Mücadele de umut da devam ediyor: KuirFest belgeseller ve kısa seçkileri

Pembe Hayat KuirFest Fransız Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek Sevgiler, Scott filmiyle açılacak. Bu vesileyle festivalin Kuir Belgeseller ve Kısa Seçkileri bölümlerine göz atalım: Dünyada queer sinemacılar neler üzerine düşünüyor, neler anlatıyorlar...

 

2011 yılında Ankara'da yola çıkan Pembe Hayat KuirFest Denizli, Mersin, Eskişehir, Berlin, Amsterdam gibi şehirlere uğradı. Ankara'daki valilik yasakları nedeniyle bu yıl İstanbul'u merkez alan festival queer sinemanın son dönem örneklerini ve klasikleşmiş yapımlarını karşımıza getirecek. Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği'nin düzenlediği festival sadece bir film programı olmasının ötesinde film ekiplerinin, aktivistlerin ve sanatçıların katılımıyla queer sanatın tartışılması ve görünürlüğünün artırılması için bir platform işlevi görüyor.

KuirFest'in bu yılki programında Gökkuşağının Altında bölümünde yer alan son dönem kurmaca filmleri izleyebiliriz. Brezilya sinemasından Elektrik Beden, Tayland'ın bu seneki Oscar adayı Malila: Veda Çiçeği, Kenya'dan Rafiki öne çıkan yapımlardan.

Festivalin KÜLT bölümünde yer alan Çözülen Diller ve Eküriler filmlerini beyazperdede görmek isteyenler kaçırmamalı. Türkiye'deki queer sinemanın ender örneklerinden Atıf Yılmaz imzalı Gece, Melek ve Bizim Çocuklar gösterimi ve film ekibinden Yıldırım Türker ve Deniz Türkali'nin de katılımıyla yapılacak söyleşiyi hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum. Pembe Hayat KuirFest bu sene Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, Fransız Kültür Merkezi ve Tasarım Atölyesi Kadıköy'ün ev sahipliğinde gerçekleşecek. 

Love, Scott, Yönetmen: Laura Marie Wayne, 2018

25-27 Ocak tarihleri arasında üç gün sürecek Pembe Hayat KuirFest bu akşam Fransız Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek Sevgiler, Scott filmiyle açılacak. Bu vesileyle festivalin Kuir Belgeseller ve Kısa Seçkileri bölümlerine göz atalım: Dünyada queer sinemacılar neler üzerine düşünüyor, neler anlatıyorlar?

Sevgiler, Scott belgeseli Kanada'nın bu yıl öne çıkan yapımlarından. 2013 yılında Kanada'nın küçük bir şehrinde homofobik şiddete maruz kalan müzisyen Scott Jones'un iyileşme sürecinin sancılarını ortaya koyuyor film. Jones'un arkadaşı tarafından üç yıl boyunca yapılan çekimler sadece onun sürecini değil tüm şehirde yaşanan dönüşüme odaklanıyor. Sevgiler, Scott izlemesi zor bir film, anlatılanları hazmetmek o kadar kolay değil. Ancak Jones'un hikâyesinin toplumsal bir perspektiften ele alınması, davanın sonucu ve hikâyenin bir başarı öyküsüne dönüşmemesi filmi değerli kılan unsurlar. Sevgiler, Scott filmi Justin Trudeau yanılsamasının ardında daha büyük mücadelelerin olduğunu ve toplumsal iyileşme sürecinin uzun süreceğini gösteriyor.

Kaliarnta filmi de Yunanistan LGBTİ+ topluluğunun dili olan (Yunan Lubuncası diyebileceğimiz) Kaliarnta'nın tarihsel gelişimi ve yapısı üzerine bir belgesel. Filmin yönetmeni aynı zamanda arşiv ve sanat çalışmalarıyla bilinen Paola Revenioti. Kaliarnta filmini de sanatçının Yunan queer toplumunun arşivine yönelik çalışmaların bir parçası olarak görebiliriz. Sanatçının arşiv çalışmalarını ve bir festivali kapsayan The Queer Archive çalışması bu yıl içinde Atina'da gerçekleşecek. Film boyunca queer topluluğun, dilbilimcilerin, mekân sahiplerinin ve araştırmacıların görüşlerini dinliyoruz. Kaliarnta topluluğun kendisini koruması için geliştirdiği bir yöntem mi, yoksa performatif bir alt kültür ürünü mü? Film boyunca bu soruların peşinden gidiyoruz. İbranice, Arapça, Fransızca, İtalyanca, Türkçe, Yunanca gibi Akdeniz coğrafyasından dillerden izler taşıyan Kaliernta Türkiye'den izleyicilerin de önüne yeni sorular koyuyor.

Kaliarnta, Yönetmen: Paola Revenioti, 2015

İnterseks filmi, ilerleyen yaşlardaki intersekslerin geçmiş deneyimlerini hastane kayıtları üzerinden inceliyor. Dosyalar açıldıkça çocukken yapılan müdahalelerin bugünkü sonuçları tartışılıyor. 2013 yılında Birleşmiş Milletler genital düzeltme ameliyatlarının kişiye sorulmadan yapılmaması gerektiği kararını aldı, ancak bu kararın her ülkede uygulandığını söyleyemeyiz. İnterseks filmi de tıbbın interseksler üzerinde deneyler yapabildiği bir dönemde büyüyen kişilerin bugünkü yaşamı anlatılıyor. Kişilerin kendilerini kabullenme süreci, zihin sağlığının prekarlaşması üzerine düşünceleri ve kurulan yeni aile umutlu bir final sağlıyor. Film ayrıca sanat tarihindeki interseks imgeler üzerine de bir yolculuğa çıkarıyor izleyiciyi. 

Burada Demokrasi Yok filmi de politik BDSM tartışmasını açan bir belgesel. İsrail'de yaşayan bir dominatriks kölelerinden farklı siyasî görüşlere yönelik çalışmalar yapmasını ister. Film boyunca sahibenin Netanyahu'ya oy vermiş bir kölesine başka partiye oy vermeyi söylemesini, herkesin içinde kölelerine "işgali durdurun" sözlerini sarf ettirmesini izleriz. Seçim günü sokaklarda yapılan çekimlerde onları izleyen insanların anlattıklarıyla İsrail toplumunun siyasî görüşlerini dinleriz. "İşçilerin, azınlıkların hakları olması gerektiğini düşünüyorum" diyen sahibenin, "ama benim kölelerim farklı yerde duruyor. Onların kararını ben veriyorum" demesi yeni tartışmalar açabilir. Filmde özgür irademizi başkasına devrettiğimizde ne kadar özgür kalırız, ya da şimdiki demokrasimiz bir sahibe-köle ilişkisinden ne derece farklı gibi sorular da kölelerden duyduğumuz sorular. Ya da bir kölenin şu sözlerine bakalım. "Bir hükümetimizin olmasının sebebi benim bir sahibemin olmasıyla aynı. Neyin doğru olduğunu söylemek, bizi sakinleştirmek, hatta bize sert davranmaları için. Bazen buna ihtiyaç duyuyoruz, bazen de seviyoruz."

Babalar Projesi, Yönetmen: Leo Herrera, 2018

Dykes, Kamera, Ekşın filmi de ABD sinemasında lezbiyen görünürlüğünün tarihini ele alan bir belgesel. Stonewall öncesi kuşağın anlatımlarıyla başlayan belgesel Barbara Hammer'ın sinema tarihi dersinde bir kadın tarafından çekilmiş hiçbir film göremediğini söylemesiyle açılıyor. Sadece lezbiyen görünürlüğü değil, kadın yönetmenlerin dahi olmadığı bir dönemden bahsediyoruz. Filmde yer alan yönetmen Rose Troche, film eleştirmeni Ruby Rich, yönetmen Rachel Reichman gibi kişilerin anlatımıyla edebiyatta lezbiyen ilişkilerin anlatımı, deneysel sinemanın ilk adımları, LGBTİ+ hareketinin yükselişi gibi konuları takip ederiz. Sona gelirken de Poison ve Paris Is Burning filmlerinin 1991 yılında Sundance Festivalinde yakaladığı başarıların bugüne yansımalarını görürüz. 1994 yılında Go Fish filmiyle de lezbiyen görünürlüğü daha da artar. Ve artık İranlı Desiree Akhavan, Asyalı Vicky Du gibi yeni bir kuşağın ilk adımlarını görürüz.

Pembe Hayat KuirFest ayrıca son dönemde öne çıkan kısa filmleri de karşımıza getiriyor. Belleğin Lubundarlığı bölümünde arşiv materyallerini temel alan filmler yer alıyor. Babalar Projesi AIDS salgını yaşanmasaydı bugün nasıl bir LGBTİ+ toplumu olurdu sorusundan yola çıkan bir sahte belgesel. Şair ve oyun yazarı Jo Clifford'un cinsiyet geçiş süreci üzerine yazdığı bir şiiri şairin çocukluk fotoğrafları ve kendi performansıyla aktarıyor. Na-İtiraflar filmi 1970'li ve 80'li yıllar Brezilya tiyatrosunda önemli işlere imza atmış Luiz Roberto Galizia'nın zamanında çektiği fotoğraflar ve 8 mm filmlerle dönemin toplumuna bakıyor. Seçkinin dikkat edilmesi gereken filmlerinden biri de Sokaklar Bizimdir: Karaçi'de Kesişen İki Hayat filmi. Pakistan'ın Karaçi şehrinde PeaceNiche isimli bir topluluk mekânı açan aktivist Sabeen Mahmud ve onun cesaretlendirmesiyle kendi oyununu yazan Fawzia Mirza'nın hikâyesini izliyoruz.

İntersex, Yönetmen: Régine Abadia, 2017

Erkeklik Belası seçkisinde yer alan Kırmızı Balık filmi Yunanistan'da bir babayla küçük çocuğunun hikâyesini anlatarak günümüz çocuklarının daha cesur bir noktada olduğunu vurguluyor. Mathias da trans erkek karakterinin yeni işinde ve sevgilisiyle olan gerilimli ilişkisini ele alıyor. Queer toplum ve engelliliğe yönelik bir kısa film seçkisi ve Kuzey Avrupa filmlerinden bir seçki de festivalde yer alıyor.

KuirFest’in belgesel ve kısa film seçkisi dünyanın farklı bölgelerinden LGBTİ+'ların hayat hikâyelerini, deneyimlerini ve tartışmalarını bir araya getiriyor. Filmlerin bazıları ana akım ve kitlesel bir seyirci profilini hedefliyor, bazıları da LGBTİ+ toplumunun tarihsel ve siyasal tartışmalarına yönelik. Seçkinin tümüne baktığımızda günümüz queer sinemacıların halen fobilere, toplumsal nefrete, ayrımcılığa odaklandığını, bu meselelere görünürlük sağlamaya çalıştığını görebiliriz. Ancak anlatılanlardaki ve LGBTİ+ topluluğundaki çeşitlilik ve filmlerdeki umut arayışı yeni queer sinemanın üzerine inşa olduğu toplumsal yapıyı gözler önüne seriyor.