Ali Kazma (Foto: Karşılaşmalar, Selim Süme, Sevim Sancaktar, Deniz Uludağ)
2013’te 55. Venedik Bienali'nde “Rezistans” (Resistance) başlıklı video yerleştirmesiyle Türkiye'yi temsil eden Kazma’nın, edebi üretimin görünmeyen varlığını fiziksel dünyanın tüm olanaklarını kullanarak görünür kılma çabası 2010 yılında “Bir şair nasıl filme alınır” sorusuyla başlar.
Bu düşünceden yola çıkarak bir yazarın düşünce dünyasını ve üretim sürecini şekillendirebilecek tüm nesneleri, mekânları ve coğrafyayı büyük bir sabır ve titizlikle kayda alır. Yazarın zihin haritasını oluşturmak için bir araç olarak kullanır.
Orhan Pamuk ve “imkansızı filme almak”
Açılışta kalabalığın arasında Orhan Pamuk’u kendi yazı evrenini konu alan Mürekkep Evi adlı video yerleştirmeyi dikkatle izlerken gördüm. Kendisine ait bu dünyayı, eskiden yaşadığı evi, penceresinden görünen manzarayı, yarattığı nesneleri ve akıp giden zamanı Kazma’nın merceğinden kim bilir kaçıncı kez izliyordu.
Ali Kazma, Mürekkep Evi (2023)
Pamuk’un evi ve stüdyosunda 2,5 yıla yayılan 70 gün geçirerek görünür her şeyi sabırla kaydeden Kazma, yazarın düşünce katmanlarını açığa çıkarabilmiş miydi? Pamuk’un dışardan izlediği bu dünyanın ne kadarı ona ve onun yazı evrenine aitti?
Orhan Pamuk’la iş birliği içinde hazırladığı videoları için, “İmkansızı filme almaya çalıştım” diyor Kazma: “İnsanın azmini ve işini besleyen şüpheyi, bazen ona eşlik eden çabayı, sevinci ve bu ateşli faaliyetten ortaya çıkan yeni ve saf işi filme almaya çalıştım.”
Hatırla: Filmde nasılsa hayatta da öyle olmalı
Pamuk’un üretim sürecine, Kazma’nın merceğinden bakan izleyici, yazarın dünyasını yakından görebilir.
Ali Kazma, Mürekkep Evi (2023)
Kazma’yı 2021 yazında Cihangir’deki ev ve stüdyosuna davet eden Pamuk, sanatçının kendi dünyasını kayda alırken “konu sıkıntısı çekmeyeceğini” düşünür:
“Ben de elli yıldır elle- dolma kalemle roman yazıyordum…, defterler dolusu resimlerimi, not defterlerimi… Yirmi bin kitaplık kütüphanemi…Her şeyi, pek çok tuhaf şeyi biriktirmiştim. Ayrıca stüdyo evimin pencerelerinden güzel bir boğaz manzarası da gözüküyordu.”
Kazma’nın aldığı kayıtlar akan zamana karşı bir dirençtir:
“Ali’nin benim evin bir köşesinde kamerasıyla çalıştığı günlerde sanki dünyada yeni hiçbir şey olmuyor gibi gelirdi bana. Ali kamerasıyla çalışırken sanki dışarda ve benim evin odalarında bütün hareket duruyordu…
Bütün arşivim, defterlerim, resimlerim ve yazı masamla yaşadığım bu ev yıkılıp yok olsa bile sanki her şey aynı şekilde sürüp gidecekti.”
Kazma’nın kamerası, üretim sürecini yorumlamadan sabırla gözlemlerken zamanın izini de sürer. Zamanın akışını görünür kılar. Yazarın tüm duyusal deneyimi görsel bir belleğe dönüşür.
Kazma, zamanın içinden geçen bir belleğin haritasını çizer.
Manguel’in Kütüphanesi
Sanatçı, “Alberto Lizbon’da” adlı çalışmasında ise Arjantin asıllı yazar Alberto Manguel’in kırk binden fazla kitabından oluşan kütüphanesini Portekiz’e taşıma sürecine odaklanır.
Edebiyatla ilişkilenecek tüm maddesel temsilleri kaydeden sanatçı, yazarlığın fiziksel dünyadaki nesneleri, nesnelerin üretimleri ve lojistiğini kamerası aracılığıyla topografik bir düzleme yayar.
Sanatseverlerle ilk kez buluşan “Sumi” (2025) adlı video yerleştirmesinde de dünyada bilinen en eski mürekkebe odaklanır.
Ali Kazma, Sumi (2025)
Yazma ediminin nesnesi mürekkebin üretim biçimi ve süreçlerini kayıt altına alırken yaratımın somut objesi ‘imalatçı, mekân, araç, malzeme ve eylem’dir.
Yazma eylemi ve yaratım sürecini, onu çevreleyen fiziksel dünyanın nesneleriyle inşa eden sanatçı, diptik ve triptik (iki ve üç kanallı) formattaki video yerleştirmeleriyle dinamik ve derinlikli anlatımını çoğaltmaya çalışır.
İki ya da üç kanaldan farklı kombinasyonlarla değişen görüntüler, zihnimizde kısa süreli izler bırakarak, imgeler arasında anlam ilişkileri kurmamıza imkân tanır.
Ancak saniyeler içerisinde değişen imgeleri kaçırma kaygısı ve birbiriyle bağlantı kurma çabası izleyicinin duyusal olarak aşırı yüklenmesine neden olabilir.
Anlama çabasındaki izleyici için serginin bir süre sonra yorucu bir eyleme dönüştüğünü söylemem yanlış olmaz.
Sanatçının aylarca süren tanıklığının ürünü olan videolardaki imgelere dakikalar içinde “maruz” kalan izleyici yorucu bir deneyim yaşar. Üstelik sanatçının 2010 yılından itibaren her biri için uzun mesailer harcadığı yerleştirmeleri bir arada görmek, bu deneyimi daha da zorlaştırabilir.
Ali Kazma, Aklın Manzaraları, genel görünüm
Algılarım aşırı uyarıldığı için sergiden çıktığımda dış dünya kontrolsüzce doluşan imgeleriyle üzerime yığıldı. Gördüğüm her şey zihnime fotografik olarak hücum etmeye başladı.
Ali Kazma sanat pratiğinde kendisi için aldığı teknik ve kavramsal notlardan oluşan Hatırla adlı kitabında şöyle der:
“Kendini maruz bıraktığın imgelerin miktar ve niteliğini dikkatle ve bilerek seç. İmgelere maruz kalmak her zaman zehirler.”
Öykü Özsoy Sağnak ve Demet Yıldız Dinçer’in küratörlüğündeki “Ali Kazma: Aklın Manzaraları” 1 Şubat 2026 tarihine kadar İstanbul Modern’de ziyarete açık olacak.
Gülay Kazancıoğlu kimdir?
İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı.
Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti.
1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi.
Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir.
|