01 Haziran 2025

21. yüzyılın sessiz gücü

Yılmazlık, esneklik ve dinlemenin gücüyle yol alan, hayata değer ve ilham katanlar

İçinde bulunduğumuz yüz yılın en değerli becerilerinin başında yılmazlık (rezilyans) ve esneklik (adaptasyon becerisi) geliyor.

Yılmazlık, zorluklara rağmen ayağa kalkabilme gücü, esneklik ise yeni durumlara uyum sağlama becerisi. Bu iki yetkinlik, 21. yüzyıl insanının hem hayatta kalmasını hem de başarılı olmasını sağlıyor.

Pandemiler, ekonomik belirsizlikler, savaşlar gibi kriz dönemlerinden geçtiğimiz bir zaman diliminde yaşıyoruz.  Yılmazlık; duygusal çöküntüye düşüp karanlıklarda kaybolmadan, sağlıklı kararlar alarak ve soğuk kanlı bir şekilde yola devam etmemizi sağlıyor.

Yılmazlığın yanında esneklik de olmazsa olmaz. Güçlü fırtınalarla, köklerinden aldığı kuvvetle gövdesi ve dallarıyla birlikte esneyerek baş edebilen bir ağaç gibi hem bedenen hem de zihnen esnek olmamız hayatta kalabilmemiz ve başarılı olabilmemizin başlıca kurallarından.

Doğayı gözlemlediğimizde de bitkilerden, hayvanlara tüm canlıların bu iki özelliğe sahip olduğu taktirde hayata tutunabildiğine şahit oluyoruz.

Yukarıdaki bilgiye ek olarak, geçtiğimiz günlerde karşılaştığım bir haber Harvard Business School’un, 21. yüzyılın süper gücünü "susmak ve gerçekten dinlemek" olarak ilan ettiğini söylüyordu.

Bu görüşe göre, günümüz dünyasında; empati kurmak, karşımızdakini yargılamadan anlamak ve iyi bir dinleyici olmak artık en değerli ve etkili beceriler arasında yer alıyor.

Çünkü sadece konuşmak değil, karşımızdaki insanı ona vereceğimiz cevabı düşünmeden ya da zihnimizde beliren düşüncelere kapılıp gitmeden, kalpten ve yalnızca anlamaya çalışarak dinlemek, liderlikten insan ilişkilerine kadar pek çok alanda fark yaratan bir yetkinlik haline geldi.

Bir insanı kalpten dinlemek; ancak duygu ve düşüncelerimizden özgür bir biçimde, önyargısız, yargısız, açık bir şekilde tüm dikkatimizi karşımızdaki kişiye yöneltebilmemizle mümkün.

Susup, gerçekten de tüm mevcudiyetimizle karşımızdaki kişiyi dinliyorsak, kalpten kalbe bir bağ kurulur ve karşımızdaki kişi bunu hisseder.

Bunu başarmak, herkesin bilgi, uyaran sağanağında kaldığı ve söyleyecek çok sözü olduğu günümüzde kulağa pek zor gelmese de pratikte çok da kolay değil. ‘Gerçekten dinleme’ kendi üzerimizde farkındalıkla gözlem yapmamızı gerektiren bir konu.

Bu hafta sizlerle yukarıda saydığım becerilere sahip ve bu alandaki yetkinliklerinden ilham aldığım özel isimlerden bahsetmek istiyorum.

Zülfü Livaneli-Barışa ve özgürlüğe adanmış bir hayat

Geçtiğimiz hafta Nebil Özgentürk ve ekibinin uzun zamandır üzerine çalıştığı; besteleri, romanları, filmleri ile Türkiye ve dünya edebiyatında, sanatında, barışında önemli bir yere sahip olan değerli sanatçımız Zülfü Livaneli belgeselinin galasına katıldım.

Belgeselin adı: Livaneli, Bir İnsanın ve Bir Ülkenin Hikayesi.

Belgeselde Livaneli’nin sanata, barışa ve özgürlüğe adanmış uzun ve zorlu hayat yolculuğuyla aynı anda 40’lardan bugüne ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel tarihine de tanıklık ediyoruz.

Belgesel vesilesiyle Livaneli’nin çocukluk yıllarından, kardeşlerine, erken yaşta kaybettiği annesine, savcı olan babasına, bisiklet yerine bir başarı hediyesi olarak seçtiği, onu müzikle buluşturan ve gittiği her yere Anadolu’yu yanında taşımasına yardımcı olan sazına, uğradığı iftiralara, zorlu hapishane yıllarına, eşi Ülker Hanım’la evliliğine, kızı Aylin Livaneli’ye, hep birlikte hem ülkede hem de gitmek zorunda kaldıkları diğer ülkelerde yaşadıkları zorluklara, her türlü ekonomik, siyasi sıkıntıya rağmen yılmadan üreterek, besteleyerek, ağıtlar yazarak, söyleyerek nasıl hayata tutunduğuna ve milyonlara ışık olduğuna kadar pek çok ayrıntıya ulaşıyoruz.

Zülfü Livaneli -Bir İnsanın ve Bir Ülkenin Hikayesi

Yaklaşık iki buçuk saat süren belgesel boyunca bir yandan içimizden Livaneli türkülerine eşlik ediyor diğer yandan da Türkiye’nin yolcuğunu izliyoruz. Hafızamız tazeleniyor. Belgesel boyunca duygudan duyguya geçiş yapıyoruz; kah gözlerimiz doluyor kah öfkeleniyoruz kah gülüyoruz, umut doluyoruz.

Sanatın pek çok alanında üretim yapmış, dünya barışı ve özgürlükler için dünya liderleriyle, müziğin evrensel diliyle Joan Baez’den Mikis Theodorakis’e, Dalaras’a dünyadan sanatçılarla yan yana gelmiş bir kültür adamının hayatının belli bir süreye sığdırılmasının kolay olmadığını tahmin edebiliyorum. ‘Livaneli’nin uzun yaşam yolculuğunda kim bilir bu süreye sığdırılamayan daha ne çok ilham verici anı ve deneyim vardır’ diye içimden geçirmeden edemedim.

Yoğun duygular hissederek izlediğim belgeselin beni en çok etkileyen anlarından biri bugünkü Zülfü Livaneli’nin gençliğini canlandıran oyuncu Mert Fırat’ı hapishanedeki ziyareti sırasında genç Zülfü’ye söyledikleri oldu. Bu kurgu biçimini çok çarpıcı ve etkili buldum.

Diğer çok etkilendiğim an ise Livaneli’nin lise yıllarından beri beraber olduğu ve hayatın tüm zorluklarına beraber göğüs gerdikleri eşi Ülker Hanım’a yolculukları boyu gösterdiği özveri, anlayış ve kendisine olan inancından dolayı teşekkür edişiydi.

Ve belgeselde birkaç kez hem kendi ağzından hem de anlatıcı Nebil Özgentürk’ün sesinden duyduğumuz, kendine ait ‘İyi ki dünyanın geleneğinde sanat diye bir liman var sığınacağımız’ sözleri.

Artık daha fazla spoiler vermeyeyim. Belgesel önümüzdeki günlerde bir platformda yerini alacaktır. Yılmazlığın, esnekliğin, merakın, umudun, inancın, yaşama, üretme, hayata değer katma heyecanının yoğun bir şekilde hissedildiği bu ilham dolu bir hayat hikayesini izlemenizi tavsiye ederim.

Boğaziçi Üniversitesi’nin efsane hocası Oya Başak’a veda

Bu hafta içinde Boğaziçi Üniversitesi’nin kuruluşuna tanıklık etmiş, üniversitenin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 22 yıl bölüm başkanlığı yapmış, Türkiye’de tiyatro kuramı ve İngiliz Edebiyatı alanında yetişmiş öncü akademisyenlerden biri olan Emeritus Prof. Dr. Oya Başak’ı son yolculuğuna uğurladık.

Uzun zamandır böyle kalabalık bir cenaze görmemiştim. Uğurlamaya gelenler arasında kimler yoktu ki? Ailesi, dostları, öğrencileri, sanat, akademi, iş dünyasından oluşan büyük bir kalabalık. Öyle ki taziye için bekleyen insan kuyruğu Bebek Camii’nden Bebek Çarşı içine kadar uzanıyordu.

Onu uğurlamaya gelen kalabalığa baktıkça Oya Başak’ın varlığıyla, ürettikleriyle, yaptıklarıyla ve çevresiyle paylaştıklarıyla hayata nasıl büyük bir değer katmış olduğunu ve bu kalabalığın onun yaşama kattığı değerin bir yansıması olduğunu hissettim.

Benim de üniversite yolculuğumda karşılaştığım sonra da yıllar içinde sosyal hayatın içinde de özel anlar paylaşma fırsatı yakaladığım değerli hocam hayatımda bilgisi, deneyimi, yaşama heyecanı, tutkusu ve neşeli kahkahalarıyla derin izler bıraktı. Bu hayattaki idollerimden biri oldu.

Oya Başak

Ders sırasında heyecan içinde paylaşacağı o kadar çok bilgi, deneyim, anekdot olurdu ki bazen heyecandan kafası karışır, daldan dala atlar, dili dolanır ve asıl söylemek istediğini unuturdu. Dalgınlığı, neşesi ve şen kahkahalarıyla meşhurdu. Bugün attığım her kahkahada Oya Hocamın da izinin olduğuna eminim.

88 yaşında kaybettiğimiz Oya Başak’a ‘yaşama sanatı ustası bir ‘superager’dı’ diyebiliriz. Aylar önceki bir yazımda paylaştığım ‘Superager’ların en belirgin özellikleri; hayata karşı olumlu, esnek, dirençli yaklaşımları ve dayanıklılıkları.

Oya Başak’ın sekseninde huzur içinde olgun yaşının ve konumunun tadını çıkarmak varken okulunun maruz kaldığı kayyum atamasına karşı diğer akademisyenlerle birlikte yan yana gösterdiği direniş nasıl yılmaz, dayanıklı, yaşama değer katma ve sahip çıkma heyecanıyla dolu bir insan olduğunun kanıtı.

Başak gibi Boğaziçi Üniversitesi’ne ve eğitime gönül vermiş efsane bir hocanın kayyum rektör atmalarına karşı 2021 yılında üniversitenin akademisyenlerinin kampüs içerisinde başlattığı ‘Boğaziçi Direnişi’ olarak bilinen protestolara katıldığı gerekçesiyle okula girişinin yasaklanmış olmasının onu çok üzmüş olduğunu tahmin edebiliyorum.

2021 yılından beri direnişi sürdüren hocalar, Başak’ın cenazesine cüppeleriyle ellerinde taşıdıkları Oya Başak’ın cüppeli direniş fotoğrafıyla katıldılar ve alkışlar içinde karşılandılar. Bu gerçekten hepimizin tüylerini diken diken eden bir andı. Ve bir kere daha ülkemizin gururu, böyle değerli bir eğitim kurumunun ve değerli akademisyenlerin maruz kaldığı akıl dışı muamele hepimizin yüzüne bir tokat gibi çarptı.

Oya Başak’ı daha yakından tanımak isterseniz 2017 yılında İzzeddin Çalışlar tarafından kaleme alınmış olan Oya Başak: Kahkahanın Derinliği adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. Başak’ın anlamlı, hayata değer katan, zenginliklerle dolu hayatından ilham alacağınıza eminim.

Oya Başak 'Kahkaha'nın Derinliği'

Mehmet Tevfik Nane’nin bize anlatacakları var

Bu hafta yaşamı boyunca farklı alanlarda başarılı işlere imza atmış iş insanı, benim de Tarsus Amerikan Koleji’nden değerli ağabeyim Mehmet Tevfik Nane’nin değer yaratmaya adanmış, iniş çıkışlarla dolu yaşamını paylaştığı yeni kitabı ‘Size Anlatacaklarım Var’ın imza ve söyleşisi için Minoa Pera’da gerçekleşen buluşmaya katıldım.

Nane, paylaştığı deneyimlerle bir yaşam rehberi niteliği taşıyan kitabında okul yaşamından iş yaşamına neler başardığını, nerelerde kafa yardığını ve yaşam yolculuğu boyunca aldığı dersleri tüm açıklığıyla ve samimiyetiyle okurla paylaşıyor.

Kitabın editörü ile gerçekleştirdikleri kısa söyleşide Mehmet Nane’nin yaşamını şekillendiren en belirgin özelliklerinin yılmazlık, çalışkanlık ve ilişkilerinde ağ kurmaktan öte bağ kurmaya verdiği önemin olduğunu fark ettim.

Kitabın kapağında da hayatın olağan akışındaki iniş çıkışları sembolize eden bir yol resmi kullanmayı tercih etmiş.

Mehmet Nane, iniş çıkışlarla geçen hayat yolcuğunda en büyük dayanağın ve çıkış yolunun umut olduğunun altını çiziyor.

Mehmet Tevfik Nane, 'Size Anlatacaklarım Var'

Daha Tarsus Amerikan Koleji’ndeki ilk yılında sınıfta kalmasına ve üniversite sınavına girdiği ilk yılda iyi bir puanla açıkta kalmasına rağmen düştüğü yerden kalkmayı bilen, deneyimlerinden öğrendikleriyle yoluna daha da güçlenerek devam eden ve bu beceriyi yaşamın her alanına adapte etmeyi seçen bir insan olmuş Mehmet Nane.    

‘Size Anlatacaklarım Var’ Mehmet Nane’nin aile hayatına, eğitim, kariyer, liderlik yolculuğuna, iş yaşamına, hobilerine, tanıdıkları ve tanıklık ettiklerine yer verdiği yedi bölümden oluşuyor. Nane, kitabın üslubunun kendine has bir samimiyete sahip olmasına özellikle özen göstermiş.

Mehmet Nane, ‘Size Anlatacaklarım Var’ ile dayanıklılığa, çalışkanlığa, umuda, gönülden bağlarla kurulan iş ve arkadaş ilişkilerine dair kişisel deneyimlerini paylaştığı ve anekdotlarla bezenmiş ilham dolu bir kitap sunuyor.

Bu hafta sustuğum ve karşımdakileri farkındalıkla ‘gerçekten dinlemeyi’ seçtiğim anlamlı ve duygu yüklü buluşmalara denk geldim. Bu devirde iyi bir dinleyici olmanın özen gerektirdiğini düşünüyorum. Özen göstererek susmanın ve farkındalıkla gerçekten dinlemenin insanı geliştirdiğine kalpten inanıyorum.

Herkese özenle susmayı ve gerçekten dinlemeyi seçtiği anlarla dolu, hayatın türlü iniş çıkışlarına karşı yılmazlık ve esneklik becerilerini güçlendirmeye devam edeceği bir hafta dilerim.

İlksen Utlu kimdir?

Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.

10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.

Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.

Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.

Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hızlı dünyada yavaşlamanın yolları

Hayatın gürültüsünde kendini duyabiliyor musun?

Modern yalnızlığın kadim çözümü

Muhabbet dolu bir sofra ömrü uzatır mı?

Trafikte ikna yerine ceza uygulaması

Hızlı gitmek istiyoruz. Cezalara kızıyoruz. Ama risklerin ne kadar farkındayız?

"
"