Utopiyin, Utopiyang – Ütopya ve distopya üzerine bazı düşünceler

Thomas More'un ünlü eseri Utopia'nın 500. yıldönümü özel baskısı, Dipnot Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Bu hafta okurlarla buluşacak olan baskının özelliği, China Miéville'in önsözü ile Ursula K. Le Guin'in sonsöz yerine geçen denemelerinin de özgün metne eşlik etmeleri... Ursula K. Le Guin'in kitapta yer alan ve 500 yıllık metne yeni bir gözle bakmamızı sağlayan denemelerinden birini tadımlık olarak sunuyoruz... 

23 Haziran 2020 11:15

O eski, ham (işlenmemiş) Güzel Ülkeler kontrol edemediğiniz şeyleri kontrol etmeye ve burada ve şu anda sahip olmadığınız şeylere –düzenli, huzurlu bir cennet, hurilerin cenneti; gökyüzündeki turta– sahip olmaya ilişkin telafi edici vizyonlardı. Bu yerlere gitmenin açık seçik ama ağır bir yolu vardı: Ölmek zorundaydınız.

Thomas More’un seküler ve entelektüel yaratısı Utopia burada ve şu anda eksikliğini duyduğumuz şeye –insan yaşamının insan tarafından ussal denetimi– ulaşma arzusunun bir dışavurumuydu hâlâ, fakat onun Güzel Ülkesinin Hiçbir Yer olduğu açıkça ortadaydı. O sadece zihindeydi. İnşaat alanı olmaksızın çizilen bir proje.

O zamandan bu yana ütopya öte dünyada değil, haritanın hemen dışında, okyanusta, dağların üzerinde, gelecekte, bir başka gezegende, yaşanabilir ama henüz ulaşılamamış herhangi bir yerde konumlandırıldı.

Utopia’dan beri her ütopya, aynı zamanda, açık ve net ya da çapraşık bir biçimde, gerçekte ya da muhtemelen, yazarın kafasında ya da okurların verdiği hükümde hem iyi hem kötü bir yer olageldi. Her eutopia distopyayı, her distopya da eutopyayı içerir.

Yang-Yin sembolünde her yarım kendi içerisinde diğer yarımın bir parçasını barındırır, bu da bu yarımların birbirleriyle tam bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisinde olduklarını ve kesintisiz bir biçimde (gene karşılıklı olarak) değişme kabiliyetine sahip olduklarını gösterir. Şekil statiktir; fakat her yarım, dönüşümün tohumunu taşır. Sembol bir statisi değil, bir süreci temsil etmektedir.

Ütopyayı bu uzun ömürlü Çin sembolü bağlamında düşünmek –özellikle de yang’ın yin’e üstün olduğu yolundaki o mutat eril varsayımdan uzak durmak istiyorsak, onun yerine bu ikisinin karşılıklı bağımlılığını ve değişme kabiliyetini sembolün asli özelliği olarak değerlendiriyorsak– yararlı olabilir.

Yang erkektir, parlaktır, kurudur, sıkıdır, aktiftir, nüfuz edicidir. Yin kadındır, karanlıktır, ıslaktır, kolaydır, alımlayıcıdır, çevreleyicidir. Yang kontroldür, yin kabulleniş. İkisi de büyük ve eşit güçlerdir; biri diğeri olmaksızın varolamaz, her biri diğeri olma sürecindedir hep.

Hem ütopya hem de distopya, çoğun, yabanıllığın kuşattığı, maksimum kontrolün söz konusu olduğu bir bölgedir – Butler’ın Erewhon’u, E. M. Forster’ın “Makine Stop Etti”si ve Yevgeni Zamyatin’in Biz’i gibi. Ütopyanın iyi yurttaşları işlenmemiş toprakları tehlikeli, düşmanca, yaşanmaz bir şey olarak görürler; maceraperest ya da asi distopikler açısından ise bakir topraklar değişim ve özgürlüğü anlatır. Bunda ben yang’ın ve yin’in karşılıklı olarak değişme kabiliyetlerinin örneklerini görüyorum: karanlık, gizemli yabanıllık parlak, güvenli bir yeri, Kötü Yerleri (Kötü Yerler daha sonra Güzel Ülke olur; karanlık, kapalı bir hapishaneyi kuşatan parlak, açık bir gelecek) kuşatır... Ya da tersi.

Ursula K. Le Guin

Geçmiş yarım yüzyıl içerisinde bu örüntü belki son raddeye varıncaya değin tekrarlandı; bu tema üzerine yapılan çeşitlemeler giderek daha kestirilebilir ya da rastlantısal hale geldi.

Bu örüntünün göze çarpan istisnaları arasında Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı (bu eudistopyada yabanıllık, yoğun bir biçimde kontrol edilen yang dünya-devletinin eksiksiz tahakkümü altındaki bir bölgeye indirgenmiştir; bu devletin herhangi bir özgürlük ya da değişim vaadi göz boyamaktan ibarettir) ile Orwell’in 1984’ü (bu pür distopyada yin öğesi yang tarafından bütünüyle bertaraf edilmiştir, sadece kontrol altındaki kitlelerin boyun eğişlerinde ve yabanıllıkla özgürlüğün manipüle edilmiş kuruntuları olarak kendini gösterir) sayılabilir.

Egemenliği elinde bulunduran yang, yin’e olan bağımlılığını yadsıma peşindedir hep. Huxley ve Orwell başarıyla gerçekleştirilen bu yadsımanın sonucunu sunarlar, hiç ödün vermeksizin. Bu distopyalar, psikolojik ve politik denetim yoluyla, hiçbir değişime imkân vermeyen bir (dinamik olmayan) statise erişmişlerdir. Kurulan denge bozulamaz: bir taraf yukarı çıkarsa, diğer taraf aşağı iner. Her şey sonsuza dek yang’dır.

Distopyada yin nerededir? Belki holokost sonrası hikâyelerde ve korku edebiyatında (bu türün ayaklarını sürüyerek yürüyen zombi sürüleriyle, giderek popüler hale gelen toplumsal çöküş öngörüleriyle, denetimin hepten yitirilmesiyle), kaosta ve kadim gecede, kim bilir?

Yang yin’i yalnızca olumsuz, aşağı, kötü diye algılar ve son söz hep yang’a verilmiştir. Ama son söz diye bir şey yoktur.

Günümüzde sadece distopyalar yazıyor gibiyiz. Bir ütopya yazabilmemiz için yin’ce düşünmemiz gerekiyor belki. Böyle bir ütopyayı ben Hep Yuvaya Dönmek’te yazmayı denedim. Başarılı oldum mu?

Yin ve ütopya birbiriyle çelişen (çünkü bütün bildik ütopyalar işleyişlerini sürdürmek için kontrole bel bağlarlar, yin ise kontrol etmez) iki terim mi? Yine de yin büyük bir güçtür. Nasıl işler peki?

Sadece tahminde bulunabilirim. Tahminimce, beşeri tahakküm ve sınırsız büyüme hedeflerinin yerine insanın adapte olma kabiliyeti ve uzun süre hayatta kalma hedeflerini nasıl koyacağımız konusunda nihayet gerçekleştirmeye başladığımız düşünme tarzı, yang’tan yin’e doğru bir değişimdir ve dolayısıyla bitimliliği ve noksanlığın kabulünü, belirsizliği ve geçici önlemleri sineye çekmeyi ve de suyla, karanlıkla ve toprakla dost olmayı içerir.

URSULA K. LE GUİN

Thomas More, Utopia,
China Miéville'in önsözü,
Ursula K. Le Guin'in sonsözüyle
500. yıl özel baskısı,
çev. İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları,
s. 217-220.