Yen İçinde #MeToo

Bu işin üstesinden kadının gücü gelecek, sesi gelecek, kahkahası gelecek...

02 Ağustos 2018 15:00

2017 yılında 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadın cinsel şiddete maruz kaldı.

Şu cümleyi hatırlıyor musunuz?
“Erkeğin güçlü, kuşatan bir yapısı olurken kadının nahif ve hassas bir yapısı vardır.”

Bu cümle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda görevli Davranış Bilimleri Uzmanı’na ait. Bir kadın. Ve aynı toplantıda kurduğu bir cümle daha: "Aile içi huzurun formülü teslimiyet, tevekkül ve tefekkür…"

Bir tane daha:

“Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.”

45 çocuğun söz konusu olan yurtta tecavüze uğradığı ortaya çıktığında, dönemin “aile bakanı” kurmuştu bu cümleyi. Aile, bakanı, kadın…

Yukarıda alıntıladığım o cümleleri ve daha fazlalarını düşünün. Çocuk gelinleri, kızına tecavüz eden babaları, amcaları, dayıları düşünün. Tecavüz ve şiddet sonrası devletin koruması altındayken sokak ortasında sözde korunduğu kişi tarafından öldürülen kadınları düşünün.

Tecavüze uğrayan kadının aslında “rızasının olup olmaması” ya da o esnada failin şiddet kullanıp kullanmadığı sorusunun “yasaların” vereceği karara etkisini düşünün. Bu suçların cezasız kalması erkek “takım elbise giydi” diye iyi hâl kararı veren hâkimin umurunda mı? Kadınınsa iki düğme açık gömlek giydiği zaman davetkâr ve tahrik edici bulunduğunu düşünün.

Bunları neden yazıyorum çünkü önce kimlerin yönettiği, kimlerin ahkam kestiği, durumun ne kadar vahim olduğu gerçeğini yeniden kayda düşmek istiyorum. İktidar sahibi erkeğin, bir kadını istismar etmek için giriştiği zavallılıkları meşrulaştıran ve dünyanın en normal şeyiymiş gibi olağanlaştıran iki yüzlü ahlakı düşünün. Düşünün ki bizler bu iki yüzlü ahlakın içinde yaşıyoruz. 

Devam edelim. Bu ülkenin yöneticilerinin hiçbir zaman toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmadığını düşünün. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın birleştirilmesi bunun en son örneği değil mi? Bu ülkede hangi erk sahibinin umurunda kadına yönelik şiddet, taciz, mobbing, tecavüz ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması? 

Fiziksel ya da sözle ya da bir bakışla, çarpma efektli tacizkâr dokunuşla tacize uğrayan kadınlar var. Ve eril zihniyetin eli kolu, nefesi, gücü, tehditkârlığı, ısrarı, utanmazlığı, ahlaksızlığı hak, öyle mi?

Daha, dahası var. Fazlası var. Tüm bunlar sadece köyde, kasabada, izbe bir arka sokakta, "modern şehirlinin", aydının “cahil” dediği sınıfta olmuyor. İş dünyasında, entelektüel camiada, medya dünyasında, sanat, sinema dünyasında yani o çok “okumuşların”,  çağdaş, modern, şehirlilerin hayatında da oluyor.

Sizinle aynı binada, karşı plazada, yan odada, akşam buluşup dertleşeceğiniz arkadaşınızın hayatında, sizde…

Ve hepsini tanıyoruz. Tanımadıklarımızı da biliyoruz. 

Kitapları, başrolleri, yapım şirketleri, yayınevleri, galerileri, gazeteleri, kanalları, müdürlükleri, köşe yazıları, ceo sıfatları, diplomaları, ödülleri umurumuzda değil. 

Anlatılmayan hikâyelerimiz var bizim. Ama hiç de öyle mağdur değiliz, çaresiz, güçsüz değiliz, iyi hâl için takım elbiseye, yukarıdan birilerinin "abiliğine" ihtiyacımız yok. O yüzden biliyoruz bu işin üstesinden kadının gücü gelecek, sesi gelecek, kahkahası gelecek.

Bu uzun girişten de anlaşıldığı üzere, sizlere Seçil Epik'in koordinasyonunda, yazarlarımızın sesiyle, kahkahası, aklı, fikri ve gücüyle bir dosya hazırladık: Yen İçinde #MeToo

İşte yazılar: 

Türkiye yayıncılık sektöründe cinsel taciz ve zulüm

Ben size sadece yazının da spotuna taşıdığımız şu cümleleri alıntılayayım:

“Bu yazıda Türkiye yayıncılık sektöründeki cinsiyetçilik, cinsel sömürü ve zulmün çerçevesini çizmeye çalışacağım. Bu linç, hor görülme, hakarete uğrama ve yaftalanma ile sonuçlanabilecek süreci başlatıyor olmakla gurur duyuyorum…”

Nazlı Karabıyıkoğlu yazdı, okumak için tıklayın.

Taciz ve konuşamamak ve diğer karanlık şeyler üzerine: İdam çözüm olur mu?

“Evet, oturup Dostoyevski konuşabileceğiniz sevgili bir dostunuz da, fikirlerine hayran olduğunuz hocanız da, âşık olduğunuz sevgiliniz de, beraber politika yaptığınız yoldaşınız da tacizci olabilir” diyor Tülin Ural yazısında ve gündemdeki idam ve hadım çağrılarına karşın tüm bu dişe diş, kana kan isteyen adalet anlayışı; ibretiâlem peşindeki köpük köpük intikamcılık hiçbir işe yaramayacak. Yaramıyor da zaten…” diyor.

Yazıyı okumak için tıklayın.

Adamlar ve afallamalar

Ve medya dünyası. Özlem Akcan bir iş görüşmesinde yaşadıklarını anlatıyor ve sonunda da ekliyor:

“Erkekliğin evrensel bir sorun olduğunu biliyorum artık. İktidarın dönüştürücü ve ezici gücünün farkındayım. Sağcısından solcusuna, öteki’den berikine erkeklerin yaptığı ve yapabileceklerine afallamıyorum bir süredir.
Kadınlara, söze ve yeni bir dil kurmaya inanıyorum ama hâlâ.”

Ekliyoruz: Biz de. Yazıyı okumak için tıklayın.

Güvenli alanlar yaratmak için: Sen de Anlat

2010 yılından beri Mısır'da etkin olan HarassMap adlı platformun Türkiye uzantısı olan "Sen de Anlat" ekibinden Gizem Dikmen ve Hülya Demirdirek ile projenin detaylarını, tacizi ve tacize karşı hem bireysel hem toplumsal nasıl bir mücadele yürütmemiz gerektiğini Seçil Epik'e anlattı.

Söyleşiyi okumak için tıklayın.

Kim bu iki sosyalist erkek eleştirmen?

Senem Timuroğlu’nun yazısında sorduğu önemli bir soru var:

“Cinsiyetçi, kadın düşmanı, savundukları değerlerden, bilimsellikten uzak, kadınlara 'insan' olarak saygı duymayan bu 'aydınlar' edebiyat tarihinde saygıyla bahsedilmeyi hak ediyor mu? Tüm bu sorular eşliğinde, bugün ödül jüri sistemi ve eleştirmenliğin erkek yapısı üzerine susmaya devam edecek miyiz?”

Ne dersiniz, devam edecek miyiz sahiden?
Yazıyı okumak için tıklayın.

Af dilemeyeni affetmek zor

Yazar Zinzi Clemmons Twitter hesabından şöyle yazmış: “Üniversitede öğrenciyken, Junot Díaz’ı edebiyatta temsil sorunları konusunda bir atölye çalışmasında konuşmaya davet ettim. 26 yaşında, kimsenin tanımadığı biriydim ve o bunu, beni bir köşeye sıkıştırıp zorla öpmek için fırsat olarak gördü. Kesinlikle bunu yaptığı tek kişi değilim, artık sessiz kalmayı reddediyorum.”

Junot Díaz, evet. Sekiz yaşındayken tanıdığı birinin tecavüzüne uğradığını ve yaşamı boyunca bu travmayla yaşadığını yazmıştı. Bir gün öncesinde ise Clemmons, Díaz’ın konuşmacı olduğu bir etkinlikte Diaz’a, eğer bir tecavüz mağduriyeti yaşadıysa, altı yıl önce kendisine neden taciz ettiğini sormuştu.

İşte, Tülin Er’in yazısı.

İstismarı hatırlamak: The Tale

13 yaşındayken istismara uğrayan bir kız çocuğunun, olayın üzerinde 35 yıl geçtikten sonra bu travmayla yüzleşmesini anlatan The Tale filmi üzerinden  Irmak Zileli #MeToo hareketinin bize kazandırdığı en önemli şeyin altını çiziyor: anlatma cesareti. Hem kendine, hem başkalarına.

Yazıyı buradan okumak için tıklayın.

Ben(i) de!

Oyuncu Merve Engin diyor ki:

Verme adını, mühim değil... Şimdilik... Çünkü artık istersek, adını verebileceğimizi bilsin…Artık yapmamayı öğrensin.
Bunun tek yolu, senin susmaman...
Şimdilik bu. Uzun gibi görünen yolu kısaltacak olan, bizim hareketliliğimiz olacak.

Yazıyı okumak için tıklayın.

Germaine Greer'e yanıt: Yenilgiyi kabul mü edelim?

30’lu yaşlarında genç bir Türkiyeli kadın, yurtdışında okumakta olduğu dönemde bıçak tehdidiyle tecavüze maruz kalır. İstanbul’daki evine döndükten sonra bir gün, başından geçeni nihayet annesine anlatabilecek cesareti toplar. Metanetli bir kadın olan annesi, zorlukla sükûnetini korumaya çalışırken renkten renge girer ve sonunda teselli niyetine şu sözleri geveler: “Kötü bir cinsel ilişki deneyimi olarak düşünmeye çalış.”

Devamı Nilüfer Kuyaş’ın yazısında.

Film ve televizyon sektöründe tacizlere karşı bir platform: Mor Yapımcılar

Mor Yapımcılar, sektörde yaşanan tacizlere ve ayrımcılığa karşı yaptırımı olacak adımlar atmak için çalışıyor. Kendilerini bakın nasıl anlatıyorlar

 

Bitti mi? Hayır.

Bu dosyayı bir kapı açmak için yaptık. Bugünden sonra da yazılarınıza açık. "MeToo" dediğiniz "Ben de" dediğiniz hikâyelerinizi ve konuyla ilgili yazılarınızı bekliyoruz, ısrarla... 

 

Eylül’de görüşmek üzere...