44

Bir resim üzerine 444 kelime: Şavkar Altınel,  Emre Ayvaz, Enis Batur, Yiğit Bener, Çağlayan Çevik, Oğuz Demiralp, Armağan Ekici, Gültekin Emre, Tuncer Erdem, İsmail Ertürk, İpek Göldeli, İzzet Göldeli, Murat Gülsoy, Tarık Günersel, Nilüfer Güngörmüş, Nilüfer Kuyaş, Murat Menteş, Sevin Okyay, Nihat Özdal, Ali Özgür Özkarcı, Levent Şentürk, Fatma Tülin, Orçun Türkay, Ertuğ Uçar, Doğan Yarıcı.

18 Ekim 2020 13:46

Bir davet: 444

“444, bir çağrı notu gönderdiğim –kendim dahil!– 30 davetlinin 25’inden gelen olumlu yanıtla yola koyuldu ve gerçekleşti. Neden çıkış noktasına kitabın açılış sayfasında yer alan fotoğrafı seçtiğimi soranlar oldu, okurlardan da merak edenler çıkabilir: 2020 ilkyazı herkes için bir kader-kısmet kuyusunu açmıştı – dibindeki aynaya bakanlar farklı imgeler görecekti.”
Enis Batur 

İkinci davet: 44

“Bu yazı çağrısı geldiğinde neler hissettiniz, konunuzu nasıl seçtiniz, sizde ne izler bıraktı, ne duygularla yazdınız, bu sefer de 44 kelimelik birer paragraf yazsanız, birisine eleştiri yazısı ısmarlamak yerine bu güzel çalışmayı böyle duyursak, ne dersiniz?”
E. B.

44'ler...

Şavkar Altınel

Nasıl yazacağım paniği; yoksa edebiyattan nefret mi ediyorum kuşkusu; cin saatinin çok uzakta olduğu duygusu; bunu yazarak başka yazıları ne kadar erteleyebilirim hesabı; 444’ü 222’ye indirecek bir formül bulmanın sevinci; yazmayı beklemeden bunu hemen kutlama kararı; cin saatini şimdiye almanın çok makul olacağı görüşü.

Yiğit Bener
"444'e 44 kere maşallah"

Enis’ten gelen “444” benzeri yazı kışkırtmaları bana daima edebiyat ortamının çölünde vaha bulmuşum duygusunu yaşatır: Malum virüsle siyasi zebanilerin kavurdukları dünyadan, ırmaklarından gövdeli şarap akan yazınsal düşlere geçiş vaadi… Yayınevi iflas etmemiş, matbaayı su basmamış, kitap da çıkmışsa, niyet tuttu demektir, daha ne olsun?

Oğuz Demiralp

"Nedir bu 44. Ona bölmüşler 444’ü. Kırkbir kere maşallah yazarlarımıza, tu tu tu. Bu da etti 44. 444’den 44’ü çıkarırsan kalır 400. Anımsayın 400 darbeyi. Vurun klavyenizin tuşlarına hırsla. Kapanıp yazmakmış kaderimiz, kısmetimiz.  Bir pandemi çıktı, iyice tıkıldık içeri. Yaktın bizi ulan kahpe dünya!" 

Tuncer Erdem

Ne zaman bir resimle karşılaşsam
Ona bir metin iliştirmeden edemem.

Ya yazarım kâğıt kalemle
Ya telefonumdaki notlara eklerim,
Ya da aklımda buluştururum kelimeleri.

Sonra o suretle beraber koştururum hepsini
Bazen kardeşçe, bazen de düşmanca.

Enis Bey'in gönderdiği resim de,
İşte böyle koşmaya başladı kelimelerle...

İsmail Ertürk

Kolektif Karantina Kitabı 444 için, Enis Batur’dan, fotoğraf eklenmiş olarak gelen çağrı mektubu, SARS-Cov-2 virüsünden biraz daha korkuttu beni. Sezgiyle korktuğumdan, düşünerek daha fazla korkacaktım.  Ancak, umutlandırdı da: yazarak, uydurarak, kurarak, düşleyerek; etik ve estetikle; karabasanlarını yenmeyi bilmiş, en azından yenmeyi denemişti hep insan.

Nilüfer Güngörmüş

Pandeminin düşündürdüğü: “Çağlar boyunca insanlığın yaşadığı her şey nasıl da birbirinin aynısıymış! Sadece birbirimizden haberimiz yokmuş.” 444’ün fotoğrafına ilk baktığımda “Birinin rüyasını mı görüyorum, bu kimin rüyası?” demiştim. Yüzyıllar önce belki de varlığa dair benzer düşünceler taşımış bir kadınla rüyada buluşma fikri böyle doğdu.

Nilüfer Kuyaş

Eksenim epey yamulmuşken Enis’in çağrısıyla biraz düzeldim.

Hani, dans ederken insan bazen sendeler, eksenden çıkar, dans eşinize tutunup düzelirsiniz, hatırlar insan tekrar ayağını yere nasıl basacağını.

Bir de böyle felaket zamanlarında, aslında bütün zamanlarda, dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu hatırladım. Yazmanın hayata tutunmak olduğunu.

Ali Özgür Özkarcı

Taşınmıştık. Benim için alışıldık mekânları değiştirmenin depresif bir yanı var. Üstüne üstlük karantina. Ablukam berkemaldi kısaca. Derken mail geldi. “Şimdi yazamam” dedim önce. Üstelik ölçüler hep ürkütücüdür. Bahanem hazırdı. Başka bir metinle cebelleşiyordum. Olmadı. Tıkandı. 444’e kırdım rotayı. Hâlâ duruyor “o” metin yerli yersiz.

Levent Şentürk

44 = 11 (4 x 4) / ‘E’

Enis hain yıla inat
‘dört dört dört’ adlı
umut dolu cilt için
‘otuz kuşa’ foto atar:
Adım başı onca ölüm!
Sağı ürkü, solu azap,
ağır yürü cani saat!
Adım adım boşa çaba
oysa açık hâlâ yara.
Başı sonu aynı olsa
dahi safi kara alay. 

(Not: Eli yükselttim. 44 kelime, 11 dize. Her dize dörder harflik dört kelimeden oluşur; hiç ‘e’ harfi kullanılmamıştır. “Enis” için istisna yaptım.)

Orçun Türkay

Salgının Türkiye’de patlak verişinden sonra 63 gün kapı dışarı çıkmadım. Çevirmenlik buna izin veriyor. Birçok şeye de engel oluyor. Epeydir satır yazmamıştım örneğin. Enis Bey’den ileti gelince, o günü yazmaya ayırmaya karar verdim. Bir mitoloji kitabı çeviriyordum, ondan esinle, gülümseyerek, bir şey yazmak istedim.

Ve 44’lük son davet:

Başkalarının başına belâ açmak neyse, açar açmaz kendi başımı derde soktuğumu farketmekte gecikmedim : Kısmetinle başet bakalım ! Yeri olmasa bile sırası :  Yaşıyor olsaydılar kırmayıp katılırlardı : Yusuf, Vüs’at, Bilge, İlhan, Edip, Cemal, Samih, İskender – var mısınız onların kalemindenmişcesine ‘pastiş’lere, “gelecek sefer” ?
E. B.