25 Mayıs 2025
Son yıllarda uyku, sağlıklı bir uzun yaşam için özen gösterilmesi gerekenler listesinin başlarında yer alıyor.
Bilimsel araştırmalar uyku sırasında başta beyin olmak üzere, bedenin tüm organlarının kendini onardığını, temizlediğini ve yenilediğini gösteriyor.
Yani uyku ile gece boyunca vücudumuzda gerçekleşen detoks süreci arasında çok güçlü bir ilişki var.
Bu detoks sürecinin hakkıyla amacına ulaşabilmesi için de akşam üstü saat beş itibariyle yemekle olan ilişkimizi sonlandırıp, vakitli bir saatte uyumamız ve kusursuz bir zekaya sahip bir makine olan bedenimize yardımcı olmamız gerekiyor.
Sabah olup, uyandıktan birkaç saat sonra ilk lokmamızı ağzımıza attığımız ana kadar bedenimizde otofaji olarak adlandırılan doğal bir detoks gerçekleşiyor.
Otofaji, kelime anlamı olarak "kendi kendini yeme" anlamına geliyor. (Yunanca auto = kendi, phagy = yemek). Hücresel düzeydeki anlamı ise, hücrenin kendi kendini yenileme, temizleme ve hayatta kalma sistemi.
Yani otofaji, vücut için hayati önemde olan doğal bir temizlik ve geri dönüşüm mekanizması.
Aynı zamanda da müthiş bir bağışıklık sistemi destekleyicisi.
Bedenin uyku sırasında her gün gerçekleştirdiği detoksun yanı sıra mevsim geçişlerinde, ideal olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında, uygulayacağımız detokslar da bedenimizi değişen mevsimlere hazır hale getirmek üzere bize destek sunuyor.
Ben de geçtiğimiz günlerde bedenimin kıştan yaza geçişine destek vermek üzere hayatımda ilk defa deneyimlediğim bir ayurvedik detoks yolculuğu yaşadım.
Bedenim, zihnim ve ruhum üzerinde olumlu yansımalarına şahit olduğum detoks sürecini sizlerle de paylaşmak isterim.
Dengeli bir beslenme düzenine sahip olduğumu düşündüğümden daha önce bir detoks programına katılmak hiç aklıma gelmemişti.
Fakat ayurvedik detoks deneyiminden sonra mevsim geçişlerinde detoks yapmanın her ne kadar ideal bir beslenme sistemine sahip olursanız veya ideal kiloda olursanız olun, bedeniniz için bunlardan çok daha öte bir anlam ifade ettiğini fark ettim.
İçinde bulunduğumuz devirde ne kadar iyi beslenmeye çalışsak da kendimiz ekip biçmediğimiz sürece tükettiğimiz besinlerin temiz olup olmadığından emin olamıyoruz.
Havada, suda, toprakta bedenimizde zehir etkisi yapabilecek farklı dozlarda pek çok toksin bulunuyor. Ve bu alan büyük oranda kontrolümüzün dışında.
Detoks süresince bize eşlik eden hocamız Ulli Allmendiger’in de çok basit bir örnekle anlattığı üzere detoksla, bedenimizin içinde bulunan tüm çekmeceleri teker teker açıyoruz. Bedenimizi çekmecelerde biriken toksinlerden, bir önceki mevsimden kalan yüklerden arındırarak bedenimizde derin bir temizlik yapıyoruz.
Aynı evlerimizde bahar temizliği yaptığımız gibi bedenimizde, dolayısıyla ruhumuzda ve zihnimizde de bir bahar temizliğine girişiyoruz.
Mevsime uygun bir şekilde kıyafetlerimizi düzenlediğimiz gibi mevsime uygun besinlerden, doğadan destek alarak bedenimizi, ruhumuzu ve zihnimizi önümüzde bizi bekleyen mevsime hazır hale getiriyoruz.
Günümüzde alkali beslenme, sıvı detoksları, aralıklı oruç, destekleyici gıdalarla yapılan detokslar gibi farklı pek çok detoks yöntemi buluyor.
Benim deneyimlediğimse Ayurvedik bir detokstu.
Bu noktada kısaca Ayurveda’dan bahsedecek olursam zaten Ayurvedik detoks yaklaşımının ne olduğu daha rahat anlaşılacaktır.
Ayurveda, 5.000 yılı aşkın bir geçmişe sahip, Hindistan kökenli holistik (bütünsel) bir tıp sistemi. “Ayurveda” kelimesi, Sanskritçe kökenli "Ayus" = yaşam ve "Veda" = bilgi, bilim sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor.
Yani Ayurveda, "yaşam bilgisi" veya "yaşama sanatı" anlamına geliyor.
Ayurveda; fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığın bir bütün olduğunu savunan bir öğreti.
"Hastalık, bedenin doğal dengesinden sapmasıyla ortaya çıkar. Sağlık ise bu dengenin korunmasıyla mümkündür" prensibine dayanıyor.
Binlerce yıldan günümüze ulaşan bu değerli yaşam bilgisine göre; doğanın ayrılmaz bir parçası olduğumuz gibi bizler de doğayız ve mevsimler değişirken doğada her şeyin değişimden geçtiği gibi bizim de bedenimiz, enerjimiz birtakım değişimlerden geçiyor.
Ayurveda’ya göre her insan, doğuştan gelen 3 temel enerji (dosha) kombinasyonuyla dünyaya gelir: vata, pitta, kapha. Her bireyin bir dominant doshası vardır. Sağlık, bu enerjilerin dengede olmasıyla sağlanır.
Sağlıklı bir yaşam için yalnızca bu denge de yetmez. Hepimiz dünyaya elimizde belli kartlarla geliriz, bu kartları ne kadar iyi oynadığımız ise yaşam kalitemizi belirler.
Beraberinde dünyaya geldiğimiz özgün doğamıza diğer bir deyişle fabrika ayarlarımıza ne kadar yakın bir yaşam sürersek o kadar sağlıklı oluruz.
Her mevsimi ve sunduklarını onurlandırmamız gerekir. Yalnız yediğimiz içtiğimizle değil ruhumuzla da mevsimlerle uyumlanmamız dengemize katkı sunar.
Her mevsimin enerjisi başkadır; yaz aydınlık, hafif ve neşelidir, kış karanlıktır ve öze dönüşü temsil eder. Sonbahar harekettir, ilkbaharsa yeniden doğuş.
Mevsimlerin enerjisi ve sunduklarına göre de hem yediklerimiz içtiklerimiz hem de bedensel hareketlerimiz şekil alır.
Eskiden ‘Ne yerseniz osunuz’ denirdi. Ayurveda ise ‘Neyi sindirebilirseniz osunuz’ diyor. Bedenimizde bulunan tüm sistemler sindirim sistemiyle bağlantıda. Son yıllarda epey vurgulandığı üzere bağırsaklarımızın sağlığı genel sağlığımızı belirliyor.
Sindirmek derken bunu yalnızca yediklerimizle sınırlamamamız gerekiyor. Hayatın içinde yaşadığımız her şeyi ne kadar sindirebilip sindiremediğimiz de sistemin doğru işlemesi için önemli.
Şu ana kadar paylaştıklarım ilginizi çektiyse ve Ayurveda’ya ilgi duyuyorsanız, Ulli Allmendiger’in ‘Ayurveda’ isimli kitabına bakmanızı öneririm.
5 günlük detoks süresince bedenimizi temizlemek ve hafifletmek üzere mevsim sebzeleriyle yalnızca bitkisel bazlı beslendik, yumurta dahil hayvansal her türlü proteinden uzak durduk.
Kafeini, özellikle kahvaltıların vazgeçilmezi kahve ve siyah çayı hayatımızdan çıkardık. Yerine mevsim bitkilerinden yapılan, sindirime yardımcı bitki çaylarını, meyve/ sebze sularını koyduk.
Glutene dair hiçbir şeye el sürmedik. Yani tabağımızda kalan son damlaları sıyıracak bir parça ekmek bile yoktu.
Ulli’ ile günün belli saatlerinde yaptığımız buluşmalarda yaşam enerjimizi korumak konusunda çok etkilendiğim, sizin de etkileneceğinizi düşündüğüm ve kolaylıkla hayata adapte edilebilecek bazı basit beslenme önerileri şöyle;
- İki farklı proteini birbirine karıştırmamak- etin yanında yoğurt yememek, yumurta ve peyniri karıştırmamak gibi
- Soğuk yiyecek ve içeceklerden uzak durmak, tercihen oda ısısında ve ılık tüketmek
- Meyveyi yalnız başına yemek, yani karpuz-peynir gibi denklemlerden uzak durmak
- Bitki çaylarını hayata daha çok dahil etmek
- Gluten ve şekerden mümkün olduğunca uzak durmak
Genel olarak bitkisel bazlı ve dengeli beslenen bir kişi olarak yemeklerle gayet mutluydum fakat gündelik hayatta bazı alışkanlıklarıma aslında ne kadar da bağımlı olduğumu fark ettim. Mesela tabağın sonunu bir parça ekmekle sıyırıp kapanışı yapmak, sabah mutlaka yumurta yemek, kahvaltıda çay/kahve içmek gibi.
Detoksun ilk günü yoğun bir baş ağrısı yaşadım. Baş ağrımın sebebi yüksek ihtimalle günde bir fincan içmeyi adet edindiğim kahveydi. Kendimi günde birkaç fincan kahve tüketen pek çok insana göre kahve bağımlılığı olmayan biri zannederken basbayağı kahve bağımlısı olmuşum da haberim yokmuş! Meğer kafein bağımlılık indeksinde en başta gelen maddelerden biriymiş.
Bu deneyimden hareketle bundan sonra her gün tüketmeyi alışkanlık haline getirdiğim besinleri gözden geçirmeye, bunları tüketmeye farkındalıkla birkaç günlük aralar vermeye ve vücudumun tepkilerini gözlemlemeye karar verdim.
Hayatımda ilk defa yaşadığım ve içten dışa hafifleyerek, yenilenerek ve canlanarak çıktığım detoks deneyimi üzerine sizlere de farkında bile olmadığınız pek çok besinin ve alışkanlığın bağımlısı olma ihtimalinizi hatırlatmak isterim ve kendi üzerinizde gözlem yapmanızı tavsiye ederim.
Hayat her an karşımıza yeni öneriler çıkarıyor. Özellikle beslenmeye dair karşımıza çıkan önerileri değerlendirirken şunu her zaman hatırlamak lazım; vücudumuz çok akıllı bir makine ve bizim için en doğrusunu biliyor. Bedenimiz bizimle her zaman iletişim halinde. Yeter ki onunla bağlantımızı sıkı tutalım ve ona kulak verelim.
Detoks programı vesilesiyle tanıştığım, 1 Haziran itibariyle hizmet vermeye başlayacak olan Göcek’in yenisi Ahama’dan da biraz bahsetmek isterim.
Ahama, Dalaman Havalimanı’ndan karayoluyla 40 dakikada ulaşılan Günlüklü Koyu’nda bulunuyor. Koya hem kokusuyla hem de şifalı reçinesiyle tanınan endemik bir ağaç türü olan Sığla ağaçlarıyla (Liquidambar orientalis) dolu olan Ömer Eşen Tabiat Parkı’ndan giriş yapılıyor.
Ormana girdiğiniz anda ruhsal arınmanın da simgesi olduğuna inanılan yemyeşil sığla ağaçlarıyla ve yoğun kuş cıvıltısıyla büyüleniyorsunuz.
Milli Park girişinden sonra Ahama’ya ait elektrikli araçlarla Günlüklü Koyu’na ulaşılıyor.
Otel’e adım attığım andan itibaren her detayda dikkatimi çeken şey; bir milli parkın içinde konumlanmış olmanın gerektirdiği sorumluluk dolayısıyla doğaya gösterilen saygının her fırsatta sakin bir tonda vurgulanma gayreti.
Otelde bulunan restoranların, kabanaların ve odaların hem dış cephe hem de iç tasarımında tercih edilen doğal malzemeler ve bulunduğu doğayla uyumlu sakin peyzaj tasarımı, ilaçlama yapmama gibi tercihleri otelin diğer canlılara ve doğaya göstermeye çabaladığı saygının bir yansıması.
Doğa o kadar büyüleyici ki, mimari tercihler hep doğanın bir adım gerisinde kalarak, ona uyumlanarak ve onu olduğu haliyle daha çok öne çıkaracak şekilde yapılmış.
Ahama’da Akdeniz coğrafyasının coşkulu doğasına kuş cıvıltıları ve etrafta koşuşturan sevimli sincaplar eşlik ediyor. Bir de kah koyun üzerinde uçan kah yemek saatinde misafirlerin arasında yemek kapmak için gezinen neşeli ördekler…
Doğayla uyumlu bütün tercihlerin içinde beni tek düşündüren sahile serilen beyaz kum oldu. Konuştuğum yetkililer kumun tamamen doğal kayaçlardan elde edilmiş olduğunu ifade ettiler. Yine de bu sahilin özgün doğasında beyaz kumun olmadığını bilmek ve buraya ait olmayan bir malzemenin koyun ekolojik dengesine olumsuz bir etkide bulunabilme ihtimali beni düşündürdü.
Ahama, bireysel dönüşümün kolektif ilerlemeye katkısına değer veren bir felsefe benimsiyor. Misafirlerine sunduğu deneyimin kişisel dönüşüme hizmet etmesini önceliyor. İçinde yoga dersleri, ses banyosu, masaj gibi iyi oluş hallerini destekleyen etkinliklerin bulunduğu günlük wellness programıyla misafirlerin kendilerini araştırmasına, kendileriyle ve doğayla bağlantı kurmasına, ruhlarını beslemesine katkı sunmak istiyor.
Ahama’da; 59 oda, 1 adet özel villa ve beş ayrı restoran bulunuyor.
Otel’in restoranlarında üç ayrı şefin imzası var. Ege Fusion olarak tanımlanan ‘Egeumi’ adlı imza restoranın ve ‘Ay’ isimli açık mutfak konseptli yerel lezzetler sunan restoranın şefi Mustafa Otar. Merkez restoran Glasshouse ve dışardan gelen misafirlere de hizmet veren Alba Beach’te bulunan restoranın lezzetleri ise otelin Executive Şef’i Hüseyin Büyükbostanlı’ya emanet. Otel’in bünyesinde bulunan bir diğer restoran da İstanbul’dan tanıdığımız Meksika Restoranı Mezkla. Buranın mutfağında da Şef Gizem Özaydemir bulunuyor.
Dikkatimi çeken ve beğendiğim bir başka konu ise otelde odalar dahil her alanda çok güzel bir kitap seçkisi sunuluyor olması. Yalnızca kitapları keşfetmek bile günlerinizi alabilir.
Personel eğitimli, güler yüzlü ve yardımcı. Çoğu zaman varlıkları ile yoklukları bir. Sessiz bir servis anlayışı özellikle tercih edilmiş.
Serviste olduğu gibi otelin genel tavrında da doğayı ve doğallığı öne çıkaran sessiz bir lüks anlayışı hakim.
Ahama’nın doğaya saygılı, sessiz bir lüks anlayışı sunmaya çalıştığı tavrını uzun yıllar çizgisini koruyarak sürdürmesini ve ülke turizmimize değer katmasını dilerim.
Herkese keyifli bir pazar ve iyi haftalar dilerim.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |
Hızlı gitmek istiyoruz. Cezalara kızıyoruz. Ama risklerin ne kadar farkındayız?
Yılmazlık, esneklik ve dinlemenin gücüyle yol alan, hayata değer ve ilham katanlar
Toplu taşımadan tatlı kaçamaklara: Kadıköy’de yeni bir durak
© Tüm hakları saklıdır.