04 Mayıs 2025

İstanbul Ansiklopedisi: Koçu, Pamuk ve Nacar

Dizi, toplumsal kutuplaşma ile ilgili farklı bir argüman getiremese de senaryonun İstanbul Ansiklopedisi üzerinden kurgulanması çok yaratıcı

Zehra’nın, “Gelirken bu şovu hazırlamıştım” cümlesiyle başlayan dizi, sanki bir tiyatro daveti. Cam ise oyuncular ile aramızdaki perde. İstanbul’a mimarlık okumaya giden gencin, kendisinden önce otobüs camındaki yansımasını görürüz. Annesinin dostu ile buluşmasını, restoranın dış cephe camından içeri bakarak izleriz. Sokaktakilerin cama akseden silüetleri hem iki kadının hem de izleyici ve karakterlerin arasına girer. Doktor Nesrin, yıllardır küs olduğu arkadaşının kızına evinin kapılarını açsa da ilişkileri cam gibi kırılgan.

Reşad Ekrem Koçu’nun (1905-1975) İstanbul Ansiklopedisi’ne ilham veren mekanlarla başlayan bölümlerde, şehri şekillendiren sakinleri. İstanbul’un karakterlerin ruhunu resmeden bir tuvale benzediği dizi, Orhan Pamuk’un “Şehrin bizim kendimizden başka bir merkezi yoktur” sözlerini hatırlatır:

[…] bir şehrin genel nitelikleri, ruhu ya da özüne ilişkin her söz kendi hayatımız hakkında, daha çok da kendi ruhsal durumumuz hakkında dolaylı olarak konuşmaya dönüşür. (İstanbul: Hatırlar ve Şehir, 2003)

Kitapta İstanbul, Pamuk’un aile tarihini ve Türkiye tarihini resmeden bir kanvastır. Dizide de Zehra, kendi İstanbul’unun mimarı. Nesrin’in evi ve evsiz kaldığında gizlice uyuduğu Bezm-i Alem Valide Sultan Camii gibi kalbine dokunan mekanlar üzerinden çetrefilli kimliğini keşfeder.  

Arkadaşlarının Türkçesini düzelten Zehra’nın (Helin Kandemir) kendisi bir ansiklopedi. “Zamirsiz cümle yapısını” açıklayan, “yalı dairesi” diye bir kelime olmadığını vurgulayan, “içki içmem” ifadesindeki geniş zaman kipine dikkat çeken öğrencinin bilgeliği ile dizinin çerçevesini oluşturan ansiklopedi örtüşmüş.

“Nereye gidersen git şehir seni takip eder” sözleri, doğup büyüdüğü Amasya’yı unutamayan Zehra ve nefret ettiği İstanbul’u Fransa’ya taşıyacak Nesrin kadar dizinin yönetmeni için de geçerli. Selman Nacar, sinemada asılı Tereddüt Çizgisi (2023) film afişi ile filmin geçtiği memleketi Uşak’ı İstanbul’a taşırken kendi kişisel tarihini yazar. Farklı zaman dilimleri gibi farklı şehirler de diyalogda.

Koçu’nun ansiklopedisi gibi İstanbullular da yarım kalmış. Fakat tek bir kimliğe hapsolmayan karakterler için yarımlık bir zenginlik. Hangi yöne doğru evrileceği bilinmeyen daimî bir serüven. Rap söyleyen, namaz kılan, başını örten ya da örtmeyen Zehra; iki kıtayı birleştiren İstanbul gibi çok yönlü. “Anne ben bavul oldum.” diyen Zehra, Fransa’ya taşınacak Nesrin ve onun evden kaçan kedisi de bitmeyen bir yolculukta.

Zehra’nın, “İstanbul’da yaşamak bazen tam sümükte yüzmek gibi… Yapış yapış bataklık gibi” sözleri, Nesrin’in (Canan Ergüder) İstanbul nefretine ses verir. Linç kültürü, cinsiyet eşitsizliği, ekonomik uçurumuyla İstanbul, Zehra’ya göre hastalıklı bir şehir. “Denizlerin tedavi olduğu bir diyara inanmak” istese de senaryo bir kür önermez.

[Spoiler içerir.]

Kavuşamamış aşıklar teması klişe olsa da “queer hisler arşivi olarak ele alınan”[1] ansiklopedinin ruhuyla uyumlu. “Yasaklı Nesrin’in” yıllar önce küstüğü Aylin’den ilk bahsedişinden yasak ilişkileri belli. Bir zamanlar dinledikleri “Büklüm Büklüm” şarkı sözlerinde olduğu gibi kalpleri “paramparça.” Yaşadıkları, Zehra’nın anlayamayacağı kadar “hassas.” Kısa saçlarıyla Nesrin, Aile dizisinde kadın sevgilisinden koparılmış Leyla’yı hatırlatır. Fakat başörtülü ve seküler iki kadının bastırdığı aşk, diziyi izletecek bir merak unsurundan öteye gidemez.

Kadınların aşkları da kıyafet seçimleri de havada kalmış. Son bölümde, yeni kimlik kartı için hem kapalı hem açık fotoğraf çektiren Zehra’dan, zıt kutupları barındıran kimliği üzerine uzun bir demeç dinleriz. Tiyatro sahnesinde sergilenen monolog, klişelerin kurgusallığını vurgular.

Tiyatro yönetmeni Zehra’ya, “Kafamızda belli kompartımanlar var. Sen onların ayarını bozdun” dese de bu ayarları Ömer, Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar dizileri zaten bozdu. Zehra’nın ikiliklere dair monoloğu tekrara düştü. Ekranda laik ve muhafazakâr karakterlerin ön yargıları kıran ilişkilerini izledikten sonra “kategorize edilmekten” yorulan Zehra’nın buhranı bana geçmedi.

Dizi, toplumsal kutuplaşma ile ilgili farklı bir argüman getiremese de senaryonun İstanbul Ansiklopedisi üzerinden kurgulanması çok yaratıcı. Bir üniversite hocasının öğrencilerine verdiği “kişisel İstanbul tarihini keşfetme” ödevinden biz de sorumluyuz. Kızı Nesrin’i hatırlamayan alzheimer annenin (Müjde Ar) belleği, belki de kişisel tarihimizi hep yine yeniden yazdığımızın habercisi.


[1] Ezgi Sarıtaş. “Kayıp Geçmişin Yetersiz İkameleri: İstanbul Ansiklopedisi’nin Hummalı Queer Arşivi.” Mülkiye Dergisi (2021): 45.2, 495-531.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Prof. Dr. Oya Başak’tan miras kalan hayat ve sanat aşkı

Efsanevi hocamızı her gün hayatıma kattığı değerleri, birikimi ve kahkahalarıyla hatırlayacağım. Oya Başak kalbimde ve yazdığım her satırda yaşayacak

Saykoterapi, ölümle dans eden Sığ Hikâye

Saykoterapi filmini izledikten sonra trafik ışığının kırmızı mı yoksa yeşil mi yandığını arabada yanınızda oturan eşinize sorabilecek misiniz?

Öldürdüğün Şeyler, bir bisikletin iki tekerleği

Senaryo, id ve süperego çatışmasını 19. yüzyıldan günümüze farklı bir yorumla taşıyarak Ali’nin çeviri üzerine verdiği dersi daha iyi yerine getirebilirdi. Her sahneyi geleneksel metaforlarla süsleyen Öldürdüğün Şeyler, filmi izleme heyecanımı öldürdü

"
"