01 Haziran 2025

Prof. Dr. Oya Başak’tan miras kalan hayat ve sanat aşkı

Efsanevi hocamızı her gün hayatıma kattığı değerleri, birikimi ve kahkahalarıyla hatırlayacağım. Oya Başak kalbimde ve yazdığım her satırda yaşayacak

Mezuniyet fotoğrafım (Soldan sağa: Didem Köroğlu, Cevza Sevgen, Oya Başak, Ayşe Naz Bulamur)

1993 yılında başladığım Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünde şiir, tiyatro ve kültürel teori dersleri aldığım Prof. Dr. Oya Başak, metindeki duyguyu anlatmaz yaşatırdı. Haftalarca işlenebilecek bir konuyu, bir metaforla dakikalara sığdırırdı. Rönesans şiirlerindeki aşk temasını kestane şekeri ve pergel örnekleriyle, aydınlanma çağının bilim tutkusunu sarayların geometrik bahçeleriyle anlatırdı. Her metni bir tuvale dönüştürmeyi başaran bir ressamdı Oya Başak.

“Daldan dala atladığı” için dersi takip etmekte zorlananların aksine ben uzattığı her dalın tılsımına kapılırdım. Bir defasında, Aristoteles’in trajedi kuramını Sofokles’in Kral Oidipus oyunu ile örneklendirirken birden yeni izlediği Lars von Trier’in Breaking the Waves (1996) filmini büyük bir heyecanla anlatmaya başlamıştı. Bazılarının, “Ne alaka?” dediği film referansları, yüzyıllar önce yaşamış yazarları günümüze taşırdı. Güncel bir filmi Aristoteles’in teorileri ışığında izleyebilen biz öğrenciler için antik metinler aslında çağdaştı.

Sınıfça Oya Başak’ın her tavsiyesini ödev bildik. Derste bahsettiği filmleri ve tiyatroları izleyip saatlerce tartışırdık. Prag’ın çok sevdiğim Napoli’den bile daha etkileyici olduğunu söylediğinde artık ilk seyahat rotam belliydi. Gittiğim her şehirde ve müzede, Oya Başak’ın kültürel mirasının izini sürdüm.

Engin bilgi birikimi, kibirle hiç buluşmadı. Biz asistanların isimlerini her karıştırdığında unutkanlığıyla dalga geçerdi. Beni hep gülümseten anısını, İzzeddin Çalışlar’ın yazdığı Oya Başak: Kahkahanın Derinliği (2017) kitabında paylaşmış: Atina’da bir konferansta aynı hocaya iki kere kartvizitini vermiş. İkincisi kendisine iade edildiğinde ise büyük bir şaşkınlıkla, “Tesadüfe bakın! Benim de adım Oya Başak.” demiş, adaşı sandığı Yunanlı meslektaşına. Namıdiğer “dalgın profesör,” bize kendinden ve hayattaki duruşundan emin olan insana kibrin uğramayacağını gösterdi.

Doktora yaptığım University of Wisconsin Milwaukee’ye onun tavsiyesiyle başvurdum. 1984’te düzenlediği Türkiye’nin ilk postmodernizm konferansına Milwaukee’de hoca olan Mısırlı Amerikalı Ihab Hassan’ı çağırmıştı. Eleştirel teori alanında çığır açmış Paracriticisms ve The Postmodern Truth kitaplarının yazarının ders verdiği üniversite ile Oya Başak sayesinde yolum kesişti.

Akademik kariyer yolculuğumuzda çıkan engelleri kaldırmak için savaşan bir şövalyeydi Oya Hoca. Amerika’da doktoraya başlamadan önce Meksika’da bir yaz okulunda asistanlık yapma hayallerim vize başvurumun reddiyle sonlandı. Oya Başak, zorlu bir sürecin ardından vize almamı sağlamış olsa da gecikmeden dolayı fırsatı kaçırmıştım. Yetkililere göre araştırma görevlisi olmam şaibeli bir durumdu. Bölümümüzün bir konferans yemeğinde Oya Başak, yanımda oturan Norveçli bir hocanın kulağına fısıldayarak “Dikkat et yanındaki ajan!” diyerek kahkaha atmıştı.

Emeritus profesörümüzün gülüşü ve birikimi o kadar içime işledi ki bu yazıya bir bitiş ya da sonu vurgulayan “Oya Başak’ın ardından” başlığını yakıştıramadım. Benim kişisel tarihimde Oya Başak ile tanışmamın öncesi ve sonrası var. Eğitimimde başrolü oynayan hocamı ben kaybetmedim. Hocalığıma ve yazılarıma kazandırdıklarıyla hep var olacak.

22 yıl bölüm başkanlığı yaptığı ofisinde çalışmak benim için büyük gurur. Oya Başak’ın vizyonundan beslenmiş akademik yayımlarım, onun antika kitaplıklarıyla buluştu. Kahkahanın Derinliği’ni bugün tekrar okurken Amerika’ya gitmeden önce ona verdiğim “Bu bölüm sizinle çok özel” notunu görmek güzel bir sürprizdi. Demek metinler ve mekanlar arası diyaloğumuz daimî.

Efsanevi hocamızı her gün hayatıma kattığı değerleri, birikimi ve kahkahalarıyla hatırlayacağım. Oya Başak kalbimde ve yazdığım her satırda yaşayacak.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Saykoterapi, ölümle dans eden Sığ Hikâye

Saykoterapi filmini izledikten sonra trafik ışığının kırmızı mı yoksa yeşil mi yandığını arabada yanınızda oturan eşinize sorabilecek misiniz?

Öldürdüğün Şeyler, bir bisikletin iki tekerleği

Senaryo, id ve süperego çatışmasını 19. yüzyıldan günümüze farklı bir yorumla taşıyarak Ali’nin çeviri üzerine verdiği dersi daha iyi yerine getirebilirdi. Her sahneyi geleneksel metaforlarla süsleyen Öldürdüğün Şeyler, filmi izleme heyecanımı öldürdü

İstanbul Ansiklopedisi: Koçu, Pamuk ve Nacar

Dizi, toplumsal kutuplaşma ile ilgili farklı bir argüman getiremese de senaryonun İstanbul Ansiklopedisi üzerinden kurgulanması çok yaratıcı

"
"