05 Nisan 2025

Seçkincilik ve CHP…

Zeka, insana bilgelik getirendir yani yönetici için kesinlikle gereklidir… Cesur da olmak gerekir ancak bu sadece bekçiler için olmaz ise olmazdır. İdeal devlette bekçiler ve yöneticiler arkadaş olmalıdırlar.

Seçkincilik ve CHP…

Bu pazar CHP Kurultayı var. Yazıya girmeden önce Sn. Özgür Özel’e öncelik ile vatandaş olarak, üstün gayretleri için teşekkür edip başarılar dilemek isterim. Tavsiyem “gölge bakanlar kurulunu” canlandırması -yakınlarını değil- en ağır toplarını Sanayi ve Tarım Bakanları olarak atması…

Sürekli okurlarım bilirler, ben biraz “söz” ve “kavram” sapığıyım... Bu terminolojiyi bilerek kullanıyorum; çünkü güzel dilimizin hoyratça ve cahilce kullanıldığını biliyorum, bu manada “manasız bir anlayış gösteremiyorum…”

Alüminyum janta “çelik jant!!” denmesi, tıbbi problem anlatırken “damar damar üstüne bindi!!” denmesi beni çok rahatsız ediyor. Bu manada empati yapamıyorum...

Bu çerçevede muhtemelen ben de epey yanlış yunluş sözler ediyorumdur ancak hiç değilse, etmemeğe, düzeltmeğe gayret gösteriyorum. Ne dediğimi (kimin dinlediğine bakmaksızın!) kontrol ediyorum, gerekirse susup düşünüyorum...

Bu yazacaklarımın siyaset ile ilgisi yok, “tam manası ile manasızlık” olan bir kavram ve sözcükten bahsedeceğim…

Geçen gün bir siyasetçimiz, çeşitli politik “giydirmeleri” çerçevesinde CHP için “SEÇKİNCİ” kavramını kullandı...

BU çerçevede sık sık “ANADOLULU” gibi bir başka “manasız” sözcük kullanılıyor... Biri alçaltıcı; diğeri yüceltici manada?

Yani CHP “seçkincilik tutkusu” ile devlete sürekli problem getirmiş, bu anlatılıyor.

Önce TDK’ye söre SEÇKİN nedir bakalım; “Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan; değme, mümtaz, güzide, mutena.”

SEÇKİNCİ için ise basit anlatım ile “seçkinden yana olmak, yani o iş için uygun ve üstün vasıf sahibi olanı yeğlemek” deniliyor.

Mesela 2 metre boy bir basketçi için bir üstün vasıftır, ama aynı kişinin at yarışı jokeyi olması beklenmemelidir.

Eğer yanlış anlamadı isem, yönetimde “SEÇKİN” istemeyen siyasetçilere katılmıyorum. Yeterli vasfı olmayan, yani vasat, seçkin olmayan, kişi ya da kişilerin devlet yönetmesi sonunda işin nerelere vardığını, tüm hür dünyanın gözleri önünde millet olarak hep beraber yaşadık, yaşıyoruz.

Ben CHP’nin çok, çok daha SEÇKİNCİ olmasını tercih ederim...

Seçkinlik çerçevesinde, DEVLET YÖNETİMİ deyince Eflatun (Platon) ve hocası Sokrat anılmadan geçilemez.

Sokrat, Atina (aslında Ege ya da Strabon’un daha geniş tanımı ile Akdeniz...) Felsefesinin başlangıç noktalarından biridir. Birçok öğrenci yetiştirmiş, insanoğluna düşünmesi için yeni anlamlar kazandırmıştır. İnsanlar da tabii olarak onun bu gayret ve katkılarını karşılıksız bırakmamışlar; Kendisini “dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozmak” suçundan ölüme mahkum etmişler ve zehir ile öldürmüşlerdir!

(Bu arada Eflatun sözcüğü, Türkçe değil; Arapça, Platon’un telaffuz bozukluğu ile “Flaton” ya da “Aflaton” sözcüğüne dönüşmesi ile oluşmuş.)

Platon, yirmili yaşlarından itibaren öldürülene kadar ona hocalık yapan Sokrat’ın yanından hiç ayrılmamış ve onun söylediklerini yazıya dökmüş bir başka Antik Atina filozofudur.

En önemli eseri Devlet / Politeía'dir.

Hocası Sokrat’ın anlatmalarını yazdığı bu kitap, kamu yönetimi konusunda sadece ilk ciddi eser değildir; (M.Ö. 300’ler, yani 23 asır önce) ilk pratikte uygulanabilir, demokrasi ile bağdaşabilen, “yasal devlet yönetimi” sistemini anlatır.

Buna göre; bir ülkede insanlar 3 ana kategoriye ayrılırlar;

Çalışan halk; (işçilerçiftçilerzanaatkarlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler.

İşçiler devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler ise askerlerdir, iç ve dış tehlikelere karşı devleti korurlar.

Yöneticiler ise, bu mekanizmanın çalışarak devletin oluşturan tüm insanların mutluluk içinde yaşamasını sağlayacaklardır.

Bu ayrımda, yaptıkları işlerin dışında birde her sınıfın “belirli moral değerler taşımaları” gerekmektedir.

İşçi sınıfı kanaatkâr, bekçi sınıfı cesur, yöneticiler ise bilge olmalıdır...

Platon'un Sokrat’a dayanarak verdiği bu bilgiler hem Batı hem Doğu ülkeleri kamu yönetiminde, en azından felsefi manada sağlam uygulama alanları bulmuştur.

Sokrates'e göre devlet yönetimi ancak uzun bir zaman içerisinde kendisini kanıtlamış insanlara devredilebilir. Bu kanıtlama çeşitli dallarda olabilir...

Kitapta, “soylu bir yalan!!” diyerek kendi kendini tekzip ettiği “Ülkenin bütün vatandaşlarının kardeş olduğu” ‘mit’idir. Üstelik bu ‘mit’e kimsenin inanmayacağını kendisi de söylemektedir.

Temelde kardeş (!) olan bütün bu insanların zamanın metallerine benzeyen “özleri” vardır.

Demir ya da bronz özlülük insanı işçi, çiftçi zanaatkar yapacaktır.

Bekçiler gümüş özlüyken yöneticiler altın özlüdür. Ayrıca sadece yöneticiler ve işçiler yer değiştirebilir, yani işçiden yönetici ya da tersi olabilir... Askerden olmaz... Onlar Asket/Çileci (dünyevi işler ile uğraşmayan) benzeri yaşam sürmelidirler. Onların malı mülkü de olmamalıdır. Sadece yaşayacakları kadar varlık edinmeleri gerekir.

İdeal bir devlette “bilgelikcesaret, ihtiyat ve adalet” en önemli erdemlerdir.

Bilgelik, yalnızca toplumun ufak bir kısmını oluşturan insanlarda görülür, Sokrates'e göre, işte sadece bu insanlar yönetici olmalıdırlar. Çünkü onlar bilgi sahibidir ve karar verebilirler.

Cesaret, bekçilerin görevlerini yerine getirmeleri için gerekir; ihtiyat ise tüm guruplar için gereklidir.

Böylesi bir devlet, toplumu mutlu eder...

Adalet ise Sokrates'in ele aldığı şekli ile “herkesin kendine düşeni ve kendi yeteneklerine ve özüne uygun olanı yapmasıdır.”

Adaletsizlik ise, hem yeteneksiz insanlara kararlar aldırmak hem de basit işler ile bir insanı boş yere meşgul etmektir.

Zeka, insana bilgelik getirendir yani yönetici için kesinlikle gereklidir...

Cesur da olmak gerekir ancak bu sadece bekçiler için olmaz ise olmazdır.

İdeal devlette bekçiler ve yöneticiler arkadaş olmalıdırlar.

Burada Sokrat epey ileri giderek, bekçiler ve yöneticilerin eşleştirilerek Öjenik (seçme, sağlıklı, yüksek vasıflı.) nesil geliştirebileceklerini de söyler. (Buradan Hitler’e de bir gönderme yapmış olayım...)

Bu noktada “halk” pek işin içine karıştırılmamaktadır.

Nerede ise bugünkü devlet mekanizmasını o günün (2400 yıl evvel!) değerleri ile yüzde 100 doğruya yakın tarif eden bu filozof; bakin seçkinlik ve demokrasi ve seçim konusunda neler düşünüyor…

Kitabının 6 bölümünde Sokrat, Ademantus isimli bir başka öğrencisi ile demokrasi ve seçim konuşmaktadır.

Sokrates şöyle sorar:

“Eğer bir gemi ile bir yere gitmek istese idin; gemi kaptanının kimler tarafından kaptanlığa seçilmiş olmasını isterdin? Herhangi bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz ve gemi konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli bir gurup insan mı seçmiş olsa idi?”

Ademantus şaşırıyor; “Kaptanı elbette denizciliği bilen birileri seçmeli!”

Sokrat; “Peki nasıl oluyor da ülkemizi kimin yöneteceğini karar verecek olan gurubun, donanımsız, rastgele ve herhangi bir grup olabileceğini kabul edebiliyoruz?

Sokrat seçimlerde oy kullanmanın bir "yetenek, bilgelik yani seçkinlik" olduğu söylüyor.

Sokrat’a göre oy, "rastgele biri tarafından bir sezgi" olarak kullanılamaz.

Oy kullanmak da diğer her yetenek gibi sonradan, dikkatli bir şekilde öğretilmelidir.

Yeterli donanıma ve eğitime sahip olmaksızın, insanlara oy kullanma hakkının tanınması, fırtınalı bir havada yolculuk yapacak bir geminin kime teslim edileceği kararını alma yetkisi vermekle aynıdır.”

Sokrat, tüm vatandaşların olmadığı gibi, az sayıda insanın da yegane oy verme yetkisine sahip grup olması gerektiğine inanmıyordu.

Oy verme yetkisinin, sadece “niye ve ne için oy verdiğini net olarak bilen ve oy ile ilgili mantıklı bir biçimde ve oldukça derin bir şekilde düşünmüş olanlara” verilmesi gerektiğini düşünüyordu.

Yani oy vermeyi icra edebilmek için, bu konuda eğitim alınmasının ve eğitimin de ötesinde bireylerin verecekleri oy konusunda derin düşüncelere sahip olduğunun garanti edilmesinin şart olduğunu ileri sürüyordu.

Şimdi bütün bu felsefi düşüncelerin bugün sadece bir kısmı geçerli.

Özellikle demokratik seçim denilen olaya tüm vatandaşlar katılmalı, sonunda Sokrat’ın işaret ettiği “yanlış seçim” de yapılabilir. Ancak insanlar da yaptıkları seçimin sonucuna katlanmalılar.

Yapılan araştırmalara göre 30, 40 yıldır ülkede oy verenlerin yüzde 30’unun dini dogmalar ile oy verdiği söyleniyor, daha da kötüsü diğer yüzde 70 bunu açıkça ifade etmiyor ya da edemiyor ise, bu ülkede “demokrasi” zora girmiyor mu?

Bu yazıya devam edersem, galiba bana da bir doz Baldıran zehri verecekler!!..

Yazarın Diğer Yazıları

Sayın Özgür Özel dikkatine; güncel olaylar, insanlar

Sayın Başkan; bu satırları size 60 yıllık bir otomobilci olarak yazıyorum...

Manisa, Sait Türek, gizli BYD...

AKP iktidarında “vatandaşa bilgi vermek” gibi bir refleks yok. Oysa ben sadece otomobilciyim ve vatandaşa kendi konularım ile ilgili bilgi vermek ile görevliyim. Ama veremiyorum. Çünkü Cumhurbaşkanı Yatırım Ofisi gizlilik ilan etmiş. Niye acaba? Neyi gizlemek istiyorlar?

Manisa, BYD, yılan hikâyesi…

Bir avuç Manisalı aydın, şehirlerini ve hepimizin istikbalini korumaya gayret ediyor

"
"