03 Mayıs 2025

Restoran menülerinin misafir kararlarına etkisi

Menü sınıfta ders anlatan bir öğretmen gibi bize yol gösterir: Ne yiyeceğimizin kararını elbette biz veririz, ama o kararın oluşmasında menünün etkisi yadsınamaz. Bir dahaki sefere restoranda menüyü elinize aldığınızda, arka planda işleyen bu küçük oyunlara dikkat edin

Şık bir restoranda masaya oturdunuz, garson size deri kaplı menüyü uzattı. Fark etmeseniz de, elinizde tuttuğunuz menü aslında restoranın sessiz bir satış danışmanı gibi tasarlanmıştır. Restoran işletmecileri ve akademisyenler bunu “menü mühendisliği” ve “menü psikolojisi” olarak adlandırıyor. Amaç, menüyü öyle bir dizayn etmek ki misafirlerin seçimlerini etkileyecek küçük dokunuşlarla hem restoranın kârlılığını arttırmak hem de misafirlere daha iyi bir deneyim sunmak. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalar menü tasarımının müşterilerin ilk izlenimleri ve duyguları üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu, hatta satın alma niyetini bile belirli ölçüde yönlendirdiğini gösteriyor; ancak iş gerçek siparişe geldiğinde etkinin daha sınırlı kaldığı bulunmuş.

Yine de küçük bir yönlendirme bile müşterinin ne sipariş edeceği üzerinde önemli bir fark yaratabilir. Bu yüzden restoranlar menülerini adeta bir mühendis titizliğiyle ele alıyor. “Menü mühendisliği” analizlerinde her bir yemeğin ne kadar sattığı ve kâr marjı incelenerek menü matrisi denilen bir yöntemle ürünler gruplandırılıyor. Örneğin hem çok satan hem de yüksek kârlı “yıldız” ürünler menüde en görünür yerlere konuluyor, az satan fakat kârlı “bulmaca” (puzzle) ürünlere ilgi çekici ek açıklamalar veya promosyonlar ekleniyor, çok popüler ama düşük kârlı “koşum atı” (plowhorse) ürünlerin maliyetleri düşürülmeye çalışılıyor; ne satmayan ne de kâr getirmeyen “köpek” (dog) ürünler ise menüden çıkarılıyor. Kısacası, iyi bir menü tasarımı hem restoran hem misafir için kazan-kazan durumu yaratmayı hedefliyor.

Menü mühendisliği matrisine bir örnek: Yatay eksende ürünlerin kârlılığı, dikey eksende popülerliği gösteriliyor. Bu dört bölgedeki ürünler (yıldızlar, bulmacalar, koşum atları ve köpekler) için farklı stratejiler uygulanıyor.

Göz izleme ve menüde ürün yerleşimi

Menü tasarımında ürünlerin sayfada yerleşimi büyük önem taşıyor. Peki misafirler bir menüye bakınca ilk olarak nereye odaklanır? Göz izleme (eye-tracking) araştırmaları ve yılların saha deneyimleri sayesinde, insanların menü sayfasında genellikle belirli bir göz gezdirme modeli izlediğini öğreniyoruz. Özellikle iki sayfalı (açılır) menülerde bahsedilen “altın üçgen” kavramı, müşterilerin ilk bakışta menünün orta kısmına, ardından sağ üst köşeye ve sol üst köşeye göz attığını öne sürer. Bu yüzden menü mühendisleri en kârlı ve özel ürünlerini genellikle menünün tam ortasına veya sayfanın köşelerine yerleştirir. Benzer şekilde, menüdeki her bir bölüm içinde (başlangıçlar, ana yemekler, tatlılar gibi) listenin en üstünde veya en altında yer alan ürünler daha fazla dikkat çeker. Araştırmalara göre insanlar bir bölümde en çok ilk iki sıradaki ya da son sıradaki yemeği sipariş etme eğilimindedir.

Ben de saha deneyimlerimde bunu sıkça gözlemledim. Örneğin çalıştığım bir otel restoranında, menüde şefin özel tabağını bulunduğu bölümde ilk sıraya aldığımızda satışlarında belirgin bir artış gördük. Misafirler doğal olarak listeye göz gezdirirken ilk maddeyi fark ediyor ve denemeye istekli oluyor. Bir zincir restoran yöneticisi tanıdığım ise, popüler olmayan fakat kârlı bir yemeği menüde sayfanın sağ üst köşesine fotoğrafıyla birlikte koyduklarında o yemeğin satışlarının %15 arttığını aktarmıştı. Göz izleme cihazlarıyla yapılan deneyler de menüde dikkat çekici şekilde sunulan (çerçeve, gölgelendirme veya ikonla vurgulanan) öğelerin daha çok izlendiğini doğruluyor. Yani menünüzde neyi nerede sunduğunuz, misafirlerin neyi sipariş edeceği konusunda düşündüğünüzden daha etkili.

Fiyatlandırma taktikleri ve fiyat algısı

Bir restoran menüsünde sadece yemeklerin sıralaması değil, fiyatların sunuluş biçimi de müşteri psikolojisini ciddi anlamda etkiliyor. Fark ettiniz mi, pek çok lüks restoranda fiyatların yanında para birimi simgesi (₺, $ gibi) bulunmaz, sadece sayılar yazar? Bunun sebebi, fiyatın önündeki para işaretinin müşteriye “para harcıyorum” duygusunu daha fazla hissettirmesidir. Nitekim Cornell Üniversitesi’nde yapılan klasik bir deneyde, menüde fiyatları “$14.00” yerine sadece “14” şeklinde yazmanın müşterilerin yaklaşık %8 daha fazla harcama yapmasını sağladığı bulunmuş. Aynı çalışma, fiyatın yanında dolar veya TL gibi kelimelerle yazmanın (“on dört lira” gibi) da benzer şekilde harcamayı azalttığını gösterdi. Araştırmacılar bunu “ödeme acısı” (pain of paying) kavramıyla açıklıyorlar: Fiyatın yanında para sembolü veya para kelimesi görmek, bilinçaltında ödeme yapma hissini tetikliyor ve insanları tutumlu davranmaya yöneltiyor. Bu nedenle özellikle fine dining tarzı restoranlar menülerinde para birimi simgesini kullanmamayı tercih ediyor.

Fiyat algısını etkilemenin bir diğer yolu da ondalık ve son rakam kullanımı. Fast-food veya zincir restoranlarda 19,99 TL gibi fiyatlar yaygınken, daha üst segment restoranlar genellikle 20 veya 20,0 şeklinde yuvarlak rakamlar kullanıyor. Çünkü fiyatın .99 ile bitmesi birçok tüketici için pazarlama hilesi gibi algılanabiliyor ve ürünü daha “ucuz” pozisyonda konumlandırıyor. Menü tasarım uzmanları, pahalı bir restoranda fiyatların .99 ile bitmesinin kalite imajına zarar verebileceğini belirtiyor; .00 ile biten veya düz rakam biçiminde yazılan fiyatlar ise daha nötr ve premium algılanıyor. Örneğin bir fine dining restoran menüsünde “200” yazan bir ana yemek fiyatı görebilirsiniz, asla “199,99” yazmaz.

Ayrıca, menüde fiyatları liste halinde bir sütuna dizmek yerine, her yemeğin açıklamasının sonunda aynı puntoda belirtmek de faydalı bir taktiktir. Fiyatları alt alta sütun yapmak, müşterinin gözüne adeta bir fiyat listesi gibi görünür ve insanlar bilinçli bilinçsiz en ucuz olanı seçme eğilimine girer. Halbuki fiyat, yemeğin tanımının içinde kaybolursa müşteri önce yemeğin ne olduğuna odaklanır, fiyat ikinci planda kalır. Bu yüzden lüks restoranlarda menü tasarımında noktalı fiyat çizgileri (yemeğin adına karşılık fiyatı noktalı çizgiyle bağlama) ya da belirgin fiyat kolonları kullanılmaz. Örneğin, menüde “Izgara Somon & Teriyaki glaze sos ile, sebze soteli… 185” gibi bir satır görebilirsiniz; fiyat diğer metinden ayrışmaz.

Restoranların kullandığı bir başka kurnaz yöntem de çapraz fiyat karşılaştırması veya “yem fiyatı” (decoy pricing) taktiğidir. Bu taktikte menüye kasıtlı olarak çok pahalı bir ürün eklenir ki yanındaki seçenekler görece makul görünsün. Diyelim menünüzde bir şişe şarabın fiyatı 3000 TL, diğerleri 500-600 TL civarında olsun. 3000 TL’lik fiyat belki nadiren sipariş edilir, ama onun varlığı 600 TL’lik şarabı müşteriye “bak uygunmuş” diye düşündürebilir. Benzer şekilde bir menü bölümünde 200 TL’lik bir bifteğin yanına 90 TL’lik bir tavuk yemeği koyarsanız, müşteri tavuk yemeğini daha gönül rahatlığıyla seçebilir. Menü mühendisleri bu tür “en pahalı ürün” veya “üst paket” eklemelerinin, asıl satılmak istenen orta fiyatlı ürünü cazip kıldığını belirtmektedir. Yani menünüzdeki fiyat skalasını stratejik kullanarak, müşterinin algısını yönetebilirsiniz.

İsimler, tanımlamalar ve hikâyeleştirme

Bir menünün metin kısmı, yani yemeklerin isimleri ve açıklamaları, misafirin zihninde adeta yemeğin ilk tadımını yaratır. Menüde “Izgara Levrek” yazmak başka bir şeydir, “Ege’nin Kumsallarından Izgara Levrek Fileto & Zeytinyağlı Kekik Sos ile” yazmak bambaşka bir şey. Kullandığınız sıfatlar, hikâyeler ve betimlemeler müşterinin hayal gücünü canlandırarak iştahını kabartabilir. Akademik araştırmalar da bu konuda oldukça çarpıcı veriler sunuyor: Yaratıcı ve duygu uyandıran şekilde isimlendirilmiş menü öğelerinin satışları, sıradan isimlere göre belirgin biçimde daha yüksek. Örneğin Cornell Üniversitesi’nden Prof. Brian Wansink ve ekibinin yaptığı bir çalışmada, sıradan “Havuçlu kek” yerine “Anneanne Usulü Havuçlu Kek” gibi nostaljik ve canlı bir isim verildiğinde o tatlının satışının %27 arttığı raporlanmış. Sadece satış artmakla kalmamış, müşterilerin yemeğin lezzetine dair algıları ve restorana dair genel kalite izlenimleri de olumlu yönde yükselmiş. Yani lezzet kadar kelimelerin de iştah açtığını söyleyebiliriz.

Menüde hikâyeleştirme unsurları kullanmanın birçok yolu var. Coğrafi çağrışımlar güçlü bir etki yaratabiliyor: “Akdeniz’den Ilık Rüzgâr Salatası” ya da “Kars Yöresi Eski Kaşarlı Pide” gibi isimler, yemeğe belli bir kimlik kazandırıyor. Nostaljik dokunuşlar da müşteriyi yakalıyor: “Babaanne tarhanası ile yapılmış sos” veya “Çocukluğumuzun lezzeti kızarmış dondurma” gibi ifadeler, misafirin zihninde sıcak bir anı canlandırarak duygusal bir bağ kuruyor . Keza duyusal betimlemeler, örneğin “çıtır”, “soslu”, “füme”, “sulu”, “közlenmiş” gibi sıfatlar yemeği henüz tatmadan damağımızda canlandırmamızı sağlıyor. Ben müşterilerin menüyü okurken bazen kendi kendine “Hmm, kulağa güzel geliyor” dediğini duyuyorum; işte o an menü görevini yapmıştır!

Hikâyeleştirmenin zirvesi ise bazı fine dining restoranların uyguladığı gibi, menüye mini hikâyeler veya anekdotlar eklemek. Örneğin şefin imza yemeğinin altında küçük bir yazı ile yemeğin ortaya çıkış öyküsünü anlatmak misafirde merak uyandırıyor. “Bu yemek şefimizin çocukluk anılarından ilham almıştır” gibi bir not, o yemeği sıradan bir tabak olmaktan çıkarıp denenmesi gereken bir deneyim hâline getiriyor. Zincir ve aile restoranlarında da benzer teknikler görüyoruz: Örneğin bazı büyük zincirlerde menüdeki burgerlerin ilginç isimleri olur (“Teksas Şövalyesi Burger” gibi) ve yanında mizahi bir açıklama yazılır; bu da markanın eğlenceli kişiliğini yansıtarak müşteriyle duygusal bir bağ kurar. Otel restoranlarında ise menü açıklamalarında sıkça yerel ürün vurgusu ve destinasyon hikâyeleri kullanılıyor. Özellikle tatil yörelerindeki otellerin menülerinde “yerel balıkçılardan günlük tutulan balık”, “bölgemizin çiftliklerinden organik sebzeler” gibi ifadelerle hem bir hikâye anlatılır hem de otelin yerelliğe verdiği önem vurgulanır. Tüm bunlar, misafirin sipariş kararını lezzet kadar duygularla da şekillendirmeyi amaçlayan ince dokunuşlardır.

Görseller, renkler ve tasarım unsurları

Menü tasarımında metin kadar görsel öğeler de güçlü bir etkiye sahip olabilir. Özellikle zincir restoranlarda ve rahat (casual) konseptlerde menülerde fotoğraf kullanımı oldukça yaygındır. İştah kabartan bir yemek fotoğrafı, bazen sayfalarca metinden daha ikna edici olabilir. Yapılan araştırmalara göre, menüde her sayfada bir adet kaliteli yemek fotoğrafı kullanmak, ilgili yemeğin satışlarını belirgin şekilde artırabiliyor hatta bazı çalışmalarda bu artışın %30’lara varabildiği belirtilmiş. Örneğin aile restoranı tarzı bir yerde menüde gördüğünüz enfes bir pasta dilimi fotoğrafı, o tatlıyı sipariş etme ihtimalinizi ciddi oranda yükseltiyor. Benzer şekilde, fast-food zincirleri de tabela menülerinde en çekici ürünlerinin fotoğraflarını öne çıkararak müşteriyi cezbetmeye çalışıyor.

Ancak iş fine dining gibi üst düzey mekanlara geldiğinde, fotoğrafları menüde görmek pek mümkün değil. Çünkü aşırı görsellik bazen ters etki yapabiliyor; fazla fotoğraf kullanımı menüyü bir fast-food broşürü gibi gösterebilir ve mekânın itibarıyla örtüşmez. Nitekim sektörde, “Ne kadar az fotoğraf, o kadar lüks algısı” diye bir görüş vardır. Yine de, stratejik olarak kullanılan görseller çok faydalı olabilir. Mesela bir otel restoranının menüsünde sadece şefin özel yemeğinin küçük bir illüstrasyonu veya ikonu bulunabilir; bu hem dikkat çeker hem de premium bir imaj verebilir. Bazı menülerde de ikonlar ve semboller kullanılır: Vejetaryen yemekler için yaprak ikonu, acılı yemekler için biber sembolü, şefin tavsiyesi için şapka ikonu gibi. Bu küçük görsel dokunuşlar, müşterinin hızlı karar vermesine yardımcı olur ve gözünü yormadan bilgi verir.

Menünün genel grafik tasarımı, renkleri ve hatta malzemesi bile müşteri davranışını etkileyebilir. Renk psikolojisi restoran menülerinde uzun zamandır kullanılan bir araçtır. Örneğin kırmızı renk iştahı tetikleyip harekete geçirici etki yaparken, yeşil tazelik ve doğallık çağrıştırır, turuncu ise samimi ve sıcak bir his vererek insanlarda yeme isteğini arttırır. Bu nedenle fast-food zincirlerinin logosundan menülerine kırmızılar, sarılar eksik olmaz. Öte yandan lüks bir restoran menüsünde daha sakin ve sofistike renkler (siyah, krem, altın yaldız gibi) görebilirsiniz; bu da mekânın elegan atmosferini destekler. Menünün boşluk kullanımı (negative space) da önemli bir detay. Kalabalık, her boşluğu yazıyla doldurulmuş bir menü müşteride bunaltıcı bir his yaratabilir. Oysa ferah bir tasarım, her bölümün arasına yeterli boşluk bırakılması, okunaklı bir yazı tipi seçilmesi menüyü daha okunabilir ve davetkar kılar. Hatta menüde ayrı bir çerçeve içinde veya gölgeli bir kutucukta sunulan yemek, etrafındaki beyaz boşluk sayesinde gözümüze hemen çarpar (bu teknik özellikle vurgulanmak istenen “özel” ürünler için kullanılır).

Tasarım unsurlarında denge kurmak şart. Bir zincir restoranda çocuk menüsü parlak renklerle ve sevimli çizimlerle dolu olabilir ki bu o konsept için harikadır; ancak aynı taktik bir iş toplantısı yapılan otel restoranında alakasız kaçar. Yine, menünün fiziksel özellikleri de mesaj verir: İnce bir kâğıda basılmış, plastik kaplı bir menü ile ağır bir deri kaplı menü kitabı çok farklı hisler uyandırır. Fine dining bir restoranda menünün kaliteli kâğıt veya deri olması, altın yaldızlı yazılar taşıması beklenir; çünkü menüden başlayarak bir prestij deneyimi sunulur. Öte yandan, bir fast-food restoranında pratikliği ön planda tutan, kolay silinebilir menüler veya dijital ekranlı menüler kullanılır ki burada da amaç hızı ve modernliği yansıtmaktır.

Farklı restoran türlerinden menü örnekleri

Menü tasarımı prensipleri genelde benzer olsa da uygulama biçimi restoranın türüne göre değişebilir. Örneğin fine dining bir restoranda menü oldukça sade ve seçkin görünecek şekilde hazırlanır. Çoğunlukla tek sayfalık veya az sayfalı bir menüde, az ama öz seçenek sunulur. Fiyatlar açıkça belli belirsiz köşede durur, para birimi yazmaz. Hiç fotoğraf olmaz veya belki sadece şarap listesinde şarap logoları görürsünüz. Yemek isimleri ve açıklamaları sanatsaldır; her bir tabak için kullanılan malzemelerin kaynağı, pişirme tekniği belirtilir. Bu sayede misafir, menüyü okurken bile bir kalitenin farkına varır. Örneğin bir fine dining menüsünde şöyle bir tasvir görmek mümkün: “52°C’de 36 Saat Pişmiş Dana Kaburga & Kök sebzeler püresi, trüf mantarı ve defne yaprağı dumanı eşliğinde”. Bu tarz bir menü, misafiri yavaş yeme sanatına davet eder ve fiyat ikinci planda kalır.

Buna karşılık, bir zincir restoran menüsünde (örneğin popüler bir aile restoranı ya da fast-casual zincirde) genellikle oldukça fazla sayıda yemek seçeneği kategori kategori sunulur. Menü sayfaları rengarenk fotoğraflarla doludur; her ana kategori için ayrı bir sayfa olabilir (burgerler, pizzalar, makarnalar, tatlılar gibi). Fiyatlar daha görünürdür ama yine de akıllıca taktikler göze çarpar: Örneğin menüde büyük boy bir kola “9,90 TL” iken, menü (yani kola + patates + hamburger) fiyatının “29,90 TL” olduğunu görürsünüz burada paket halindeki ürünü daha avantajlı gösterip satış arttırma taktiği vardır. Zincir restoran menülerinde genelde bazı ürünlerin yanında küçük semboller de bulunur, mesela “yeni” ürünler için yıldız amblemi veya “acı” yemekler için biber ikonu. Menü genellikle parlak bir kitapçık şeklindedir ve çocuklar için ayrı bir eğlenceli menü bile olabilir. Tüm bunlar, geniş bir kitleye hitap eden bu restoranlarda herkese göre bir şey bulma duygusunu uyandırmak içindir. Misafir menüye baktığında asla “yiyecek bir şey bulamadım” dememeli; aksine belki de fazla seçenekten karar veremeyecek hale gelmelidir (bu noktada garsonun önerisi devreye girebilir).

Otel restoranları ise menü tasarımı açısından ilginç bir orta noktada durur. Otellerin birden fazla yiyecek-içecek mekânı olabilir: Lobi barı, havuz başı restoranı, alakart restoran, oda servisi menüsü gibi. Her biri için tasarım, hem otelin marka kimliğine hem de ilgili tasarım konseptine uyacak şekilde yapılır. Örneğin beş yıldızlı bir şehir otelinin alakart restoran menüsü fine dining standartlarında, deri kaplı ve uluslararası misafirlere yönelik iki dilde hazırlanmış olabilir. Aynı otelin havuz kenarı menüsü ise plastik kaplı, ıslansa da zarar görmeyecek malzemeden, bol görselli ve hafif yemeklerle kokteylleri öne çıkaran bir tasarımda olabilir. Otel restoranlarında yerel unsurlar vurgulamak da yaygındır çünkü misafirler gittikleri yerin lezzetini deneyimlemek ister. Bu nedenle menüde yöresel yemeklere ait bir bölüm, ya da her yemeğin altında o yemeğin yöresel bir malzemesinin hikayesi yer alabilir (örneğin “Çanakkale domatesi ile hazırlanmış sos” gibi). Oda servisi menüleri de genelde 24 saat servis verecek şekilde tasarlandığından, pratik ve anlaşılır olur; burada da çok fazla seçenek sunmadan, misafirin odada rahat tüketebileceği yemekler listelenir.

Gördüğünüz gibi, fine dining’den fast food’a, her konsept kendi misafir profiline uygun bir menü dili geliştiriyor. Önemli olan, menü aracılığıyla misafire hem işletmenin ruhunu yansıtmak hem de onun karar sürecini kolaylaştırmak.

Sonuç: Menü, misafirin karar yolculuğunun bir parçası

Tüm bu örnekler ve teknikler gösteriyor ki, restoran menüleri aslında sadece yemek listesi değil; arka planda ciddi bir strateji ve psikoloji barındırıyor. Tabii ki menü tasarımı müşterinin özgür iradesini ortadan kaldırmaz canımız çekmeyen bir yemeği sadece menüde süslü diye seçmeyiz. Ancak karar aşamasında terazinin dengesini küçük nüanslarla değiştirebilir. İyi tasarlanmış bir menü, misafirin ne yemek istediğine dair ipuçları sunar, onu yönlendirir fakat bunu rahatsız etmeden, fark ettirmeden yapar. Sonuçta misafir memnun ayrılır, restoran da hem satışlarını hem de misafirlerin tekrar gelme ihtimalini artırır. Bir menüye baktığınızda artık arkasındaki bu mühendislik ve sanat harmanını fark edip kendi kendinize gülümseyebilirsiniz: “Beni bu tatlıyı almaya ikna etmeye çalışıyorlar galiba…” Evet, menüler bize hikâyeler anlatır, gözümüzü lezzet yolculuğuna çıkarır ve seçim yapmamıza yardımcı olur. Restoranda sipariş vermek, menü ile başlayan bir deneyimdir ve iyi bir menü, o deneyimi daha sipariş alınmadan zenginleştirir.

Başka bir deyişle, menü sınıfta ders anlatan bir öğretmen gibi bize yol gösterir: Ne yiyeceğimizin kararını elbette biz veririz, ama o kararın oluşmasında menünün etkisi yadsınamaz. Bir dahaki sefere restoranda menüyü elinize aldığınızda, arka planda işleyen bu küçük oyunlara dikkat edin. Belki de en pahalı yemeği değil ama onun bir altındakini seçerken, ya da sırf ismi çok cazip geldiği için normalde denemeyeceğiniz bir tatlıyı sipariş ederken, menü mühendisliğinin tatlı bir oyunu içinde olduğunuzu hatırlayın. Afiyet olsun!

Ertan Çakmak Kimdir?

"Gastronomi ve konaklama sektöründe geniş çaplı operasyonel yönetim ve stratejik büyüme konularında uzmanlaşan Ertan Çakmak, uluslararası çapta önemli projelerde görev almış bir yöneticidir. Lisans eğitimini Turizm İşletmeciliği bölümünde, Çanakkale Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra. Amerika Birleşik Devletlerinde, Harvard Üniversitesi’nde Arts & Mixology ve BCAE’de WSET şarap eğitimlerini tamamlayıp. Daha sonraki dönemlerde de  Mikro MBA programını bitirdi.

 Vakko A.Ş. Gıda Grubu Operasyon Direktörü olarak, 30’dan fazla restoran ve lüks bir otelin operasyonlarını yönetmekte; verimlilik, kalite ve misafir deneyimini en üst seviyeye çıkarmak için sektörel en iyi uygulamaları hayata geçirmektedir. Türkiye’de bulut mutfak sistemleri ve dijital gıda hizmetleri alanında öncü projelerden biri olan Migros One Kitchen’ın kurucu ekibinde yer aldı, 2022’de tek siparişle başlayan operasyonların 2023’te 755 bin siparişe ulaşmasını sağlamış ve sipariş hacmini sadece iki yıl içinde dört katına çıkardı.

Ertan Çakmak’ın uluslararası tecrübesi, Formula 1, Avrupa Şampiyonası ve diğer küresel etkinliklerin operasyon yönetiminde aktif rol almasını sağladı; Joël Robuchon gibi Michelin yıldızlı şeflerle çalışma fırsatı buldu ve dünya çapında ödüllü restoranlarla iş birlikleri yaptı. DO & CO, Zuma, Mikla gibi prestijli markalarla çalışan Çakmak, Avusturya ve ABD’deki fine dining ve lüks restoran projelerinde yönetici olarak görev aldı.

Akademik alanda da katkı sağlayan Çakmak, Özyeğin Üniversitesi’nde gastronomi ve işletme yönetimi dersleri verdi, sektördeki bilgi birikimini yeni nesil profesyonellere aktardı. Oxford tarafından hazırlanan “Türkiye’nin En Başarılı 1000 Kişisi” ansiklopedisi arasında yer alarak, sektöre sağladığı katkılar tescillendi. Gastronomi, dijital dönüşüm, bulut mutfak sistemleri ve operasyonel mükemmeliyet üzerine araştırmalar yapan ve yazılar kaleme alan Çakmak, sektörel trendleri takip ederek bu alanlarda yenilikçi yaklaşımlar geliştirmeye devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Restoranlarda servis hızı ve müşteri memnuniyeti dengesi

Bir restoranda “hız mı kalite mi” sorusu basit bir tercih değil; işletmelerin her ikisini de dengeleyerek müşteriye etkileyici ve tatmin edici bir deneyim sunması gerekiyor

Kapıyı kim açarsa gecenin ritmini o belirler

Unutulmaz bir misafir deneyimi, güçlü bir marka itibarı ve yıllar sürecek bir sadakattir. Barajı sen açarsan, ne masa taşar, ne misafir taşar. Her şey ritminde akar. Ve o ritmi yöneten sensin

Boş sandalyenin sessiz mesajı

Restoran sektöründe başarının sırrı sadece dolu masalar değil, yeniden dolan masalardır. Eğer bir misafiriniz bir kez geliyor ama bir daha uğramıyorsa, o boş kalan sandalyeye kulak verin

"
"