09 Temmuz 2025
“Arıza” kavramının kökeni Nişanyan sözlükte şöyle geçer: Arız olan şey, engel, kaza; felsefede öze ait olmayan, arızi şey.
Bu kavram, toplumda genellikle normlara uymayan, uyumsuz, problem çıkaran, bu nedenle de dışlanan, potansiyel tehdit olarak algılandığı için istenmeyen bireyler için kullanılır.
Sanatçı, öngörülemez dünyanın bireysel ve toplumsal katmanlarda yarattığı kırılganlıklarla baş etme yolları arar.
Suriye sınırı yakınlarındaki evinin önüne durup dururken bir havan mermisi düşen sanatçı Nejbir Erkol, bir proje için gittiği Almanya’dan da sınır dışı edilince şu soruyu sorar:
“Neden ben? Bende bir arıza mı var?”
SAHA Studio’nun 9. Dönem Açık Çağrısı’nda projesi kabul edilen beş sanatçıdan biri olan Erkol, kendine egemen anlayışın perspektifinden yaklaşsa da o anlayışın karşısında konumlanır.
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda (İMÇ) yer alan SAHA Studio’nun bu dönemki programı, 25 Haziran'da gerçekleşen sergi turu ve sanatçılarla üretim süreçlerine dair söyleşilerle tamamlandı.
Program “tamamlandı” desek de bu sergi aslında tam olarak bitmiş, olgunlaşmış işlerin sergilendiği bir galeriden çok sanatçıların projelerini geliştirdikleri deneysel bir araştırma sahası. İşler değişmeye, dönüşmeye devam ediyor.
Nejbir Erkol, kendi hikayesinden yola çıkarak “arıza” ve “sınır” kavramlarını buluşturduğu projesinde; video, resim, fotoğraf ve hazır nesne gibi farklı disiplinlerle bir anlatı sunar.
Sanatçı, “I’ve made a mistake and yet I made something” (Bir hata yaptım ama yine de bir şey yaptım) başlıklı yerleştirmesiyle güvenli alan, dayanıklılık ve kırılganlık kavramlarını merkeze alır.
Polonya-Almanya arasındaki sınır karakolunda alıkonulması, sorgulanması ve ardından sınır dışı edilmesi, Erkol’un işlerinin çıkış noktasını oluşturur. SAHA Studio’daki altı aylık programda hikâyesini merkeze aldığı yeni imgeler üreten sanatçı, daha önceki işlerinde yer alan çocukluğa, yuvaya, aileye ait imgeleri de dönüştürerek yenileriyle bir araya getirir.
Erkol’un iki farklı zamanda iki ayrı sınırdan taşıdığı bellek imgeleri birbiriyle diyalog kurar. Sanatçı, tekinsizlik ve güvenli alan kavramlarını bu imgeler üzerinden irdeler.
Kendi hikayesinden yola çıkarak içinde yaşadığımız dünyanın tekinsizliğine işaret eden Erkol, bu dünyanın yarattığı kırılganlıklara çok katmanlı bir yaklaşım sunar.
Erkol’un daha önceki sergisindeki “Çukur” projesi, 2019 yılında Türkiye’den Suriye’nin kuzeyine atılan bir havan mermisinin sanatçının sınır ilçesi Nusaybin’deki evinin yakınına düşmesi üzerinedir. Yağmurun yumuşattığı toprak nedeniyle mermi patlamaz ama bir çukur oluşturur. Erkol, çukurdan topladığı Kanyaş (Phalaris) otunu doğal dayanıklılığın metaforu olarak kullanır.
Çukur zaman geçtikçe kapanırken, olayın kendi hafızasında da değişime uğradığını fark eden Erkol’un sanat pratiğindeki imgeleri de dönüşüme uğrar. Çukur imgesi Saha Studio’daki yerleştirmesinde daire formunda karşımıza çıkar. Bu sefer tekinsizliğin metaforu olarak değil sorgu sandalyesinin altında ihtiyaç duyduğu korunaklı yuvanın göstergesidir. Birbiriyle çatışan iki anlam katmanı belirir. İlki, çukurun yaşam alanını, evini tehdit eden yapısı; diğeri ise zor zamanlarında evini hatırlatarak bir tür güvenli alan yaratması.
Dünyanın farklı noktalarındaki iki sınır hikayesinin buluştuğu yerde aidiyet, güvenli alan, tekinsizlik kavramları, sınırlardan taşınan imgelerin buluştuğu ve anlamların yer değiştiği katmanlar yaratır.
SAHA Studio’da sanatçıya ayrılan bölümün diğer sergi alanlarından perdelerle ayrılması kavramsal çerçeveye uygun olarak arada olma halini görünür kılar. Erkol, Polonya- Almanya sınırında sorguya çekilip sınır dışı edildiği sorgu odasını kurgular:
Girişte duvarı kaplayan kıraç bir manzara fotoğrafı ve fotoğrafın üzerinde manzarayla ironi oluşturan "RELAX HOTEL" yazılı ışıklı bir tabela. Zemini kaplayan yapay çim halı, manzara fotoğrafının karşısında bir video yerleştirme, ortada bir masa ve sandalye. Sandalyenin ayaklarının bastığı zeminde çim halıdan kesilerek çıkarılmış bir daire. Odanın köşesinde plastik tabureye tutturulmuş yapay bir palmiye ağacı, duvarda bir nazar duası.
Almanya-Polonya sınırında Erkol’un sığındığı Relax Hotel, sınır dışı edilmenin olduğu kadar sığınmanın da göstergesidir.
Manzara fotoğrafındaki kurak coğrafya ise ortak hafızada mahrumiyet gibi güvensiz bir alana gönderme yaparken sanatçı için doğup büyüdüğü güvenli alanı imler. Fakat bu çağrışım da sabit değildir. Aileye, memlekete ve toprağa yapılan göndermeler aynı zamanda aidiyetin ve güvenliğin yitimi üzerinden işler. Taşıdığı çelişkili anlam, kesinlikten uzak sisli bir alanda tutunur. İzleyiciye güven duygusunun ne zaman ve nerede anlam kazandığını sorgulatır.
Manzara fotoğrafı ile karşısındaki Relax Hotel tabelası arasındaki zıtlığın yarattığı gerilimi kullanan Erkol, bu iki imgenin gönderme yaptığı güvenli ve güvensiz alan, dayanıklılık ve kırılganlık kavramlarının sınırlarını bulandırır. İki kavram yer değiştirir.
Sanatçın kullandığı bellek imgeleri, temsilin doğasına dair post-yapısalcı bir yaklaşımla okunabilir. Bellek, sabit ve tekil bir anlatı olmaktan çok, yeniden kurulan, zamansal olarak değişken bir yapıdır. Sanatçının kurduğu “güvenli alan” temsili de bu anlamda gerçek bir korunma sunmaz; gösterilen ile ima edilen arasındaki farktan doğan bir boşluk, bir kayma yaratır.
İzleyiciyi sınırlar üzerinde düşünmeye davet eden Erkol, kendisinin sorgulandığı masayı aynı zamanda sistemi sorguladığı bir imge olarak sergi mekânına taşır. Sandalyeye oturmaya davet ettiği izleyiciden bir ayrık otu olarak kendi perspektifine yerleşmesini bekler.
Ne var ki izleyicinin Erkol’un kişisel hikâyesini bilmeden yerleştirmeyle diyalog kurabilmesi zor. Sanatçının kişisel hikâyesine fazlasıyla yaslanan anlatı, yerleştirmenin potansiyelini sınırlıyor.
Öngörülemez bir dünyada, içine sürüklendiğimiz çukurdaki arıza biz miyiz?
Gülay Kazancıoğlu kimdir?İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı. Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti. 1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi. Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir. |
Sınır kavramı sistemin ürettiği savaşlar, krizler ve eşitsizliklerle hem ihlal edilip aşılabilen hem de acımasızca çizilip korunan bir iktidar aracı olarak karşımıza çıkar
“Kendini maruz bıraktığın imgelerin miktar ve niteliğini dikkatle ve bilerek seç. İmgelere maruz kalmak her zaman zehirler.”
Abramović’in gerçek aletler ve bedenini kullanarak gerçekleştirdiği performansı bağlamından kopararak aşk temasına indirgeyen Rugül Serbest, haz ve acının temsilini; ucu bükülmüş çatal, eğilmiş testere gibi dekoratif objelere dönüştürüyor
© Tüm hakları saklıdır.