Kürt edebiyatı ve sürgün

Sürgünde kıvılcımlanan modern Kürt edebiyatı, şimdi kendi vatanında alevlenmeye başladı. Modern edebiyatımızın temeli olan sürgündeki kıvılcım da maalesef sönmeye başlıyor

04 Nisan 2019 11:00

“Sürgünü yaşamak korkunçtur. Sürgün, bir insan ile doğup büyüdüğü yer arasında, benlik ile benliğin gerçek yuvası arasında zorla açılmış olan onulmaz gediktir” diyen Edward Said, sürgünü tarih, edebiyat ve birey üçgeninde değerlendirir. Bu değerlendirmeler, genel ve geçer değerlendirmelerdir. Kürtlerin yaşamında sürgünü değerlendirirsek eğer, öncelikle buna “sürgün” kelimesinden başlamamız gerekir.

Kürtçeye yerleşmiş olan “sürgün” kelimesi, pek çok anlamdaşıyla beraber dilde ve dilin kullanımında işlev kazanmıştır. Şüphesiz, bu kelimelerin çoğu da Kürtçeyi etkisi altına almış dillerden gelmektedir. Kürtçeye yerleşmiş olan “sürgün” kelimesi köken olarak Türkçe bir kelimedir ve pek çok Kürt tarafından kullanılmaktadır. Bunun dışında kullanılan “nefî” kelimesi de Arapçadan gelmektedir. O da Kürtçeye yerleşen ve bu anlamda kullanılan kelimelerdendir. Ayrıca (Sirgûnî/sürgün olma, sergomî/sürgün edilme, nefîbûn/savaştan dolayı sürgün olma, koçberî/göç etmek, mişextî/sürgünlük, xerîbî/gurbet, penaberî/mülteci, akincîtî/yerleşimci veya zorunlu göç) gibi Kürtçede yer alan bütün bu kelimeler “sürgün” anlamına gelmektedir. Sürgün anlamını taşıyan bu kadar kelime, pek az dilde bulunmaktadır. Kürtçede bu kadar çok kelimenin bulunma sebebi de bellidir aslında; çünkü Kürtler tarih boyunca çoğu kez sürgün edilmiş, yerinden ve yurdundan uzak düşmüşlerdir. Bu sürgüne sebep olanlar da her zaman başat güçler olmuştur.

Sürgünlük, yalnızca Kürt edebiyatına ve Kürt yazarlara özgü bir durum değildir. Dünya edebiyatına baktığımız zaman, farklı ırklara, kültürlere mensup olan birçok yazarın sürgüne uğradığını görürüz. Bu sürgünlerin bir kısmında kişinin kendi rızası varken, bir kısmı zor ve zorbalık sonucu gerçekleşmiştir. Kişinin kendi rızası söz konusu olduğu zaman, buna “sürgün” yerine “gurbet” demek daha yerinde olur. Sonuçta yazarlar gurbette yaşamakta olup yerinden yurdundan, ailesinden ve dostlarından uzak yaşasa da, bu gurbetlik onları bir kıtadan başka bir anakaraya sürüklemez. Bu tip sürgünlerde, kişi kendi ülkesi içerisinde başka bir bölgeye gidip yaşayabilir, bunun ekonomik, vb. birden fazla özel sebebi de olabilir; ancak bu sürgün çeşidinde kişi dilediği zaman doğduğu topraklara dönebilir. Zorunlu göç ve siyasî sebeplerden kaynaklı sürgünde, tüm şartlar ve sonuçlar değişiklik gösterir. Bu sürgün, kişiye acı verir, hasretlik yüreğini yakar ve bütün zaman dilimleri kişinin yaşamında bir veba gibi yayılır; sonu gelmez, zor ve atlatılamaz bir hastalığa dönüşür. Dinî, siyasî, cinsiyetçi, etnik, vb. pek çok sebep kişiyi bu sürgüne zorlar. Bu sürgün çeşidi, yüzyıllardır yazarların yakasını bırakmamıştır. Yazarları bir kıtadan başka bir kıtaya göç etmeye zorlamıştır.

Dünya edebiyatına baktığımız zaman, sürgün olmuş birçok şair, yazar, filozof ve siyasetçinin ismini görürüz: Ovidius, Rafael Alberti, Adorno, Adonis, Joseph Brodsky, Nina Berberova, Bertolt Brecht, Samuel Beckett, Joseph Conrad, Dante, T. S. Eliot, Carlos Fauntes, Witold Gomrowicz, Tahar Ben Jelun, James Joyce, Franz Kafka, Lermontov, Thomas Mann, Ezra Pound, Puşkin, Rilke, Voltaire gibi nice isimler sayabiliriz. Bunların bazıları isteğiyle ülkesini terk ederken, bazıları ülkelerinden zorla sürülmüştür. Savaş zamanında, yönetim sistemleri değiştiğinde, karşıt düşünceli kişiler yönetimi zorla ele geçirdiğinde ve el değiştiren sınırsız güç, yöneticiler tarafından bir baskı unsuru olur. Genellikle bu baskı ve zulümden ilkin yazarlar nasiplenir. Geçmiş yüzyıla ve içerisinde yaşadığımız döneme kısaca değinirsek eğer, dönüm noktası olan birçok önemli tarihî olayın yaşandığını görürüz. Rusya’da yaşanan Bolşevik İhtilali, Francisco Franco’nun ortaya çıkışı ve İspanya’daki iç savaş, Mussolini’nin tarih sahnesinde yer alması ve İtalya’nın durumu, Almanya’da Hitler ve Nazizmin doğuşu, Latin Amerika’da askerî darbeler ve cunta yönetimleri, İran ile Irak Savaşı, Türkiye’de yaşanan 1980 Dönemi Askerî Darbe ve askerî cuntanın yönetimi ele geçirmesi, Orta Doğu’daki Arap Baharı ve sonuçları, Suriye’de yaşanan iç savaş ve Suriyelilerin zorunlu sürgünleri. Kürtlerin yaşadığı baskı ve yaşamak zorunda oldukları zorunlu göç ile sürgünler, çok eski zamanlara dayanmaktadır. Osmanlılar zamanında Mir Bedirhan, Eruh Kalesi’nde esir düştükten sonra, siyasî açıdan etkisiz kılınmak için bütün ailesiyle Girit Adası’na sürülmüştür. Oğullarından Emin Ali ve Mikdat Mithad’ın da bütün yaşamları sürgünde geçmiştir. Torunlarından Celadet, Kamran, Süreyya ve Safder de sürgünde yaşamışlardır. Sürgün hayatı yaşayan bu kişiler emekleriyle modern Kürt edebiyatı başlamış ve Kürtçe gazeteciliğin temelleri atılmıştır. 1898’de Kahire’de Kurdistan gazetesi, 1918’de İstanbul’da Jîn dergisi, 1913’te İstanbul’da Rojî Kurd dergisi, 1932’de Şam’da Hawar dergisi, 1942’de Şam’da Ronahi dergisi, 1943’te Beyrut’ta Roja Nû ve Stêr dergileri yayımlanmaya başlamıştır.

Kürtlere ait birçok gazete ve dergi; 1970’li yıllarda Ankara, İzmir ve İstanbul’da, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Stockholm, Brüksel ve Paris’te yayımlanmaya başlamıştır. Özellikle 12 Eylül Askerî Darbesi sonrasında Kürt yazar ve aydınlarının İsveç’e gitmesiyle, İsveç, Kürt edebiyatının ana merkezlerinden biri oldu. İsveç’te onlarca dergi ve gazete yayımlanmaya başlandı. İsveç’teki Kürt yazar sayısı 100’ü geçti. Ondan fazla yayınevi kuruldu. Eski Sovyet’teki Kürt edebiyatı çalışmaları ve Şam’daki modern Kürt edebiyatının doğuşunun yanı sıra, modern Kürt edebiyatı tarihinde İsveç’in çok önemli ve özel bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. 1980’den sonra günümüz modern Kürt öykü ve romanının temelleri İsveç’te atıldı. 2000’li yıllara geldiğimiz zaman, İsveç’te binlerce Kürtçe kitabın basıldığını görüyoruz. Medrese geleneğinden doğmuş klasik Kürt edebiyatı dışında, 2000’li yıllara kadar modern Kürt edebiyatına ait eserlerin çoğu, sürgünde yaşayan yazarların sayesinde doğmuş ve edebiyatımız ayakta kalmıştır. 1990’lı yılların sonu ve özellikle 2000’li yıllardan sonra, Türkiye’de yayınevleri kuruldu ve basılan eserlerin sayısı arttı. Birçok dergi yayımlanmaya başlandı. Yeni nesil yazar ve şairler yetişti. Sürgünde kıvılcımlanan edebiyatımız, şimdi kendi vatanında alevlenmeye başladı. Modern edebiyatımızın temeli olan sürgündeki kıvılcım da maalesef sönmeye başlıyor. Ama diğer yandan Kürt edebiyatı, uluslararası bir düzeyde değer görüyor artık. Bu değeri görmek beni son derece mutlu ediyor.

 

 

Kürtçeden çeviren: Musa Bêjevan

Görsel: Sudipta Das, Art From Us Kolektifi