24 Haziran 2025

Taksim Meydanı’ndaki ‘demir kafes’ ve karanlıkta bırakılan patatesler

Sınır kavramı sistemin ürettiği savaşlar, krizler ve eşitsizliklerle hem ihlal edilip aşılabilen hem de acımasızca çizilip korunan bir iktidar aracı olarak karşımıza çıkar

Taksim Meydanı -22 Haziran Pazar

Geçtiğimiz günlerde Taksim Meydanı yine polis bariyerleriyle kapatıldı. İstanbul’un merkezindeki demir kafesin bu seferki nedeni 11. Trans+ Onur Yürüyüşüydü.

Gündelik hayatımıza nüfuz eden bu bariyerler, sadece iktidarın ve baskısının varlığına işaret etmiyor. Aynı zamanda karşıtının, reddedilenin de varlığının göstergesi.

LGBTİ+’lar büyük bir polis engeliyle karşılaşmasalar barışçıl taleplerini dile getirip evlerine dağılacaktı. Trans Onur Haftası kapsamındaki yürüyüş de bu yazının konularından biri olmayacaktı.

Bariyerler, Çeper Kolektif sanatçılarından Mavi’nin “İhlal” adlı yerleştirmesini aklıma getirdi.

Çeper Kolektif de bu sınırlamalardan filizlenen bir sanatçı topluluğu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınmasıyla başlayan protesto günlerinde bağımsız bir sanat platformu olarak üniversite öğrencileri tarafından kurulmuş. Çeper, Türkçe ve Kürtçe’de ‘sınır, kenar, çevre’, Farsçada ise ‘kuşatma ve çevrelemeyi’ ifade ediyor.

Mavi, geçtiğimiz ay Karşı Sanat’ta gördüğüm Çentik başlıklı karma sergide, biyolojik ve yapay iki basit medyumla sınır kavramını sorgular. Karanlıkta bırakılan patatesler, çevrelerindeki sınırlara rağmen kök salmaya devam eder, sınırları aşar. Varoluşsal bir refleks (bir zorunluluk) olarak yaşamına, yaşam alanına engel oluşturan sınırı ihlal eder.

Mavi, “İhlal”

Organik-yapay, aydınlık-karanlık gibi zıtlıkları fiziksel ve düşünsel olarak işine dahil eden Mavi, özgürlüklerin karşısında baskı kuran iktidarın beden ve kimlik politikalarını metaforik bir dille sorgular. Patateslerin köklenme süreci, yerleştirmesinde bir katman açarak uzamsal bir derinlik yaratır.

Çeper Kolektif- Çentik

Mekândan kimliğe, toplumsal aidiyetten bireysel varoluşa kadar birçok farklı anlam ve yoruma olanak tanıyan sınır, her anlam katmanında çoklu imge üretir.

Bu yıl sınır kavramını çağdaş sanat pratiğinin merkezine alan birçok sanatçıdan biri de Maaria Wirkkala’ydı.

Finlandiyalı sanatçı, ilk kez 2007 yılında 52. Venedik Bienali’nde sergilenen "Karaya Çıkmak Yasaktır" başlıklı yerleştirmesi ile 2025 şubat sonuna kadar Arter’deydi.

Maaria Wirkkala- Karaya Çıkmak Yasaktır

Sınır’ kavramını göçmen sorunu bağlamında ele aldığı çalışması, adını Venedik kanallarındaki uyarı tabelasından alır. Sanatçı, bu ifadeyle; dünyanın her yerinde hâkim olan göçmen karşıtı tutumla paralellik kurarak, göçmenlerin trajik deniz yolculuklarına gönderme yapar. İçine su almış bir gondol, kırık camlardan oluşan deniz, ulaşılamayacak yükseklikte cam merdiven ve tabut içinde kürek, göçmen politikalarının ve göçmenlerin trajedisinin metaforudur.

Maaria Wirkkala- Karaya Çıkmak Yasaktır

Bu metafor aynı zamanda -mış gibi görünenin ardındaki gerçeği açığa çıkarır. Yarı karanlık mekândaki belirsizlik, bilinmezlik duygusunu güçlendirir.

Sınır’ın iki yönlü doğası

Sistemin ürettiği savaşlar, krizler ve eşitsizlikler, kültürel ve coğrafi yaşam alanlarını ve ekosistemleri ihlal ederken; ürettiği krizlerin mağdurları, sert sınır politikalarıyla dışlanır.

Böylece sınır kavramı hem ihlal edilip aşılabilen hem de acımasızca çizilip korunan bir iktidar aracı olarak karşımıza çıkar.

Sanat, bu çelişkili sınır rejimlerini görünür kılarak, iktidarın mekânsal ve bedensel kontrol biçimlerini sorgular.

Maaria Wirkkala

Gülay Kazancıoğlu kimdir?

İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı.

Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti. 

1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi.

Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görünmeyeni kayda almak: Aklın Manzaraları

“Kendini maruz bıraktığın imgelerin miktar ve niteliğini dikkatle ve bilerek seç. İmgelere maruz kalmak her zaman zehirler.”

Sineğin tanıklığı: “Gözlerime Gülümserken Öylece Ölsen”

Abramović’in gerçek aletler ve bedenini kullanarak gerçekleştirdiği performansı bağlamından kopararak aşk temasına indirgeyen Rugül Serbest, haz ve acının temsilini; ucu bükülmüş çatal, eğilmiş testere gibi dekoratif objelere dönüştürüyor

Kıbrıslı bir koleksiyonerin tutkusu ve hayali: Rodin bir gün barışçıl bir buluşmaya tanıklık edebilecek mi?

Erbil Arkın, sergiyi basın mensuplarına gezdirirken Rodin’le ilk karşılaştığında duyduğu heyecanı yaşıyor gibiydi. Eternal Idol (Sonsuz İdol) adlı heykelin önünde durdu, elindeki kâğıdı iki figürün arasındaki ince boşluktan geçirdi. Acı ve arzuyu ancak bu kadar iyi ifade eden sanatçıyla koleksiyonerin hangi duygularda buluştuğunu anladım

"
"