DİĞER
Romandaki üç karakteri var eden iklimler bu kadar farklı olduğunda her birini anlamak için de sadece bakmak yeterli olmaz, daha incelikli bir bakış ve görme eylemi ihtiyacı hâsıl olur. Bu da söz konusu üç hikâye arasındaki en temel farklardan birisini görünür kılar: 'Bazen bakış, görmek için yeterli gelmez.'”
"Uçurumu, uçsuz bucaksız sonsuz karanlık anlamında gibi düşünebiliriz. Bireyin ruhunun görünmeyen koyu yanları ve gölgeleri. Uçurumu seçmek, bu karanlığı tercih etmek aslında. Yerleşmek de bu karanlığı mesken bellemek anlamında görülebilir. Başlıkta kullanılan uçuruma yerleşme hali bu durumu salt ifade ediyor: Tarafsız ve yargılamayan bir dil söz konusu."
“Sevim Burak’ın her satırında şiir var, hissetmemek imkânsız. Öte yandan Cemal Süreya da öyküyü ‘şiirin uzun saçlı kız kardeşi’ diye tarif edenlerden. Düzyazıda şiirselliğin etkisini savunan, vurgulayan Virginia Woolf gibi Edip Cansever de şiirlerinde öyküleme tekniğine sıkça başvurmuş. Bu benim için de geçerli.”
"İstanbul yüzyıllardır akan, kuvvetli bir nehrin oluşturduğu delta gibidir. Her millet, her türden kültür orada bir aradadır. İşgal bu farklı milletlerden, kültürlerden yönetilebilir, yapay bir ortak şehir inşa etme çabasıydı; nehrin akışının tersine, tarihin kaidesine aykırı bir müdahaleydi; olmadı."
"Şiir sadece onunla olmanızı ister, düşündüğünüz ve okuduğunuz her şeyi ona dönüştürmenizi ister. Uyumak sırasında bile dürter bazen, böbrek ağrısı oluverir. Ben boyun eğmekten hoşlanmıyorum. Didişmeyle devam ediyoruz."
Her türlü kötülüğe karşı sessiz, kökten gelen bir kabullenişle hareketsiz, gölgesi yeryüzüne düşmüş bir kast sistemi içinde gücünü yitirmiş bir şeydir içinde bulunduğumuz bu toplum
Muallim Naci'nin 1887’de Saadet gazetesinde tefrika etmeye başladığı yarım kalan romanı Mehmed Muzaffer Mecmuası edebiyatımız için ilginç bir metin ve yıllar sonra yeniden yayımlandı...
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık