Her antoloji bir iktidar manzumesidir

Bireysel beğenilerden hareketle tartışmak ile bir metnin ortaya koyduğu argümanlar ve onun üzerine inşa edilen seçimlerin tutarlılığının/uygunluğunun tartışılması arasındaki rakım farkı, bundan sonraki tartışma seviyemizi belirleyecektir

03 Aralık 2015 15:20

Memlekette, bir konunun yandaşları ile karşıtlarının sayısı eşitlendiğinde konu kapanır. Vaktiyle çıkan “kanon” tartışmalarını hatırlayalım. Varılan herhangi bir sonuç, tartışmalar neticesinde alana dair herhangi bir gelişme kaydedilmedi. Türkçe edebiyatın bir kanonu “vardır” ve “yoktur” diyenlerin sayıları eşitlenince konu kapandı.

Bu tabloyu, içinde bulunduğumuz düşünsel seviyenin en büyük/belirgin göstergelerinden biri olarak ele almak mümkün. Tartışmaya konu olan sorunun cevabı “evet” veya “hayır” ise, maalesef, o tartışmanın rakımının deniz seviyesinden yüksek olmasını bekleyemeyiz.

Yayımlanan her antoloji, yıllık, seçki etrafında gelişen tartışmalar için de geçerli bu durum. Bir antolojinin ne’liği üzerine tartışmak yerine, örneğin konu bir şiir antolojisi ise, benim şiirimi almış mı, kaç tane almış, o herifin şiirini neden koymuş, böyle seçki mi olur... gibi cevabı evet-hayır sığlığında sabun köpükleri etrafında tartışıyor“muş” gibi yapılıyor, evetçilerle hayırcıların sayıları eşitlenince de dikkatler başka evet-hayır’lara yöneliyor ve kültürel hayatımız böylece, kıyıda çay içmekle geçip gidiyor.

Kıyıda çay içerken

Antoloji meselesini “yeniden” tartışmamıza bu kez de Orhan Kahyaoğlu’nun hazırladığı Modern Türkçe Şiir Antolojisi vesile oldu. Üzerine yazılan yazılara bakıldığında –tanıtım yazısı düzeyindekiler elenince– ortaya üç tarz-ı eleştiri çıkıyor:

1- Ben neden yokum, o neden var tepkileri;

2- “Çağdaş demek varken neden Modern deniyor” sığlığı;

3- “Türk diyorken Türkçe demek de nerden çıktı şimdi” milliyetçiliği.

İşbu yazının ana konusunu oluşturmasa da, bu üç noktanın ayrı ayrı tartışılması gerekir muhakkak. Ayrıntıya girmeden değinmek gerekirse:

1- Yapılan seçkiye buradan tepki veriyorsanız, seçeni ve seçilmeyi çok önemsiyorsunuz, demektir. Ancak cümleye, o da zaten şiirden ne anlar, diye devam ediyorsanız, niye muhatap alıyorsunuz, gibi soruları cevaplayabilmeniz gerekir... Yok eğer, kuyruğunu ısıran yılan misali laf dönüp dolaşıp, “ama ben niye yokum” noktasında kilitleniyorsa, sorunun seçende olmadığı açıktır. Burada elbette, seçilenlerin/dâhil edilenlerin de “çok da umurumda değil” tavrı ayrı bir tartışmaya konu edilebilir. “Yayımlanma egosu”nun bir parçası olabilecek bu tavırların da bazan yek diğeri kadar sorunlu olduğu, edebiyat camiasından biraz haberdar insanlar için malumdur.

2- Sene olmuş 2015, hâlâ “çağdaş” ve “modern” kelimelerinin ne anlamlara geldiğini tartışıyorsak ve birbirlerine eşitlemeye çalışıyorsak; “ört ki ölem”...

3-Neyse ki Türkçe sadece Türklere emanet değil.

Bir “kanon” teklif etmek

Bu tartışmaların bizi kıyıda çay içmekten öteye götürmesinin imkânı yok (Ayrıca bunun da bir tercih meselesi olduğuna karşı çıkmam). Oysa bu rakımın görmekten kaç(ın)mamızı sağladığı –en azından– bir konu var:

Her antoloji, bir kanon teklifidir.

Ve her kanon bir iktidar manzumesidir.

Ve kanon/lar, edebiyat’tan bahsedebilmemizi sağlayan kısa yollardır; onlar olmaksızın edebiyat’ı bahse konu edeceğimiz bir ortak paydadan mahrum kalırız. (Benim için sorun; mahrumiyet’te değil, bu mahrumiyeti tercih edip etmemekte.)

 

                                                                        ***

 
“Kanon” kelimesi –özellikle bu bağlam içerisinde– “kanun” ve “cetvel” anlamlarına geliyor. Kökenindeki “kànna” kelimesi ise “kamış” demek. Dolayısıyla, kanunla/cetvelle belirlenmiş bir alanda yükselen bir kamış’tan, “fallik” bir eylemden/yapıdan bahsediyoruz. Bir yerde bir cetvel varsa, orada muhakkak bir kamış yükselecektir.

Dünya edebiyatının son beş yüzyılına, Türkçe edebiyatın da son yüzyılına bakıldığında, her daim bir kanon var ama hiçbir dönemde aynı kanon sözkonusu değil. Mecelle’de söylendiği gibi; “Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz.” (“Zaman değiştikçe hükümlerin değişeceği inkâr edilemez.”) İktidar kurma pratikleri değiştikçe, kanon da ona (“göre” olmasa da) uygun bir değişim sergiler.

Bu açıdan bakıldığında, Orhan Kahyaoğlu’nun Modern Türkçe Şiir Antolojisi de bir kanon teklifi ve bir iktidar manzumesi. Ancak Kahyaoğlu, bir yapı kurmakla yetinmiyor; aynı zamanda kurduğu yapıyı adım adım açıklıyor, gerekçelendiriyor. Bu yanıyla, seleflerinden belirgin bir şekilde ayrılıyor.

1920’den 2000’e kadar Türkçe şiirin hikâyesini 20’şer yıllık dönemlere ayırıyor ve bu dört dönemi de çeşitli altdönemler ve altbaşlıklar halinde analize tabi tutuyor. 1200 sayfalık antolojinin 1/6’sı Kahyaoğlu’nun gerekçelendirme ve analiz metinlerinden oluşuyor. Uzun zamandır, Türkçe şiirin seyri üzerine 225 sayfalık sistematik bir analiz yapılmamıştı. O var-bu yok yerine, bu analiz ve gerekçelendirilen kanonik yapının tartışılması, kanımca çok daha verimli bir gayrete işaret edecektir.

Eleştirinin deniz seviyesi

Seçme işi her zaman sorunludur; ancak seçme=eleme olmaksızın bir yapı kurmanın da imkânı yoktur. Seçmeyen, kanon kurmayan bir edebiyat anlayışı maalesef imkânsız. Bugüne kadarki antolojilerin hepsinin etrafında bu “seçme” tartışması tozu dumana katmıştır. Ancak ilk kez bu seçme işleminin gerekçelendirildiği bir metin var önümüzde. Bireysel beğenilerden hareketle tartışmak ile bir metnin ortaya koyduğu argümanlar ve onun üzerine inşa edilen seçimlerin tutarlılığının/uygunluğunun tartışılması arasındaki rakım farkı, bundan sonraki tartışma seviyemizi belirleyecektir.

Türkçe edebiyat, ne mutlu ki, hakkında çokça konuşulacak bir birikime ve çeşitliliğe erişmeye başladı. 90 yıl gibi kısacık tarihi içerisinde henüz hakkıyla açıklanamamış bazı “mucize”leri haiz bir edebiyat olmasında, eleştiri pratiğimizin de payı olduğu ve bu payın da sorgulanması gerektiği kanaatindeyim.

Deniz seviyesindeki eleştiri pratiğimize rağmen, ne mutlu ki, farklı rakımlardan metinler ortaya çıkmaya başladı. Bu da oyunun kurallarının değişmekte olduğunu gösterir: Eldeki cetveller, masadaki kamışları ölçmeye yetmiyor.

Sormayı unuttum: Çayınızı nasıl alırdınız?

 

İllüstrasyon: Yeşim Paktin