Zuhal Kuyaş’ın Sonuncu Oda’sı

"Zuhal Kuyaş sadece bir polisiye roman yazmamış, aynı zamanda Cumhuriyet sonrası değişen değer yargıları, bozulan konak ve mahalle hayatı, el değiştiren sermaye, yeni türedi zenginler, Amerikan hayranlığı meselelerini de işleyerek 'iyi polisiye-iyi roman' örneğini de vermiştir."

 

Zuhal Kuyaş, Türkçede polisiye edebiyat sahasında üç eser vermiş ama maalesef günümüzde eserleri basılmayan bir yazar. 1923 doğumlu olan Kuyaş, aynı zamanda tarihçi Ahmet Kuyaş ile yazar Nilüfer Kuyaş’ın da annesidir.

İlk polisiye eseri Kraliçenin Şamdanları 1949 yılında, En Son Dakika gazetesinde tefrika edilir. Bu eseri halen kitap olarak yayınlanma şansı bulamasa da, genç bir araştırmacının bu işe el attığının müjdesini de buradan verebilirim.

23 yaşında kaleme aldığı bu ilk romanında Zuhal Kuyaş, Sultan Abdülaziz’in 1867’de Avrupa’ya yaptığı seyahati merkeze alarak muammasını kurgular. Ağabeyinin teşvikiyle roman yazmaya başlamış olan yazarın ikinci polisiye romanı Kartal Yuvası ise 1959’da, Yeni Sabah’ta tefrika edilir. Bu romanda da tarihî bir şahsiyet olan Hasan Sabbah’ı ve onun döneminde yarattığı dehşeti polisiye kurgunun içine alır. Kartal Yuvası ilk defa 2013’te, Labirent Yayınları tarafından basılır.

Zuhal Kuyaş’ın son polisiye romanı ise 1970’te Bateş Yayınları’ndan basılan Sonuncu Oda isimli eseridir. Bu roman ikinci baskısını 2013’te Labirent Yayınları’ndan yapar. Yerli ya da yabancı sadece polisiye eserler basan Labirent Yayınları maalesef günümüzde yayın hayatına devam etmediği için Zuhal Kuyaş’ın eserleri de yeniden sahaf kitabı haline gelir.

Türkçede polisiye edebiyat tarihi açısından baktığımızda Zuhal Kuyaş’ın polisiyelerini, özellikle de Sonuncu Oda romanını edebiyatımızın hakkı yenmiş eserleri arasına dahil edebiliriz. Cinayetin işlenmesi, ardında yatan nedenler, şüphenin giderek tüm kahramanlara yönelmesi ve en önemlisi romanın sonunun akıl ve mantık ilkeleri çerçevesinde çözülmesi eserin başarılı bir polisiye olmasını sağlar.

Romanın kahramanı ve zorunlu dedektifi Ferruh, bir paşazadenin oğlu olarak kendisine kalan mirası Avrupa’da çarçur edip elinde avcunda kalan son malları da satmak için on iki yıl sonra İstanbul’daki teyzesinin yalısına döner. Eski bir İstanbul hanımefendisi olan Refika Hanım, Boğaz’da eski pırıltısını kaybeden muhteşem bir yalıda diğer yeğeni Nilüfer ile yaşamaktadır. Ailenin tüm erkeklerinin mirası har vurup harman savurması sonucu Refika Hanım kendine ait mülklerini satarak sadece yalıyı ve içindeki antikaları kurtarabilmiştir. Aksi ve despot bir kadındır, yeğenlerine para verme konusunda da son derece cimridir. Ferruh’un planı teyzesi ölünce kendisine kalacak olan mirası antikacı arkadaşı Kohen’e devretmek ve alacağı parayla da yeniden Avrupa’ya dönmektir. Zararsız bir sahtekârlık gibi başlayan olaylar, yalıdaki tablolardan birinin Leonardo da Vinci’nin “Kayalıklar Bakiresi” isimli tablosunun orijinali olduğunu fark etmeleriyle değişir. Önce Kohen, ardından Refika Hanım öldürülür. Cinayetlerin gerçek sebebini bilen Ferruh birdenbire birinci derece şüpheli konumuna gelir ve kendini temize çıkarmak için cinayeti çözmek zorunda kalan amatör bir dedektif olarak incelemelerine başlar.

Zuhal Kuyaş

Sonuncu Oda, Agatha Christie polisiyelerinde görmeye alıştığımız, ihtişamlı bir tek mekânda geçer. Romanda gerilim, yüklü bir mirasın önündeki yaşlı bir aile üyesinin ölümü ve bu ölümle yaşadıkları tüm dertlerin son bulacağına inanan aile üyelerinin birbirlerinden şüphelenmesiyle yaratılır. Cinayetlerin işlenmesiyle tansiyon giderek yükselir ve okuyucuya sürprizli ama bir o kadar da akılcı bir son sunulur. Romandaki mekân labirent gibi iç içe geçmiş odalardan oluşmaktadır ve gizemi çözecek olan oda sonuncusu olacaktır.

Zuhal Kuyaş sadece bir polisiye roman yazmamış, aynı zamanda Cumhuriyet sonrası değişen değer yargıları, bozulan konak ve mahalle hayatı, el değiştiren sermaye, yeni türedi zenginler, Amerikan hayranlığı meselelerini de işleyerek “iyi polisiye-iyi roman” örneğini de vermiştir.