İklim krizi karşısında futbol

"Bütün dünyada deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda, 2050 yılında İngiltere’de Hull, Portsmouth, Avrupa’da Almanya’da Bremen, Hollanda’da Amsterdam, Rotterdam, Alkmaar, İtalya’da Venedik statlarının sular altına kalacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bengladeş’in tamamen sular altında kalması karşısında, Feyenoord’un De Kuip, Ajax’ın Johan Cruijff arenalarının batıp gitmesinin cirmi nedir?"

11 Temmuz 2022 16:19

 
Süperlig yeni sezon fikstürü hafta başında belirlendi. 5 Ağustos’ta başlıyor. En üst sınıf futbol ligimizin başlangıç tarihi 1970’lerin ortalarından beri ağustostur. Daha dakik konuşursak... 1977’den sonra genellikle ağustosun sonları veya ikinci yarısı, 1992’den beri ise genellikle ağustosun başları. İstisnalar var; 2020/2021 sezonu Covid pandemisi nedeniyle 11 Eylül’de, 2011/2012 sezonu şike davasının kaosu nedeniyle 10 Eylül’de başlamıştı. Ama ilke olarak otuz yıldır ligin ilk düdüğü ağustos başlarında çalınıyor.
 
Oysa 1970’lerin ortalarına kadar futbol sezonunun ilk günü ilke olarak eylül başı hatta bazen ortası idi. Şubatta başlayan 1959 sezonu ve ağustos sonu top başı yapılan 1959-1962 arası ilk üç sezonundan sonra, 1962-1977 arasında lig hep eylülde açılmıştı. (Ağustos sonu başlanan 1963/1964 ve 1971/1972 istisnaları var.) 1969/1970’de ilk hafta ta 20 Eylül’de, 1970/1971’de 19 Eylül’de oynanmış.
 
Velhasıl, elli-altmış yıl önce tıpkı okulların açılması gibi, yaprakların sararması gibi, havaların tatlı tatlı serinlemesi gibi sonbaharın belirtilerinden biri olan futbol, çoktandır yazın içlerine çekilmiş durumda. Endüstrileşme dediğimiz şeyin belirtilerinden biri, bu: Ligler daha çok takımla oynanıyor, uluslararası maç trafiği arttı, futbol takvimi tıklım tıklım dolu. Naklen yayınsız gün geçmesin isteniyor. Tamamen bu maksatla icat edilen şu Nations League/Uluslar Ligi icabı, 2-14 Haziran arası hemen her gün maç oynattılar, biliyorsunuz.
 
Akil futbol yorumcusu Uğur Meleke, hatta ligin küşadını Temmuz sonuna çekmekten yana. Seviye düşen Süperlig’in temsilcileri artık Avrupa kupalarında üç ön eleme turu oynayacağından, vakitlice forma girmek için böylesi gerekiyor ona göre. Belki önümüzdeki yıllarda ligin temmuzda başladığını da görürüz.
 
 
 
İklim icabı…
 
Kuzey ülkelerinde zaten iklim icabı öyle yapıyorlar. Mesela Danimarka ve Rusya ligleri 14 Temmuz’da başlayacak. İskandinav ligleri zaten nisanda başladı, 12-13. haftalarındalar. Çin ligi 8., Japonya 19., Brezilya 15. haftasında.
 
15-20 yıl önce, Avrupa’nın zirve liglerini mayıs-ağustos arası oynatıp sert geçen kış aylarında tatil verme fikrini ileri süren bazı rütbeli futbol insanları çıkmıştı. Öylesi Avrupa’nın iklim şartlarına daha uygun olurdu onlara göre.
 
Geçtiğimiz hafta sonunda da, 3 Temmuz Pazar günü Afrika Futbol Federasyonu Başkanı Patrice Motsepe, “iklim şartları” sebebiyle aldıkları bir kararı açıkladı. 2023 yazına planlanmış olan Afrika Kupası finalleri, izleyen yılın ocak-şubatına ertelenmişti. Gerekçe ev sahibi Fildişi Sahili’ndeki iklim koşullarıydı. Fildişi Sahili’ni yazın seller götürüyor; daha geçen ay başkent Abidjan’da bu yüzden en az 5 insan öldü. Motsepe turnuvayı sel altında oynama riskine girmek istemediklerini söyledi. Yoksa “Afrika futbolu ve onun imajı için iyi olmaz”dı.
 
Afrika şampiyonaları zaten geleneksel olarak kıtanın iklim şartlarına uygun olarak yıl başlarında yapılırdı. 2017’de Avrupa liglerinin takvimiyle kesişmeme uğruna yaza kaydırılmıştı. Nitekim Mısır’daki 32. Şampiyona 2019 yazında yapıldı. Ancak Kamerun’daki 33. Şampiyona pandemiye bağlı ertelemeler sonucunda yine bu yılın ocak-şubatında oynandı.
 
İklim mi kaldı?
 
Lakin fikstürlerle oynamak iklimle oynamanın sonuçlarını gideremiyor. “Uygarlığımız”, anlı şanlı modern kapitalist sanayi uygarlığı feci hor kullandığı dünyanın ayarını bozdu. İklim koşulları deyip geçilen olgu sabitelerini çoktan yitirdi. Mevsimler karman çorman. İklim değişimi veya iklim krizi ciddiyetini ağır ağır ama gitgide hızlanarak, vahim bir şekilde gösteriyor.
 
Bütün dünyada deniz seviyesinin yükselmesinden Kuzey Denizi’ne düşen pay sonucunda, 2050 yılında İngiltere’de Hull, Portsmouth, Avrupa’da Almanya’da Bremen, Hollanda’da Amsterdam, Rotterdam, Alkmaar, İtalya’da Venedik statlarının sular altına kalacağına kesin gözüyle bakılıyor mesela. Bengladeş’in tamamen sular altında kalması karşısında, Feyenoord’un De Kuip, Ajax’ın Johan Cruijff arenalarının batıp gitmesinin cirmi nedir? Ama işte biz şimdi futbol konuşuyoruz.
 
Futbolun cürmü
 
Spor endüstrisinin dünyadaki iktisadi faaliyetin yaklaşık % 0,8’ini oluşturduğu belirlenmiş. İklim felaketine yol açan küresel ısınmadaki payı da aşağı yukarı budur. Spor endüstrisinin en kabadayı branşı futbol. 2018 Dünya Futbol Şampiyonası’nın 2,1 milyon ton korbondioksit salınımına mal olduğunu hesaplanıyor. Karadağ’ın o yılki toplam korbondioksit salınımına (2,5 milyon ton) yakın bir miktar.
 
Bu 2, 1 milyon tonluk salınımın yaklaşık % 75’ini seyahatler, % 12’sini stadyumun sarfiyatı ve “yeniden üretim” maliyeti, % 5’ini stattaki yiyecek içecek tüketimi oluşturuyormuş. Avrupa’da yapılan başka araştırmalar da, futbolun yol açtığı karbondioksit salınımının yaklaşık % 70’inin seyahatlerden kaynaklandığını ortaya koyuyor: Takımın deplasman seyahatleri, taraftarların iç saha ve deplasman seferleri… Çimlerin ısı ayarının ve genel bakımının payı, % 18’e kadar çıkabiliyor.
 
Rol modeli
 
2020’de “Football for Future” (Gelecek İçin Futbol) girişimini kuran gazeteci David Goldblatt, iklim felaketi karşısında futbolun cürmünden daha fazla etkili olabileceğine inananlardan. (Sitesinde “2050’de kulübünüz sular altında kalacak mı?” diye provokatif bir video var...
 
 
Spor endüstrisinin yol açtığı tahribat görece masum kalabilir, karbon ayak izi nispeten küçük olabilir, fakat farkındalık yaratma kapasitesi büyük, insanları etkileyebilir… diye düşünüyor. Rol modeli olabilir yani.
 
Bunun için Birleşmiş Milletler’in İklim Değişikliğiyle İlgili Çerçeve Sözleşmesi’nin spor dünyasına yönelik belgesine sözleşmesine verilen imzaları önemsiyor Goldblatt. Verdiği bilgiye göre yaklaşık 400 kurumsal imza toplanmış. Aralarında dünya atletizm, yelken ve masa tenisi federasyonları var, FIFA da var. Birkaç ulusal federasyon ve kulüp var. Premier League’den dört, Bundesliga’dan iki üç kulüp var, New York Yankees var. Goldblatt spor malzemesi üreticisi büyük şirketlerin bu işle hiç ilgilenmemesine bozuluyor.
 
Futbol kulüplerine önerilenler, tabii iklim krizine duyarlılık beyan eden sloganlar, çağrılar falan dışında, somut olarak şunlar: Öncelikle seyahat hacmini azaltmaya çalışmak, deplasmanlara mümkünse trenle gitmek, özellikle iç saha maçlarında taraftarlarını maça otomobille gelmekten caydırmak… Sonra çimlerin ve stadın ısıtılmasında yenilenebilir enerjiden yararlanmak… Stat büfelerinde plastik malzeme yerine geri dönüştürülebilir malzeme kullanmak… Engellenemeyen emisyonu da telafi etmek, mesela bir yerlerde ağaçlandırma yapmak...
 
Tabii gece maçlarını tedricen azaltmak, ışıklandırmayı futbol için adeta saha çizgileri gibi olmazsa olmaz kabul etmekten uzaklaşmak da önemli bir adım olurdu… Fakat endüstriye o kadar da meydan okuyamıyorlar! Hele devasa naklen yayın hacmini azaltmak teklif bile edilemiyor.
 
 
2019 yılında sanatçı Klaus Littmann, iklim krizine dikkat çekmek için Avusturya'daki 30,000 kişilik Wörthersee stadyumunu bir süreliğine bir ormana dönüştürmüştü. Kulüp, bir süreliğine iç saha maçlarını başka yerde oynamayı kabul etmiş ve sahanın ortasına, gelecekte doğanın ancak tasarlanmış alanlarda var olabileceği uyarısını yapmak üzere 300 ağaç dikilmişti.
 
Yeşile boyama
 
Büyük Avrupa liglerinde Birleşmiş Milletler’in o “Spor İklim Eylemini Destekliyor” sözleşmesini imzalayan ilk kulüp, Almanya’dan VfL Wolfsburg olmuştu. 2025’te sera gazı salınımını sıfırlamayı hedefliyorlar. Az evvel saydığımız önlemleri almaya çalışıyorlar; mesela –Werder Bremen ve Mainz 05 gibi– statlarını güneş enerjisiyle ısıtıyorlar.
 
Unutmayın, VfL Wolfsburg, Volkswagen fabrikalarının kulübü! Acar iklimciliklerinin bu dev otomobil üreticisinin halkla ilişkiler faaliyetiyle ilgisi olmadığına inanmak zor. Bir yandan, her ne kadar elektrikli vs. “yeşil” teknolojilere geçseler de, neticede otomobil-merkezli medeniyetin gaz pedalına basmaya devam ederken, bir yandan da “iklim dostu” donuna bürünmek istiyorlar. Bu işlere “yeşile boyamak” deniyor; gezegenin iflahını kesmeyi sürdürürken, süsle makyajla kendine çevreci, iklime duyarlı, yeşil bir imaj yapmak.
 
Yeşile boyamanın feriştahını Dünya Kupası finallerinin organizasyonunu “kapan” Katar’da göreceğiz. Katar’ın iklim şartları (!) nedeniyle, tarihinde ilk defa yazın değil de bu yılın kasım-aralık aylarında düzenlenecek olan turnuvanın “sıfır karbondioksit emisyonunu” hedeflediğini iddia ederek övünüyorlar. Kimse buna inanmıyor. Organizasyonun partneri Qatar Airways’in turnuva boyunca günde 160’a, toplamda yaklaşık 3.520’ye varacak olan uçuş hacmiyle, biri hariç hepsi yapay soğutmalı statlarıyla nasıl sıfır salınım olacak? “Kaçınılmaz” gaz salınımını telafi için dikilen 679.000 çalı ve 16.000 ağacın geri dönüştürülen suyla sulandığına dair açıklamalar da, “geri dönüşüm” dedikleri deniz suyunu arıtma işleminin had safhada enerji-yoğun olduğuna dikkat çeken uzmanların tepesini attırıyor.
 
“Kalecinin iklim değişimi karşısındaki endişesi”
 
Futbol âleminde yeşile boyamaya itiraz eden, bu davaya daha ciddi, daha samimi bağlanmak gerektiğini savunan aktörler de var. Bunlardan biri, aktif kalecilik kariyerinde 14 ülkede 27 takımda forma giymesiyle meşhur Lutz Pfannenstiel. 2009’da futbolu bıraktıktan sonra, bir yandan antrenörlük yaparken tamamen iklim krizine farkındalık yaratmaya adanmış bir kulüp kurdu: Global United FC. Bir gazete, Pfannenstiel’in bu girişimini, Peter Handke’nin eserine nazireyle, “Kalecinin iklim krizi karşısındaki endişesi” başlığıyla vermişti!
 
Ormanın yeşil gezginleri

Global United gayri federe bir kulüp. Federe statüde, çok daha iddialı, kurumsal-profesyonel bir yeşil kulüp var asıl: Forest Green Rovers. (“Ormanın yeşil gezginleri” diye çevrilebilir.) İngiltere’nin batısında yaklaşık 6 bin nüfuslu Nailsworth kasabasının 1889 tevellütlü kulübü. 
 
Kulüp 4. Lig’de çile doldururken, 2010’da Dale Vince tarafından satın alındı. Guardian’ın “Britanya’nın en zengin hippisi” dediği Vince, yenilenebilir enerji sektöründen zengin olmuş bir adam. Adıyla ve yeşil-beyazlı renkleriyle de ağzına layık olan Forest Green Rovers’ı, “bütün dünyada spor izleyicilerini iklim krizine duyarlı kılarak hayat tarzlarını değiştirmeye teşvik etmek” üzere bir projeye dönüştürdü.
 
Forest Green Rovers’ta “eylem” çok… Sadece stat büfelerinde seyircilere değil, oyuncularına da vegan yiyecek sundular. Futbolcuların tekmelikleri plastik değil bambudan. Çim biçme makineleri falan hep güneş enerjisiyle çalışıyor. 2019/20 sezonunda sebebiyet verdikleri karbondioksit salınımını önceki sezona göre % 53 düşüşle yılda 35,46 tona düşürmekle övünüyorlardı. 2018’de, dünyada Birleşmiş Milletler’den “sıfır karbon salınımlı kulüp” unvanını alan ilk futbol kulübü oldular.
 
Bir parantez: 2020’de Filistinliler üzerindeki devlet şiddetini protesto ederek, İsrail Futbol Federasyonu’nun sponsoru Puma’nın ürünlerini boykot kampanyası yapmışlardı.
 
 
5 bin kişilik yeni statları “Eco Parc” çelik ve beton yerine ahşap ağırlıklı inşa ediliyor. Kendi güneş enerjisini üretecek olan stadın çevresinin ağaçlandırılması, biyolojik çeşitliliğin geliştirilmesi hedeflenmiş.
 
 
Şu da var ki, Forest Green Rovers sportif açıdan da son derece başarılı bir kulüp. Dale Vince döneminin başlarında bir süre 5. Lig’e düşme kaygısı yaşadıktan sonra, tersine, 2017’de League Two denen 3. basamağa yükseldiler. Aynı yılın ekiminde Yeşil Gazete’de yazdığımda 3. Lig’de altlardaydılar. Toparlandılar, 2018/2019’da ve 2020/2021’de terfi play-off’larında tökezledikten sonra, geçen sezon birinci olarak League One’a yani 2. basamağa çıktılar. Artık bir yukarısı Premier League.
 
Ne dersiniz, burada da bir “yeşile boyama” şüphesi var mı? Ne olsa adam yenilenebilir enerji müteşebbisi, yeşilcilikten para kazanıyor! Beri yandan hem Forest Green Rovers projesine hem bizzat yenilenebilir enerjinin gelişmesine, devrimci değil ama reformist bir anlam atfedilebilir. Eh, bu çiğ neon yeşili renkli takımın bir propaganda değeri de yok değil.
 
Tartışmaya devam etmek bakımından, meraklısı için, diyeyim: "İklim ve Umut", Birikim Dergisi.  
 
Futbolu azaltmak
 
Galeano’nun kült kitabının adı neydi? Gölgede ve Güneşte Futbol. Futbol endüstrisi, oyunu gölgede ve güneşte, zemheride ve sarı sıcakta, karda boranda ve çöl sıcağında, selde seylapta, her iklim şartında oynatmak istiyor. Takvimde boş gün, ekranda canlı yayınsız kuşak olmasın istiyor. Beş katlı köprülü kavşağı andıran maç trafiği altında karbondioksit salınımını ne kadar kısabilirsiniz? Futbol endüstrisinin iklime zararını azaltmak için asıl ciddi adım, futbolu radikal biçimde azaltmak olurdu. Tıpkı toplam endüstride yapılması gerektiği gibi, kısmak, küçültmek… Daha dar kadrolu ligler, daha az turnuva, daha az maç... Futbol sevenler için de fena olmazdı, inanın. Lig başlayacak diye eylülü özleyenler hatırlar.