Olmak ya da "kültürel iktidar" olamamak

Saray sanatçılarının soluk resmi, hidayet romanlarındaki değişim, TRT 2, hayaller, dindar nesil, çocuk kitapları, değişen Türk dizileri, ihtiraslar, bienaller, festivaller ve kültürel iktidar...

02 Mayıs 2019 12:00

Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.” 

Bu sözler, hatırlanacağı üzere, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a aitti.

Bu sözler edilmeden birkaç yıl önce ise Erdoğan yine bir kürsüde “Elitler kusura bakmasınlar biz artık bu ülkede varız. Biz bu ülkenin öz çocukları, öz evlatlarıyız. Biz bunun için dindar nesil diyoruz” demiş, daha sonra da Şehir Tiyatroları yönetmeliğiyle ilgili tiyatro sanatçılarına şöyle seslenmişti:

“Soruyorum siz kimsiniz? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı.”

İhaleyle sanatçı alan, tiyatrocuyu vasıfsız işçi kadrosunda gösteren, müzisyeni itfaiye kadrosuna alan bir ortamda "kültürel iktidar olmak" biraz zordu. Ama yine de hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu.

"Senin bir sanatın var"

Geçen yıl bu zamanlarda İstanbul’un birçok açık hava reklam alanındaki büyük afişlerde bir slogan vardı ve şöyle yazıyordu: Senin bir sanatın var.

Birincisi gerçekleştirilen Yeditepe Bienali’nin afişiydi bu. Dünyada ilk olduğu iddia edilen, Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştirilen, kimilerine göre Venedik Bienali’nin Türk Pavyonu’nda bir süre sonra kendine yer bulmasına kesin gözüyle bakılan ve tanıtımında “600'ün üzerinde sanatçı, 3 bine yakın eser”e ev sahipliği yaptığının altı çizilen büyük bir projeydi.

Geçen Mart ayında ise yine bu yıl ilk kez düzenlenen bir festival daha yapıldı: İstanbul Öykü Festivali. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından gerçekleştirilen, iki gün süren, yerli ve millî yazarların katıldığı festivalin tanıtım konuşmasında  “Öyküsü zengin olan bu şehirde öykü festivali yapmak, uzun yıllardan beri hayalimizdi” deniyor. Bunca bütçe varken, uluslararası hiçbir yazarın olmadığı -dolayısıyla büyük bütçelere ihtiyaç duyulmadığı- bir festivalin hayalini kurmak güzel tabii diye düşünüyoruz ve konuşmanın devamını okuyoruz: "Şehrin kadim öyküsünü şehirde yaşayanlarla paylaşmak, kendi gündemini belirleyen aziz İstanbul'da gündemi edebiyata çevirmek için bu güzide festivali hayata geçirdik."

Festivalin kapanış günü ise “Öykümüzün Hikâyesi” başlıklı oturumun ardından şöyle bir cümle kuruldu: “Medeniyet bazında öykü ve hikâye ayrımına göre; Osmanlı'nın hikâyesi, Cumhuriyet'in öyküsü vardır.” 

Bu cümleyi çok anlamadık açıkçası. “Aziz İstanbul”da o iki gün gündem gerçekten edebiyat oldu mu, bilmiyoruz ama uzun yıllardır gerçekleştirilmek istendiği dile getirilen bu "hayalin" nihayetinde gerçekleşmesi elbette olumlu…

Olmak ya da kültürel iktidar olamamak

Uzun zamandır K24 ekibinin de gündemindeydi bu mesele. TRT 2’nin yeniden açılması, Erdoğan’ın Fazıl Say’ın konserine gitmesi ile bu meseleyi aramızda daha çok konuşur olduk. Nihayetinde bunu bir dosya olarak, yazarlarımızla birlikte tartışmaya açmak istedik.

Murat Belge, Sevilay Çelenk, Rümeysa Kiger, Selçuk Orhan, Meryem Selva İnce, Efe Murat Balıkçıoğlu, Özlem Akcan, Mehmet Fatih Uslu, Melek Aydoğan, Sevim Burulday, Emre Tansu Keten, Mehmet Fatih Kutan, A. Nevin Yıldız, Kültigin Kağan Akbulut,  Neslihan Cangöz,  Murat Cankara dosyamıza katkı veren yazarlarımız.

Ve işte dosyadaki yazılardan tadımlık bölümler:

Murat Belge:
Türkiye’nin kültür savaşı

Erdoğan niçin “kültürel iktidar”ın elde edilememiş olmasından yakınıyor? Bunun cevabı herhalde “bilgi” basamağından başlayacak. Erdoğan kendisini iktidara getiren ve kendisinin de “ait” olduğunu hissettiği kitleye baktığında, buradaki bilgi eksikliğini görüyor. Böyle bir eksiklik var mı? Şüphesiz var.

Sevilay Çelenk:
AKP’nin “kültür” sayfasındaki soluk resim: Sanatçılar

Erdoğan’ın etrafını saran sanatçı kalabalığının, “hakiki” sanat insanlarından değil, işini bilen ve gemisini yürüten zamane ünlülerinden oluştuğu görüşü de sıklıkla dile getirilmiştir. Daha doğrusu, AKP karşıtı muhalefet bunu böyle okumaya yatkın olmuş, AKP’nin muhafazakâr çevrelerinin bu durumla ilişkili bir dertleri olmamakla birlikte, “Erdoğan’ın sanatçılarının” birçoğunun muhafazakârlıktan oldukça uzak yaşamlar sürdürüyor olmaları, bu sanatçıları yüceltmelerini de engellemiştir. Bu nedenle Erdoğan iktidarının, olağanüstü bir güce ve 17 yıllık bir hükümranlığa rağmen, kırılganlığını ya da soluk yüzünü en iyi göreceğimiz resimler bu resimlerdir.

Efe Murat Balıkçıoğlu:
Türkiye’de kültürel iktidar sağda mı?

Bugün Necip Fazıl Ödülleri’nin siyasî ve ideolojik olmadığını kimse söyleyemez. Necip Fazıl, siyasal İslam'ın ve hamâsî partizanlığın sembolüdür. Bugün Necip Fazıl Şiir Ödülü kurulunda yer alan ve orada nasıl bulunduklarına anlam veremediğim jüri üyeleri bile Necip Fazıl’ın siyasal hıncı ve hamâseti çıkarıldığında ortada bir şair olmadığına kanımca hemfikirdirler. Zaten çile ve dava sözcükleri, siyasal iktidarın ödülünün kime verilmesi gerektiğini önceden belirliyor; bu ödülü alan şairlerin yakınlıkları ve kimlikleri de ortada. Mesele davaysa dava, bu ödül küçük İskender’e ya da geçmişe dönük Yılmaz Güney’e verilebilir mi?

Rumeysa Kiger & Selçuk Orhan:
İdeallerden ihtiraslara: Kurulamayan kültürel iktidar

Sanata dönecek olursak, aslında, dindarlardan/sağdan çıkan yapıtların nitelik açısından daha geride olduğu yönünde; yani prensipte sağcı/dindar bir sanatçının çıkaracağı işin nitelikçe daha zayıf olması için bir gerekçe yok. Örneğin, dünyada birçok güncel sanatçı var hem dindar olup hem etkili işler üretebilen. Ama, Türkiye’de, hatta sağ çevrelerde bile, sağın yaptığı işlerin, solun çıkardıklarından daha geride olduğu şeklinde genel bir kabul de var sanki.

Mehmet Fatih Uslu:
Kültürel iktidar arzusu ya da sivillik kaybıyla yüzleşememek

“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki hâkim kadro, Kürtçü ve Gezici dergilere bile reklam veriyor; Fayrap, İtibar, Şiar ve Temmuz gibi mecralara vermiyordu”.[4]İstanbul’daki belediyelerin kültür performansına baktığımızda, bu ifadenin hakikati konusunda derin şüphe duymamak elde değil, ama ne olursa olsun, daha önemli olan yazıdaki eda: Reklam verilseydi, elden tutulsaydı, "al sana, tamam, şimdi sensin iktidar" denseydi, her şey tamam olacakmış edası. Hayıflanma döngüsünün sonunda mesele gelip yine yeterince himaye edilmemeye dayanıyor.

Emre Tansu Keten:
Belki şurada yerli ve millî bir kültür vardır-

Kültürü dar anlamıyla düşünmezsek, üniversitelerden ihraç edilen yüzlerce akademisyen, iktidarın kontrolünün yüzde 90’ları aştığı medya düzeni, reyting sisteminin yeniden düzenlenmesiyle başa oturtulan propaganda dizileri, baştan şekillendirilen devlet ve şehir tiyatroları, festivallere yönelik organize sansür mekanizması, en çok kazanan yazarlar listesine İskender Pala, Sinan Yağmur, Mustafa Armağan’ın girmiş olması, ünlülerin Saray’ın hiçbir yemeğini kaçırmaması bu mücadelenin “kazanım”larıdır. Ancak yine de bunlar kültürel iktidar olmaya yetmiyor.

Özlem Akcan:
İktidarların oyun bahçesi: Çocuk kitapları

17 yıllık iktidar, eğitim sistemindeki türlü değişikliklerle “İdeal Türk Çocuğu”na bambaşka bir anlayış kazandırdı: dindar nesil. İktidarın benimsediği edebiyatçıların eserleri, hayat hikâyeleri; Osmanlı padişahlarının hayat hikâyeleri; değerler eğitim setleri peşi sıra basılırken “15 Temmuz Destanı” müfredatta yer buldu. İslamî çocuk kitaplarının sayısı o kadar arttı ki kimi kitapçılarda “Atatürk Kitapları” rafı kalktı, “Dinî Çocuk Kitapları” rafı eklendi; D&R’ın online satış sitesinde “İslamî Çocuk Kitapları” kategorisi açıldı.

Murat Cankara:
Prospero ile Tâlibân

Ben de Boğaziçi’nde ders verebileyim, kitabım Metis Yayınları’ndan çıksın, söylediklerim/yazdıklarım Kapıkule’den ötede yankı bulsun, hem yumuşak hem güçlü olayım, tıpkı ötekilerinki gibi benim de inanç simgelerim filmlerde ve romanlarda aşağılanmadan temsil edilsin ama inancım da hiç sarsılmasın ve/ya soruya maruz kalmasın, benim paramla bana küfür edilmesin.  

A.Nevin Yıldız:
Kurtlarla Koşan Kadınlar’dan kurtlar sofrasına: Güzel Süreyya!

Kadınların, kadının olduğu kadar ailenin de kurdu olarak resmedildiği bu mecralarda yine kadınların nasıl bir tehdit” olduğunu görmek istiyorsak son dönem televizyon dizilerine mekân olan konakların, villaların salonlarına ve sofralarına bakmamız yeterli. 

Mehmet Fatih Kutan:
Kültürlü camlara devrik iktidarlar

Serbest çalışan bir editör olarak basit bir soru sordum kendime: Kültürel iktidar benim ve benim gibi çalışarak hayatını devam ettiren yayın emekçilerinin hayatında neye tekabül ediyor? Tartışmanın merkezinde yer alan, bir iktidar alanının ele geçirilmesi, fethedilmesi, pastadaki payın paylaşılması başlıkları ücretli bir çalışanın hayatına değen şeyler mi? “Kültürel iktidar bunun neresinde?” 

Neslihan Cangöz:
Safiye Erol'u kim sahiplensin?

Henüz romanları dâhil edilmeden hikâyenin buraya kadar olan kısmı bile Safiye Erol’un da İslamcısı, Kemalist’i dâhil, iktidar odaklarını niye öfkelendirdiğini demeyelim ama niye onlar tarafından görmezden gelindiğini anlamamız için ipucu verir. Başı örtülü olmayan inançlı bir kadın yazar İslamî çevrelerce, yurt dışında eğitim almış ama dergâha giden ve belli ki “çağdaş” olmayan (!) yazar da Kemalistlerce makbûl bulunmuyor olabilir. 

Meryem Selva İnce:
İslamî kahraman yaratmaktan aileyi kurtarmaya: Hidayet Romanları’nda romantik iktidar 

Hidayet Romanları türü, iki kulvarda çeşitlenerek 90’lı yıllarda popülerleşir. 2000’lerde popülerliğini yitirse de, Ahmet Günbay Yıldız, Dr. Sevim Asımgil ve Emine Şenlikoğlu gibi isimler aslında yazmaya devam ederler. Ancak yazma motivasyonları artık mevcut iktidarın söylemini yüklenerek aile kurumuna ve değişen annelik pratiklerine dikkat çekmek olarak değişir. Yine, siyasî iktidar ve kurumlar artık yıkılması ve yerine İslamî olanın tesis edilmesi gereken kurumlar olmadığından, anlatıda üniversite ahlaksızlık mekânı olarak değil, âşık olacak kahramanların tanışmasına vesile olan mekân olarak belirir. Başka bir deyişle, kurum olarak üniversite artık İslam’a tehdit değildir. 

Melek Aydoğan & Sevim Burulday:
“Mimarî yapılar, ideolojilerin kamusal alandaki en güçlü göstergeleridir”

Melike Hatun Camii’ne gelecek olursak; bu iktidarın Cumhuriyet'in görsel kimlik olarak var etmeye çalıştığı, seküler sayılabilecek mekânına attığı Yeni-Osmanlıcı bir imza olarak görüyorum. Zaten caminin açılış konuşmasında bu görüşümü destekleyen tüm nüveler mevcut. Her ne kadar Ankara’da bir İstanbul esintisi eğreti dursa da, minaresiz başkent olarak anılan bir şehir minarelerle donatılmaya başlanmıştı.

Kültigin Kağan Akbulut:
İslamcı yazarlar ne diyor?

Kültür savaşları ya da daha çok kullanılan tabirle kültürel iktidar, İslamcılarla sekülerler arasındaki tartışmaların başat konularından biri oldu. Bazen devlet yöneticilerinin açıklaması üzerinden, bazen de köşe yazarları üzerinden tartışmalar yaşandı. Peki, İslamcı yazarlar bu konuda ne söyledi? Bu konuyu hangi düzlemde tartıştılar? Tartışırken hangi argümanları kullandılar? Neler önerdiler? Ve daha önemlisi de bugün gelinen durumu nasıl görüyorlar?

 

Biraz kalabalık ama üzerine konuşulması ve tartışılması gereken bir dosya oldu. Her zamanki gibi katılıma açık. 

Önümüzdeki ay yine burada olacağız.

 

Manşet görseli: Dönemin belediye başkanı tarafından Ankara Güven Park'a konulan şişme Mor Goril Heykeli.