Boşboğaz Bir Âdem nedir?

Yazarı tarafından risale olarak nitelendiriliyor Boşboğaz Bir Âdem. Risale türünün Türkçe romanın oluşturucu ögelerinden biri olarak nasıl bir işleve sahip olduğunu araştırarak Boşboğaz Bir Âdem ve başka risaleleri değerlendirmeyi öneriyorum

25 Ocak 2018 14:09

İlk Türkçe roman Akabi Hikâyesi’nin (1851) yazarı Hovsep Vartanyan’ın (Vartan Paşa) 1852’de “Ermeni hurufuyla ve Türkçe lisanıyla” yayımladığı Boşboğaz Bir Âdem risalesi (1852), Murat Cankara’nın önsözü, diliçi çevirisi ve Latin harflerine aktarımıyla Koç Üniversitesi Yayınları’nın Tuhaf Etki dizisinden basıldı.[1] Aynı diziden daha önce de Arap harfli Türkçe romanın öncülerinden Recaizade Mehmet Celâl’in Hayal-i Celâl’i (1873-4) Engin Kılıç tarafından yayına hazırlanarak çıkmıştı.[2] Böylelikle 2017’de Türkçede romanın çoğul başlangıçlarına dair tartışmamızı zenginleştirecek iki metin dolaşıma girmiş oldu.

Bu yazıda Murat Cankara’nın önsözde işaret ettiği metnin türü üzerine tartışmadan yola çıkarak Boşboğaz Bir Âdem’i konumlandırmaya çalışacağım. Roman türünün egemenlik kurduğu, başka türleri temellük edebilecek bir esnekliğe kavuşup merkezileştiği bir edebî bağlamda yer aldığımız için geçmiş dönemlerin metinlerine romanın ön-tarihini kurma arzusuyla yaklaşabiliyoruz. Bugünün ve baskın türün içerisinden bakarak o günde ve o metinde olanları, eksiklikleri, fazlalıkları ve uygunluklarıyla değerlendirmeye çalışıyoruz. Romanın beliriş ve yükselişine dair sorularla uğraşmanın kendi başına faydası da yadsınamaz, ancak hem metinleri daha iyi konumlandırabilmek hem de romanın ön-tarihini hassasiyetle keşfedebilmek için metinlerin kendilerini nasıl tanımladığının da ayrı bir önemi var. Böylelikle romanın hangi türsel kategorilerin arasından, melezlenmelerinden, çatışmalarından sıyrılarak merkezileştiğini daha iyi kavrayabiliriz.

Boşboğaz Bir Âdem, Hovssep Vartanyan, Çeviri: Murat Cankara, Koç Üniversitesi YayınlarıBoşboğaz Bir Âdem’in mukaddimesinde Vartanyan, metnin türünü ve amacını şöyle ifade ediyor: “İş bu boşboğaz risalesini te’lif itmemiz ile müradımız milletimiz fasl itmek [çekiştirmek] olmayıb, illa ğaybet [gıybet, dedikodu] itmek ile ne kadar fenalıkler husule gelir olduğini anğlatmak dır.” (s.119) Sır tutamamanın, boşboğazlık etmenin, iftiralar atıp bunu yaymanın zararına dair bir metin olarak kendini tanımlayan Boşboğaz Bir Âdem, yazarı tarafından risale olarak nitelendiriliyor. Risaleden kastın ne olduğunu tartışmadan önce Boşboğaz Bir Âdem’in belli başlı niteliklerini tarif edelim:

Metin “Evveli Kelam” başlıklı giriş bölümünü takip eden altı bölümden oluşuyor: “Boşboğazlık Luğetinin Manai Asliesi,” “Boşboğazın Sabah Keyfi,” “Bazar ve Yortu Günleri Boşboğaz Ne Yapar?,” “Boşboğaz ile Akhz u İta İtmege Ğayeti ile İhtiraz İtmeli,” “Meclis Dönüşü,” “Boşboğaz Kimsenin Alakasının Neticesi.” “Nakliet” başlıklı hikâye bölümüyle de metin sonra eriyor. Buradaki başlıklarda da görüldüğü gibi, Boşboğaz Bir Âdem dolayımıyla 1850’lerde Ermenilerin konuştuğu, yazdığı Türkçenin kendisine özgü imlasını, sözdizimini ve semantiğini de görebiliyoruz. Metnin orijinalini okuyanlar ortalama Arap harfli Türkçe romana göre daha kolay anlaşılır ve günümüz Türkçesinin normlarının kıyısında bir metinle karşılaşıyorlar. Metni daha hızlı takip etmek ama yine de orijinalinin üslubunu bir nebze de olsa tatmak isteyenler için Murat Cankara’nın açıklamalarla donatılmış diliçi çevirisi de doyurucu olacaktır.

Boşboğaz Bir Âdem, gündelik ve kitabî Türkçenin değişik öge ve işlevlerinin heterojen bir alaşımı olarak belirirken, birçok Ermenice kelimeye ve standart dışı anlam ve telaffuzlara da mecra oluyor. Metnin dilsel alacalığına, mülemmasına paralel olarak türsel heterojenliğinden de söz edebiliriz. Boşboğaz Bir Âdem içinde etnografi, diyalog, nasihatname, ahlak kitabı, melodramatik hikâye gibi söylem türlerini barındırırken, aynı zamanda anlatı illüstrasyonlarla destekleniyor. Dolayısıyla sözlü kültürün yazısallaştırılması, yazılı olanın görselleştirilmesi gibi işlemlerle metin çok-katmanlı, çok-türlü bir hâle bürünüyor.

Akabi Hikâyesi’nde olduğu kadar şiddetli olmasa da on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Gregoryen ve Katolik Ermeniler arasında hüküm süren çatışmanın zemininde şekillenen olayları, Beyoğlu/ Suriçi karşıtlığı, tiyatro gibi yeni eğlence biçimlerinin doğurduğu gerilimler, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dönüşümünün meydana getirdiği krizler gibi eksenler kuşatıyor. Dolayısıyla Boşboğaz Bir Âdem’i dönemin İstanbul’undaki gündelik hayatın etnografisi olarak okumak da gayet mümkün: Makro ve mikro düzlemlerden bakan, değişik aktörlerin gözünden deneyimleri sunan çoklu ve amatör bir etnografi.

Ancak çokluluğa yapılan vurgu bizi yanıltmasın. Boşboğaz Bir Âdem’in ahlakî buyruklar sunan bir tonu da var. Hakikatin mahiyetinden emin, yanlış ve doğruyu kesin çizgilerle ayırabilen ve yanlışı şiddetle kınayan ton, metnin ihmal edilemez bir veçhesi. Boşboğazların huylarına, onların dostluğunun ve onlarla alışverişin zararlarına dair uyarılar diyaloga dönüştürülerek ve gündelikleştirilerek sunulduğu için anlatı buyurgan tonun ötesinde nitelikleri rahatlıkla taşıyabiliyor. Hatta boşboğazlığın, lafazanlığın, gevezeliğin eleştirisi olarak kendini sunan metin boşboğaz olmasa da geveze bir metne dönüşebiliyor. Konudan konuya geçişler, sadetten uzaklaşmalar, anlatma arzuları metni kat ediyor. Sözün sakınımlı kullanımına, sırlılığa verilen önemle anlatmaya duyulan iştah, anlattıkça anlatma isteği, gündelik konuşmalara kulak kesilme ve sıradan insanların hayatını temaşa etme yan yana ikamet ediyor. Jale Parla’nın Don Kişot’tan Bugüne Roman’da sözünü ettiği “kıskanç ve geveze türler” (s. 66) kategorisi ile akrabadır Boşboğaz Bir Âdem. Parla’nın Don Kişot’u tartıştığı bağlamda, metnin dolaşımda olan türleri nasıl bir araya getirdiği, türlerarası rekabetler, türlerin buluşma noktası olarak romanın açtığı imkânlar ve romanın nötrleştirici işlevi söz konusudur. Boşboğaz Bir Âdem’de ise kıskançlık tematik bir ögedir, ancak gevezelik hem anlatıyı hem de olayları şekillendirir. Farklı söylem türleri Boşboğaz Bir Âdem’de de karşılaşır, rekabete girer ve birbirine karışırlar; ancak metnin söyleminin nötrleştirici bir etkisi yoktur. Farklı yönlerdeki alt akıntılara rağmen melodramatik ve hazin aşk hikâyesi ile şiddetlendirilen boşboğazlık aleyhindeki söylem baskın ve anaakım olarak kalır.

Şu noktaya kadar söylediklerimi birlikte düşündüğümüzde, Boşboğaz Bir Âdem’in Mihail Bahtin’in Dostoyevski Poetikasının Sorunları’nda sözünü ettiği yarı ciddi-yarı komik türler sınıfıyla ortak bir alanı paylaştığı ifade edilebilir. İlk olarak klasik antikite sona erdiğinde belirmeye başlayan, epik, trajedi, tarih, klasik retorik gibi ciddi türlerin karşısında konumlandırılan bu metinlerin romanın oluşumunda etkili olduğunu düşünen Bahtin, yarı ciddi-yarı komiğin üç karakteristiğinden söz eder:

“[1] Konuları, -daha önemlisi- gerçekliği anlamaya, değerlendirmeye ve şekillendirmeye ilişkin çıkış noktaları, canlı şimdi, hatta çoğunlukla da içinde bulunulan günün ta kendisidir. (...) mit ve efsanenin mutlak geçmişinde değil ama bugünün düzleminde, aynı dönemde yaşayan kişilerle dolayımsız ve hatta kaba denecek ölçüde samimi bir temas alanında sunulur. (...) [2] Yarı ciddi-yarı komik türler efsaneye dayanmazlar ve kendilerini efsane aracılığıyla kutsallaştırmazlar; bilinçli bir şekilde deneyime (elbette henüz yeterince olgunlaşmamış bir deneyime) ve özgür yaratışa dayanırlar. (...) [3] Üçüncü karakteristik, tüm bu türlerin kasıtlı çok-üsluplu ve çok-sesli doğalarıdır. Bu türler epiğin, trajedinin, yüksek retoriğin, liriğin üslup bütünlüğünü (daha doğrusu, tek-üsluplu doğasını) reddederler. Çok-tonlu bir anlatı, yüksek ve aşağı olanın, ciddi ve komik olanın harmanlanması bu türler için karakteristiktir; yaygın bir biçimde aralara mektuplar, bulunmuş elyazmaları, aktarılan diyaloglar, yüksek türlerin parodileri, methiyelerin parodik olarak yeniden yorumlanması gibi başka türler sokarlar; bunların bazılarında nesirsel ve şiirsel sözün harmanlandığını gözlemleriz; canlı lehçeler ve jargonlar da (ve Roma aşamasında doğrudan ikidillilik de) devreye sokulur ve dış görünüşlerini yazarın taktığı muhalif maskeler oluşturur.” (s.166-8)

Özellikle birinci ve üçüncü ölçütlerin Boşboğaz Bir Âdem için de geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şimdiki zamanın içerisinde, anlatıcının da olayların bizzat katılımcı-gözlemcisi olduğu hâlihazırdalıkla kurulan metin Türkçe ve Ermenice arasında çok-tonlu bir anlatı olarak vücut bulur. Bahtin, yarı ciddi-yarı komik türleri sayarken risalelerden de söz eder (s.166). Bahtin’in tartışmayı açtığı bağlam hemen antikite sonrasına odaklansa, örneklerini yazma kültüründen alsa da matbaa sonrası koşullarda da risalelerin (pamphlet) yükselişi görülür. Lennard J. Davis Factual Fictions’da on yedinci yüzyıl Britanya’sındaki risale savaşlarından söz eder. Haberle romanın, hakikatle kurmacanın katışık bir şekilde bulunduğu bir söylemsel alanda risaleler, pratik etki uyandırmaya yönelik kısa metinler olarak yoğun bir şekilde dolaşıma girerler.

Monica Spiridon[3] da risalelerin altın çağını romantizmle paralel olarak on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında yaşadığını ifade eder. 1824’te yazılan Paul-Louis Courier’nin Pamphlet des Pamphlets’i [Risaseler üzerine Risale] ile türün amatör bir teorisi bile geliştirilir. Mektup, hatıra, gezi yazısı gibi türleri kendine mal edebilen risalenin belli başlı nitelikleri şunlardır: Tematik katışıklık, anlatının dalgalanması, diyalog, kısa kısa hikâyeler, risalecinin farklı rol ve maskelere bürünme eğilimi, halka doğrudan seslenmeyi mümkün kılan teknikler (s. 321). Risale aynı zamanda yerleşik türleri kendine mal eden, onların imkânlarını kullanan bir türdür. Mektup, gezi yazısı, şiir ve dinî hitapların söylem tarzları, temaları ve anlatıcı/ muhatap figürleri heterojen bir şekilde risalede bulunur (s. 322). Risale bazen hitabetin ya da manifestonun söylemini benimseyecek kadar doğrudanlığa ve bildirici bir tona sahip olabilir. Söylemler arası geçişlilik ve her söylemi kendine mal edebilme esnekliği Courier tarafından risalenin hem erdemi hem de zaafı olarak görülür. Mücevher niteliğindeki fikirlerle çer çöp risalede yan yana bulunabilir, katışık yapısı ayıklama yapmayı zorunlu kılar (s. 324). Risalede söylem, anlatı ve dramatik mizansen arasındaki sınırlar da kalkmıştır (s.326).

Risaleye dair bu bilgileri dikkate aldığımızda, Boşboğaz Bir Âdem’in Vartanyan tarafından risale şeklinde tanımlanmasının yalnızca kısa bir kitapçık olmasından kaynaklanmadığını daha iyi anlıyoruz. 1840 sonrasında Osmanlı toplumundaki farklı alfabe ve dillerde gazeteciliğin yükselişe geçtiği görülüyor. Hatta Boşboğaz Bir Âdem ile aynı yıl Vartanyan, Mecmua-yı Havadis adlı Ermeni harfli Türkçe gazeteyi de çıkarmaya başlıyor. Cankara’nın aktardığına göre, Vartanyan Pazmaveb dergisinin 18. sayısında “Boşboğaz Âdem” (“Şadakhos Mart”) diye Ermenice bir makale de yayımlıyor (s. 14). Dolayısıyla Boşboğaz Bir Âdem risalesinin yazarı bir yandan çeşitli türleri eşzamanlı olarak barındıran gazeteciliğin faillerinden biri olarak, diğer yandan boşboğazlığı makale düzleminde de tartışmasıyla risaleyi çeşitli söylemler arasında bir yerde meydana getiriyor. Metni kuşatan bağlam böyleyken metnin içerisinde de okura hitap, ahlakî çağrı dili, diyalog, melodramatik hikâye, etnografik anlatı, mizah, gündelik hayat sahneleri gibi çeşitli ton ve söylemler birbiriyle iç içe giriyor. Üstelik bu esnada anlatı, söylem ve dramatik mizansen arasındaki sınırlar da bulanıklaşıyor, düzlemler birbirinin üzerine kıvrılıp katlanıyor.

Turgut Kut, Selin Tunçboyacı gibi bu metni daha önce inceleyen araştırmacılar Boşboğaz Bir Âdem’in türünü hikâye/ roman olarak tanımlarken, Turgut Çeviker, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk mizah dergisi olarak sunuyor Boşboğaz Bir Âdem’i (s.12-13). Buradaki “kafa karışıklığı”nın metnin risale oluşuyla ve risale türünün asli heterojenliği ve geçişliliği ile bağlantı olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan Türkçede romanın (ön)tarihi üzerine düşünürken Boşboğaz Bir Âdem’i dikkate almaya devam etmeyi ama bunu yalnızca metnin tekil niteliklerine ve örneklik derecesine bakarak yapmak yerine, risale türünün Türkçe romanın oluşturucu ögelerinden biri olarak nasıl bir işleve sahip olduğunu araştırarak Boşboğaz Bir Âdem ve başka risaleleri değerlendirmeyi öneriyorum. Bu şekilde metnin ve risale türünün “tuhaf etki”si çok daha bereketli tartışmalar doğurarak işleyebilecektir.

 

 


[1] Hovsep Vartanyan, Boşboğaz Bir Âdem, haz. Murat Cankara, Koç Üniversitesi Yayınları, 2017.
[2] Recaizade Mehmet Celâl, Hayal-i Celâl, haz. Engin Kılıç, Koç Üniversitesi Yayınları, 2017. Bu romanın önemine dair derinlemesine bir çözümleme için bkz. Erol Köroğlu, “‘Bu Bir Türkçede İlk Roman Değildir!’: Hayal-i Celâl’i Konumlandırma Denemesi”, https://press.ku.edu.tr/tr/blog/bu-bir-turkcede-ilk-roman-degildir-hayal-i-celali-konumlandirma-denemesi.
[3] Monica Spiridon, “The Romantic Pamphlet”, Nonfictional Romantic Prose, John Benjamin’s Publishing Company, 2004.