Dürrenmatt ve Hanımefendi’nin Ziyareti: Para her şeyi mi satın alır?

Dürrenmatt’ın modası neden geçmiyor? Çünkü eserlerinde işlediği ana tema hep ölüm ve iktidar. Bu kadar evrensel ve varoluşçu bir ana temanın kullanım süresi, raf ömrü yok. 1950’lerde yazdıkları, bugün için belki daha da geçerli. Eserleri bu tema nedeniyle sanki mizahmış gibi görünse de aslında trajik. 

13 Şubat 2020 15:00

Dünyanın en zengin kadını, 45 yıl önce 17 yaşındayken terk etmek zorunda kaldığı kasabaya geri döner. Kasaba halkı bu ziyareti heyecanla beklemektedir. Çünkü kadın, yoksulluğa gömülmüş halka refah getirebilir. Ama kadın, kasabaya vardığında ”Adalet istiyorum” der. Orada âşık olduğu, çocuğunu doğurduğu adamın, onu terk etmesi üzerine babalık davası açmış, ama adamın yalancı tanıklarıyla davayı kaybetmiştir. Kadın gayrımeşru bebeğiyle, kasabalının vurduğu “fahişe” damgasıyla başka bir şehre göçer, gerçekten de fahişe olur. Gel zaman git zaman, evlendiği zengin kocaları birer birer ölünce miraslara konar. Dünyanın en varlıklısıdır artık.

Kadın, nasıl bir adalet istediğini de açıklar: “Kasabaya 1 milyar vereceğim ve adalet satın alacağım.” Bu para karşılığında halk, kadına ihanet eden, çocuğunu tanımayan, yalancı tanıklarla adaleti kandıran adamı öldürecek: Böylece, adalet yerini bulacak…

Kadın bu “iş” için yanında boş bir tabut getirmiştir bile…

Kasabanın ileri gelenleri, bütün yoksulluk ve çaresizliklerine karşın onurlu ve erdemlidir. Böyle bir “ahlâksız teklifi” asla kabul etmeyeceklerini söylerler. Kadın gayet sakin, “Ben 45 yıl bekledim, sabırlıyım” der… Bu arada kadınla adam, aşklarını hatırlarlar. Ama hiç bir anı, geçmişteki günahları silemez, geçmişi geriye getiremez. Adam, “olanları unutalım, geleceğe bakalım” dese de kadın kararlıdır: “Adalet yerini bulmalı.”

Her şey “olacağına varır”. Kasaba halkı, Kadın’ın vereceği “1 milyar” karşılığında adamın öldürülmesi fikrine yavaş yavaş alışır. Ve öldürürler sonunda. Kadın, onu tabutuna koyar, önceden hazır ettiği anıt mezarına gömülmeye götürür.

Böylece, para ile herşeye sahip olunan yoz bir dünyada kasaba halkı para uğruna katil olur. Ama elbette para “için” değil, adalet için!

Bu, bir tiyatro oyununun kaba özeti: İsviçreli filozof edebiyatçı Frederich Dürrenmatt’ın Yaşlı Hanımefendinin Ziyareti (Der Besuch der alten Dame) adlı  oyununda daha öyle ince ve ilginç ayrıntılar var ki, bunları ancak oyuna giderseniz göreceksiniz: İstanbul Devlet Tiyatrolarında Can Gürzap’ın yenilikçi yönetmenliği (ve Adam/Alfred rolüyle), Gönen Aykaç’ın Kadın/Klara rolüyle ve diğer sanatçıların katkılarıyla sahneleniyor oyun. Mecidiyeköy Büyük Sahne’de. Ocak sunumları bitti, 28 Şubat’tan itibaren aynı yerde tekrar başlayacak: Hanımefendi’nin Ziyareti adıyla.Oyun, Dürrenmatt’ın Almanca konuşulan ülkelerde 1950’lerden beri baş eserlerinden biri. İngilizceye 1956’da çevrildikten sonra dünya sahnelerine de mal olmuş. 1964’te İngrid Bergman ve Anthony Quinn’li bir uyarlama var, ama filmin sonunda adam Hollywood “çözümüyle” yaşıyor: Mutlu son. Oyun bizde de 1964 – 65 sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, sonra tekrar 2017’de sahnelendi. Şimdi sıra İstanbul’da.

Ankara’da 55 yıl önce oynandığında, eser henüz 10 yıllıktı. Yazarın metnine uygun olarak 3 perde ve 1 epilog (önsözün tersi olan sonsöz, oyunu Antik Yunan korosu benzeri bitiriş) olarak sahnelenmişti. Bu şekliyle 3,5 saat sürüyordu. İstanbul’daki sahneleme için Can Gürzap, oyunu 2 saat 15 dakikaya kısalttı. Oyunun “ruhunda” bir eksilme olmadı, 1950’lerin yavaşlığı, yerini daha dinamik 2020’ye bıraktı.   

Şu sırada Londra’da Ulusal Tiyatro’da da (oranın Devlet Tiyatrosu sayılan National Theatre) 12 Mayıs’a kadar sahnede. Rejisör Tony Kushner, oyunu orijinal klasik biçimiyle sahneliyor. Seyirciler, oyundaki konuşmaların metnini “gözlerinin önünde okumak”, oyunu daha kolay anlamak için Google Gözlüğü benzeri akıllı gözlükleri tiyatroda kiralıyorlar. Normal gözlüklerin de üzerine takılabilen bu gözlükler, oyun hakkında “artırılmış gerçeklik” (AR; augmented reality) sağlıyor. Tiyatroda ayrıca, kulakları iyi duymayanlara, veya işitme cihazı kullananlara da teknik destek var…

Bir de ayrıntı: Londra’daki oyunda Adam/Alfred rolünü oynayan, Matrix Üçlemesi’ndeki uğursuz “Ajan Smith” Hugo Weaving, tam da bu rolü nedeniyle, şimdi dördüncüsü çekilmeye başlanan Matrix 4’te “Ajan Smith” olamayacak.  

Dürrenmatt’ın bu ve diğer oyunları geçen yıl Stuttgard, Basel, Heidelberg, Dublin’de de  sahnelendi. 2015’te New York’ta Broadway’de müzikali “bile” yapıldı, ama olmadı tabii… Avusturyalı besteci Gottfried von Einem ise 1971’de oyunun operasını besteledi.

Almanca konuşulan ülkelerde yazarın doğumunun 100’üncü, ölümünün 30’uncu yıldönümleri 2020 – 21 sezonunda anılacak. Yeni kuşaklar, bu “eski ama hep yeni” yazarı daha yakından tanıyacak… Bu arada, Dürrenmatt’ın, oyun, roman, nesir yazılarında yarattığı karmaşık ve labirent gibi dünyası Almancadan İngilizceye 944 sayfada çevrildi. Chicago Üniversitesi Yayını olarak…

Dürrenmatt’ın modası neden geçmiyor? Çünkü eserlerinde işlediği ana tema hep ölüm ve iktidar/güç. Şu paragraf, bu ana temanın formülü: “İnsan gülünçtür. Çünkü ölmek zorundadır. Öte yandan, iktidar/güç insanı yoldan çıkartır. Bu iki nedenle insanlığın sorunları çözümsüzdür. Umutsuz insan, yaradılışının umutsuz çözümleyicisi durumundadır. Bu dünyada görülen hastalıklı durumların sorumlusu insandır.” (Fizikçiler, Devlet Tiyatrosu Dergisi)

Bu kadar evrensel ve varoluşçu bir ana temanın kullanım süresi, raf ömrü yok. 1950’lerde yazdıkları, bugün için belki daha da geçerli. Eserleri bu tema nedeniyle sanki mizahmış gibi görünse de aslında trajik. Gerçek olamayacak kadar abartılı sahnelerle, konuşmalarla, durumlarla örülü. Hatta “grotesk”: Esas olarak mimarlık ve dekorasyonla ilgili bir kavram bu, ama edebiyat için de geçerli: Gerçeküstücü, gülünç, tuhaf, abartılı, hatta korkutucu, ucubeye doğru giden…

Örneğin, eski yıllarda yine Devlet Tiyatrosu’nca sahnelenen Fizikçiler adlı oyununda Dürrenmatt, bir bilimcinin toplumsal ve bilimsel sorumluluk sınırlarını “grotesk” bir düzenlemeyle sunar: Bu bilimci, buluşunun insanlığın aleyhine kullanılacağını anladığından, bunun bilinmemesi için deli rolü yaparak kendini akıl hastanesine kapattırmıştır. Adını insanlık uğruna toplumdan siler. Eğer bu bilgiyi saklarsa insanlık güvende olacaktır. Ama buluşun (1950’lerde atom bombası, bugün biyoteknoloji olabilir?) peşindeki iki ajan da yine “deli” rolünde aynı hastanede buluşun peşindedirler. Üçünün de deli olmadığını, rol yaptıklarını anlayan üç hemşireyi öldürürler. Bilimci, sırrını sakladığına inandığı sırada hastanenin müdürü (esas deli o!) herkesin bütün konuşmalarını gizlice dinlediğini, notlar aldığını, buluşu kendisinin “güç/iktidarı için” kullanacağını açıklar.

Zamanımız dünyasında “dönemin ruhunu yansıtan” bu ana fikir popüler sanatçılara da ilham kaynağı oldu. Örneğin, adı tam da “Ahlâksız Teklif” (Indecent Proposal) olan filmde Robert Redford karakteri, Demi Moore karakterine “bir ilişki için” 1 milyon dolar teklif eder. Demi, kabul eder, parayı da alır, ama sonunda “gerçek aşkına, kocasına” döner… Mutlu son.

Gerçek hayatta ise, benzer bir olay Fransa’da Cannes Film Festivali’nde 2012’de yaşandı. İngiliz model ve film oyuncusu Kelly Brook’a, fotoğraf çekimini bölerek yanına yaklaşan bir kişi “bir ilişki için” 1 milyon euro teklif etti. Brook, bunu şaka zannederek gülmeye başlayıp ciddiye almadı. Ama adam ısrar ediyordu. Hatta çek defterini çıkartıp çek yazmaya bile başladı. Adının Nimrod-Frederic Kamer olduğu sonradan anlaşılan kişi “Sadece bir gece için. Lütfen bir gece. Param var. Buraya yazıyorum. Sen benimle geliyorsun” demeye başlayınca korumalar sanatçıyı içeriye kaçırdılar.

Bu iki örnek, magazinden ibaret. Ama daha beteri gerçek: 2016’da Trump’ın başkanlık kampanyası ve İngiltere’de Brexit Referandumu’yla başlayan alternatif gerçeklik(!), yalancılık ve sahteciliğe gündelik düzeyde “alışılması”,  iklim - çevre krizi ile popülizmin, küresel boyuttaki dengesizliklerin artması Dürrenmatt’ın şu temel görüşünü doğrular nitelikte:

“İktidar/güç insanı yoldan çıkartır. Bu dünyada görülen hastalıklı durumların sorumlusu insandır.”