08 Haziran 2025
Bu bayram yalnızca arife gününde 863 trafik kazası meydana gelmiş ve 10 kişi ölmüş.
Geçtiğimiz Ramazan Bayramı tatili süresince Türkiye genelinde toplam 6.268 trafik kazası kayıtlara geçmiş. Bu kazalarda 74 kişi hayatını kaybetmiş, 10.199 kişi ise yaralanmış.
Ocak ayının sonunda, okullarda yarı yıl tatilinin başladığı günlerde İstanbul – Bodrum arasında yağmurlu bir günde yaptığım karayolu yolculuğu dehşet verici yol kazaları gerçeğiyle yüzleşmeme sebep oldu. Yoğun yağmur yağışının olduğu yolculuk boyunca neredeyse her 50 kilometrede bir karşılaştığımız hasarlı ve ölümlü kazalar rakam olarak duymaya alışık olduğum trafik kazalarının canlı kanlı halini gözlerimin önüne serdi.
Yağışlı havada, otoyolun üzerinde bulunan yoğun su birikintisine rağmen sürücülerin bilinçsizce yaptıkları sürate ve aldıkları risklere inanamadım.
Yapılan araştırmalar ve yasal rapor sonuçları Türkiye’de yaşanan trafik kazaların başlıca iki temel sebebi olduğunu gösteriyor.
Son günlerde trafik suçlarına getirilen ağır yaptırımlar vatandaşlar tarafından bir hayli tepki ile karşılandı.
Bu bayram tatili çıktığım yolculukta ben de nerdeyse her 30 kilometrede bir radar uygulamasıyla karşılaştım.
Fakat tüm raporların da tespit ettiği gibi gözlemim şu ki, özellikle otoyollarda belirlenen hız limiti pek çok sürücü tarafından aşılıyor. Çoğu sürücü radar uygulaması uyarısını gördüğünde ceza yememek üzere ayağını gazdan çekse de kısa bir süre sonra bir sonraki radar uyarısına kadar belirlenen limitlerin üzerine çıkıyor.
Bu davranışı öğretmenini kandırmaya çalışan çocukların davranışına benzetiyorum. Ama bu örnektekiler çocuk değil koca koca yetişkinler.
Bu bilinçsiz eğilim, bir oranda da yeterli trafik ve risk farkındalığı çalışmasının yapılmamasından kaynaklanıyor.
Vatandaşın yaptırımlara bu kadar tepki göstermesinin sebebi büyük oranda yaptırımlar uygulamaya koyulmadan önce bu konuda yeterince bilgilendirici ve kamuoyunda farkındalık uyandırıcı çalışmalar yapılmamış olması. Halbuki iletişimin bu kadar gelişmiş olduğu bir zamanda; kamu spotlarıyla, kampanyalarla, televizyon, radyo, sosyal medya araçları kullanılarak önce vatandaşta bir farkındalık yaratılabilir sonra uygulamalara başlanabilirdi.
Vatandaşı cezalarla caydırmak yerine sürücülerde farkındalık yaratarak onları korumaya çalıştığını ifade eden bir devlet yaklaşımı; sürücülerin risk algısının gelişmesine, kendiliğinden hız sınırlarına uymalarına ve yolların daha güvenli olmasına destek olurdu.
Trafik hız limitlerinin ve yol levhalarının birilerinin keyfi kararları ile değil, bu konunun üzerine yapılan derin çalışmalar sonucu konunun uzmanları tarafından konulduğunu hatırlamamız gerekiyor. Sürüş boyunca yol işaretlerinin bizim en değerli copilotumuz olduğunun bilincinde olmalıyız.
Gelin biraz da rakamlara bakalım.
Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmasına göre; Saatte 50 yerine 49 km ile gidilirse toplam ölümlü çarpışmalarda beklenen düşüş: Yüzde 7.8.
Kara yollarında hız artışı konusunu örnekleri ve sonuçları ile Dünya Sağlık Örgütü, FIA, Dünya Bankası ve GRSP (Global Road Safety Partnership), ortaklaşa ürettikleri "Hız Yönetimi" adlı raporda toplayarak açıklıyor.
Bu rapora göre; yolları dümdüz, neredeyse tamamen virajsız ve sorunsuz asfalt olan Avustralya'da 1987 yılında hız sınırı 100 kilometreden 110 kilometreye yükseltildi. Araçların sadece 10 kilometre hızlanmaları iki yıl içinde kazaları yüzde 24.6 oranında arttırdı. Bunun üzerine Avustralya Hükümeti geri adım attı ve 1989 yılında yollarda hız sınırını tekrar 100 kilometreye çekmek zorunda kaldı. Ancak kazalarda aynı oranda azalma olmadı. İki yıl sonra kazalar sadece yüzde 19.3 oranında azalmıştı.
Hız limiti artışı Amerika'da ise yine 1987'de denendi. 40 eyalet aynı anda karar alarak hız limitini satte 88 kilometreden (55 mil), 104 kilometreye (65 mil) çıkarttı. Bu karar da sadece 1 yıl uygulanabildi. Çünkü hız artışına karar verilen ve uygulanan yollarda ölüm yüzde 20-25 arasında artıvermişti.
Aynı rapor, bir de ters örnek veriyor.
1973 yılında başgösteren yakıt krizi nedeniyle Yeni Zelanda Hükümeti ülkedeki hız sınırını 88 kilometreden 80 kilometreye indiriyor. Buradaki amaç araçların daha az yakıt kullanmaları ve ülke ekonomisine destek olmalarını sağlamak. Hız sınırının sadece 8 kilometre azalması yakıt ekonomisi sağlamakla kalmıyor, yollardaki ölüm sayısını yüzde 37, ağır yaralanmaları ise yüzde 24 azaltıyor.
Rapor, Güney Afrika, Belçika, Finlandiya, Fransa, İngiltere ve Almanya'da yapılan incelemelerde de sürücülerin ayaklarını biraz olsun gaz pedalından çekmeleri veya yeni ve düşük hız limitlerinin açıklanmasıyla, bölgelere göre değişiklik göstermekle birlikte, yüzde 8 ile yüzde 40 oranında kazaların azaldığının belirlendiğini de kayda geçiriyor.
Hız meselesini bir de yayalar açısından değerlendirelim.
İstatistikler gösteriyor ki, 80 kilometre hızla giden bir aracın çarptığı yayanın yaşama şansı neredeyse hiç yok. Araç yayaya satte 50 kilometre ile çarptı ise yayanın yaşama şansı sadece yüzde 50. Bir aracın çarptığı yayanın hayatta kalma şansı ancak araç 30 kilometre ile çarptıysa yüzde 75 kadar.
Araştırmalar Türkiye'de meydana gelen kazaların yüzde 98’inin hatalı insan davranışından kaynaklandığını gösteriyor. Hatalı insan davranışlarının iyi yönde düzelmesi ancak risklerle ilgili farkındalık kazanılmasıyla başlayabilir. Bu farkındalık da cezaların yaptırım gücünden ziyade vatandaşın doğru ve etkili kaynaklar kullanılarak bilgilendirilmesiyle mümkün olabilir.
Dilerim yetkililer bir an önce harekete geçer.
Herkese iyi pazarlar, bayram tatili dönüş yoluna geçenlere de hız limitlerini ve yol bilgilendirme işaretlerini dikkate aldıkları güvenli yolculuklar dilerim.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |
Hayatın gürültüsünde kendini duyabiliyor musun?
Muhabbet dolu bir sofra ömrü uzatır mı?
Yılmazlık, esneklik ve dinlemenin gücüyle yol alan, hayata değer ve ilham katanlar
© Tüm hakları saklıdır.