanı açar: Nâzım Hikmet de bir süre sonra onun koğuşuna konacaktır. Bu bir bahtiyarlıktır belki de! 1939'da  cezaevinden çıktığında  İkinci Dünya Savaşı başlamıştır; Türkiye Hitler faşizminin tehdidi altındadır. Bunu fırsat bilen iktidar baskıyı alabildiğine  arttırır; dergiler kapatılır, soruşturmalar açılır. Dinamo da bir yıl hapis ve İslahiye'ye sürgün cezası ile nasibini alacaktır bu baskıcı dönemden. Savaş biter ama sosyalistlerin çilesi bitmez: 1944'te  TKP tutuklamaları çerçevesinde yeniden özgürlüğünden alıkonur. CHP içinden çıkan ve memlekete özgürlük vaat eden Demokrat Parti (DP) umut olabilir mi? Bu sorunun olası evet yanıtı kuşkusuz bütün sol çevreleri heyecanlandırmıştır. Ancak DP'nin yanıtı, 6-7 Eylül 1955'te azınlıklara saldırı ve yağma sonucu yine "olayları çıkaran bunlar" denilerek tutuklanmaları olacaktır. Aydınların, solcuların, sosyalistlerin mâkus talihi değişmemiştir ve tutuklananlar arasında Hasan İzzettin Dinamo da vardır. 12 Mart darbesinde de devlet  onu unutmayacaktır.

Her tutuklanışında, cezaevlerinde ağır ve insanlık dışı işkencelerle karşılaşan Hasan İzzettin Dinamo, yakın tarihimizin direnç anıtlarından biridir. Bir şiirinde şöyle demişti:

"Bitmedikçe benim türkülerim
Belli olmaz toprak altında yerim
Kuğunun son türküsü olmayacak
Benim hiçbir türküm"

1989 Haziranında yaşama veda edene değin, yaşadıklarına, çektiği çileye rağmen şiirler, romanlar yazan, çeviriler yapan, dergiler çıkaran Hasan İzzettin Dinamo, fikirleri nedeniyle peşini hiç bırakmayan devletten alacağı yaşam mutluluğu hakkını alamamış ama buna inat, Kutsal İsyan ve Kutsal Barış'ı edebiyatımıza ve Nâzım'ın " Onlar ki toprakta karınca/ suda balık/ havada kuş kadar/ çokturlar/ korkak/ cesur / cahil/ hakim / ve çocukturlar / ve kahreden/ yaratan ki onlardır / kitabımızda yalnız onların maceraları vardır" dediği halka armağan etmiştir.

Trabzon Belediyesi, 1990'ların ilk yarısında,  şair Kenan Sarıalioğlu'nun çabası, Belediye Başkanı Atay Aktuğ'un değerbilir kararı ile kentin en işlek yerindeki Meydan Parkı'na bir büstünü koymuştu Dinamo'nun.  Hiç göremediği ata toprağında gelip geçeni sessizce izleyen Dinamo, o dönemde şair Ahmet Özer yönetimindeki Kıyı dergisinde de anılmakta, mektupları yayımlanmaktadır. Ancak yerel yönetim degişince bir sabah Meydan Parkı'nın içinden geçenler boş bir büst kaidesi ile karşılaşırlar. O gün bugündür yerinde yeller esmektedir Dinamo büstünün. Ne gam! Kutsal İsyan, Kutsal Barış,  çeviriler, şiirler, yayımladığı dergiler ve romanları kimsenin söküp bir depoya kilitleyemeyeceği anıt olarak duruyorlar.

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sözcükler başka yazılır, başka okunur

Her bir sözcük bir buzdağına benzer; suyun altındaki devasa bölüm gibi, kelimelerin de işitenin, okuyanın bilemeyeceği, bazen hatta kullananın bile farkında olamayabileceği bir bilinçaltı anlamı vardır

Dimdik yaşadım, sen de beni dimdik kucakla, al götür

Nice Aziz Nesinlik olay yaşadık, yaşıyoruz. Kendi yaşamını hiçe sayarak bazen öfkeyle, bazen gülümseyerek söylediği, yazdığı, uyardığı tehlikeler bir bir gerçek oldu. Bugün, ülkemizin gerçek aydınlarından biri olan Aziz Nesin'i ne kadar anlayabildiğimizi sorgulama zamanıdır

Aynı gökyüzü, aynı keder

Adları hiç önemli değil. Onlardan biriydi çakmağını çakıp Madımak Oteli’nin perdelerini tutuşturan. Sonra onu izledi diğerleri. Kaderi kedere dönüştürmüşlerdi

"
"