Geçtiğimiz hafta, Vancouver’da, kapitalizm, savaş, göç, çocuk hakları konularına dikkat çeken eserleriyle tanınan, sanatın metalaştırılmasını eleştiren ve kimliği halen gizemini koruyan sokak sanatçısı Banksy’nin The Art of Banksy Without Limits (Sınır Tanımayan Banksy Sanatı) sergisini gezdim. Bu tür sergilere karşı olduğunu belirten anti-kurumsal bir sanatçının, eserlerinden kâr elde eden biletli bir etkinliğe katılmış olmamın ironik olduğunun farkındayım. Ancak özellikle Göç temalı çalışmalarına hayran olduğum Banksy’nin 200’den fazla (50’den fazlası sertifikalı orijinal) eserini yakından görmek konusunda merakıma yenik düştüm. İyi ki de düşmüşüm. Yaklaşık iki saat gezdiğim sergi boyunca, baskılar, fotoğraflar, filmler, litografiler, heykeller, duvar resimleri, sonsuzluk odası, otel odası, tema parkı, hologram gibi onlarca farklı türde eser aracılığıyla verilen kısa, öz, şiirsel, sarkastik ve politik mesajlara hayran kaldım.
Suriyeli mültecilerin hayal teknelerindeki ölüm yolculuğu, Amerikan hükümetinin Guantanamo Körfezi Hapishanesi’ndeki tutuklulara yönelik insanlık dışı tutumu, yersiz, yurtsuz kalan Filistinli çocuklar, enkaz haline dönen Kyiv sokakları derken, içimden önce “Batsın bu dünya” dedim, sonra da bir kez daha sanatın, özellikle zekice kurgulanmış böylesi bir sanatın dünyadaki bu kadar kötülüğe, güç ve iktidar hırsına karşı en etkili silah olduğunu düşündüm.

Sergide Banksy’nin en ünlü eserlerinden Flower Thrower (Çiçek Fırlatan Adam), The Girl with a Baloon (Balon Tutan Kız) ve Kissing Coppers (Öpüşen Polisler) gibi çalışmaların reprodüksiyonlarıyle birlikte, distopik Hayrete Düşme Parkı Dismaland’den de parçalar görme fırsatı buldum. Bazı eserlerin karşısında dikilip, onlara uzun uzun bakarken göz yaşlarımı tutamadım ve elbette sergiyi hangi nedenle olursa olsun yerlerinden edilen göçmenler için yazmak istedim.
Doğada hiçbir kuş, diğerini göçmen olduğu için dışlamaz
- Anti-immigrant Birds, Göçmen karşıtı kuşlar, Clacton-on-Sea, Essex, İngiltere, 2014: Beş gri güvercin bir tel üzerinde tünemiş ve ellerinde “Göçmenler Hoş Gelmedi”, “Afrika’ya Geri Dön” ve “Solucanlarımıza Dokunma”yazılı pankartlar tutuyorlar. Bu mesajlar, daha renkli ve egzotik görünüme sahip, tek başına duran bir göçmen kırlangıca yönelik. Banksy göçmen karşıtı tutumların insan yapımı olduğunu, doğaya aykırı olduğunu savunuyor, “Solucanlarımıza Dokunma” ifadesiyle, önyargıların saçmalığını vurguluyor. Doğada hiçbir kuş, diğerini göçmen olduğu için dışlamaz; çünkü göç, doğal bir süreçtir.

İnsanın ağırlığı ne kadar?
- Dream Boat (Hayal Teknesi), Dismaland, Somerset, İngiltere, 2015: Aşırı kalabalık bir mülteci teknesinin heykeli -arka fonda gerçek görüntüler eşliğinde- Suriye Savaşı sırasında, Türkiye’den Yunanistan’a sandaldan bozma, ağzına kadar dolu botlar içinde kaçmaya çalışan, bu uğurda ellerinde ne var ne yok insan kaçakçılarına kaptıran, sonunda da boğularak hayatını kaybeden aileleri düşündürüyor bana. Banksy, Dismaland kapandıktan sonra Hayal Teknesi’ni yardım amacıyla piyango yöntemiyle satışa çıkarıyor. Biletler sadece 2 £ için, çok sayıda insan çekilişe katılıyor Bu hareket onu bir sanat eseri olmaktan çıkarıp, zorunlu olarak yerlerinden edilen insanların desteklenmesine yönelik kolektif bir harekete dönüştürüyor. Eseri kazananın, eserin ağırlığını en doğru tahmin eden kişi olması, göçün yalnızca soyut bir konu değil, fiziksel bir gerçeklik olduğunu vurguluyor. Sahi insanın ağırlığı ne kadar?

Can yelekleri korumak için değil
- ‘Welcome Mat’ (Hoş Geldin Paspası), Croydon, İngiltere: Banksy, 2019: Banksy 2019 yılında Londra, Croydon bölgesinde Gross Domestic Product adlı bir ev eşyaları mağazası açıyor ve burada kupalar, paspaslar,halılar gibi tasarladığı ev eşyalarını satıyor. Banksy’nin, Akdeniz kıyılarında terk edilmiş can yeleklerinin malzemeleri kullanılarak el işçiliğiyle ürettiği Hoş Geldin Paspas’ları, göçmenlerin kullandığı can yeleklerinin baştan beri güvenilir bir kurtarma aracı olmadığını, genellikle kaçakçılar tarafından satılan ve aslında su üzerinde duramayan ucuz taklitleri olduğunu söylüyor. Bu paspasların satışında elde edilen gelir, mültecilerin yerel temel hizmetlere erişimini desteklemek için kullanılıyor.

Adalet deyince kalbim ülkemde atıyor
- Guantanamo Bay (Guantanamo Körfezi), 2005: Banksy, bu eseriyle ABD hükümetinin Guantanamo Körfezi'ndeki gözaltı kampında tutulan mahkumlara yönelik tutumunu eleştiriyor. Kafasına siyah bir çuvalgeçirilmiş, deniz kıyısındaki mahkum, hukuki süreç olmadan tutukluğu devam eden kişilerin maruz kaldığı adaletsizlikleri, baskıyı simgeliyor. İster istemez ülkemin hapishanelerinde haksız yere tutulan mahkumları düşünüyorum. Adalet deyince kalbim ülkemde atıyor.
Şimdi gülün... Bir gün yönetimde biz olacağız
- Laugh Now (Şimdi Gülün), Brighton, İngiltere, 2003: Kederli gözüken bir maymunun boynuna astığı tabelada şu sözler yazılı: “Şimdi gülün, ama bir gün yönetimde biz olacağız.” Ağır tabela, maymunun düşük omuzları ile çökük gözleri, onun baskı altında olduğunu, köleleştirildiğini, ama henüz yenilmediğini ve bir ayaklanmaya hazırlandığını ima ediyor, yaklaşan bir devrim hakkında uyarıda bulunuyor. Bir nevi,“Keser döner, sap döner... Gün gelir, hesap döner...” eseri, baskı toplumlarına umut veriyor.

Önce gazeteciler işini yapmalı
- Media Canvas (Medya Kanvas), 2006: Savaşın ortasında, evinin yıkıntıları arasında, yaralanmış ama elinde hala oyuncak ayısını tutan kız çocuğu resmi beni ağlattı. Banksy burada, çocuğun yardımına koşmak yerine gazetecilerin geride durup, işlerini yapmaya çalışmasını da eleştiriyor.

Tarihi Filistin’i ziyaret edin
- Palestine Poster (Filistin Posteri), 2017: Banksy’nin Filistin posterinde, çocuklar savaş nedeniyle zarar görmüş bir gözetleme kulesini, lunaparktaki dönen salıncaklara dönüştürüyor. Posterde şu slogan yer alıyor: “Tarihi Filistin’i ziyaret edin. İsrail ordusu burayı o kadar çok sevdi ki, hiç ayrılmadı!”

Barış pasif bir çaba değildir
- Rage, the Flower Thrower, Öfke, Çiçek Atıcısı, Beytüllahim, Batı Şeria, 2003: Adı Love Is in the Air (Havada Aşk Var) olarak da bilinen bu eser, Banksy’nin en ikonik çalışmalarından biri. Maskeli bir Filistinli’nin bir buket çiçek fırlattığı grafitti, Filistin ile İsrail’i ayıran 760 km uzunluğundaki duvara yapılıyor. Banksy’ye göre, bu duvar, Filistin’i dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürüyor. Eser barışı savunurken, barışın yalnızca pasif bir arzudan ibaret olmadığını, aktif çaba gerektirdiğini de vurguluyor. Aklıma polise karanfil uzatan gençler geliyor bu sefer de...

Filistinli genç ile İsrailli askerin yastık savaşı
- Walled Off Hotel, Beytüllahim, Batı Şeria, 2017: Batı Şeria’da yer alan dokuz odalı bu konuk evi, duvara sadece birkaç metre mesafede yer alıyor. Otel, “dünyanın en kötü manzaralarına” sahip olduğunu iddia ediyor ve gerçekten de öyle. Betonarme bina, bariyer duvarına, bir gözetleme kulesine ve yıkılmış bir yolun enkazı ile çöplerine dayanıyor. Biz de sergide, otelin kapısında misafirleri karşılayan primitif maymunu ve otel odalarına yaptığı çeşitli duvar resimlerni gözrüyoruz. Bunlardan birinde, Filistinli bir genç ile İsrailli bir asker yastık savaşı yapıyor.

Gençlerin büyüdüğü dünya hiç de büyülü değil
- Dismaland Hayrete Düşme Parkı, Somerset, İngiltere, 2015: Banksy’nin kasvetli tema parkı Dismaland, çocukların hayallerinin gerçekleştiği yer olan Disneyland’ın aksine, ziyaretçilerine sert bir gerçeklik tokadı atıyor. Köle işçiliğine dikkat çeken 10 £’luk banknotlardan tutun da, dinin insanları nasıl zehirleyebileceğine dikkat çeken Meryem Ana’ın Hazreti İsa’yı zehirle beslediği Toxic Mary (Zehirli Mary) posterine kadar birçok eser, günümüz gençlerinin büyüdüğü dünyanın hiç de büyülü değil, aksine sefalet, yoksulluk, yozlaşma ve zulümle dolu olduğunu suratımıza sert bir tokat gibi çarpıyor. Banksy, Dismaland broşüründe şöyle diyor: “Çocuk oyunları, insan hayatının diğer tüm yönleri gibi kapitalizm tarafından kolonize edildi ve yarının çalışkan tüketicileri ve askerleri için bir tür çocukluk eğitim kampına dönüştürüldü.”

Bir sonraki Steve Jobs nereli olacak?
- The son of an immigrant (Göçmen Çocuğu), 2015, Calais, Fransa: Steve Jobs klasik boğazlı kazağı ve kot pantolonu içinde, bir elinde eski bir kişisel bilgisayar, diğer omzunda ise eşyalarla dolu siyah bir çöp torbası taşıyor. Eserin mesajı net: Ülkelerine mültecilerin girişini yasaklamak isteyenler, dünyaya bir sonraki Steve Jobs’u kazandırma fırsatını ellerinden alıyor olabilirler. Jobs’un kendisi de bir Suriyeli göçmenin oğluydu.

Genç Ukraynalı ile Putin’in judo maçı
- Sokak Grafittileri, Borodyanka, Ukrayna, 2023: Banksy, savaşın izlerini taşıyan Ukrayna sokaklarında gezerek, Rusya’nın haksız ve adaletsiz saldırılarını doğrudan eleştiren bir dizi duvar resmi yapıyor. Bombalanmış binaların enkazları ve barikatlar arasında, bigudili, bornozlu ve gaz maskeli bir kadın elinde yangın söndürücü tutuyor, açık havada sakallı bir adam banyo yapıyor, genç bir çocuk judo maçında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i yere seriyor. Her bir eser, Ukrayna halkının gücünü ve direncini vurguluyor.
Ayşe Acar kimdir?
Ayşe Acar 10 Ağustos 1974'de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra 1996 yılında Sabah Gazetesi'nin reklam departmanında işe başladı. Sonraki yıllarda NTV ve Vatan Gazetesi'nin reklam departmanlarında yönetici olarak çalıştı.
Kariyerini değiştirmesine yol açan olay, 2004 yılında ikizlerine hamile kalmasıyla gerçekleşti. Yazı işlerindeki arkadaşlarına hamilelik maceralarını anlatırken, kendini hafta sonu eklerinde köşe yazarı olarak buldu.
Ayşe'nin İkizleri'nin ilk yazısı Vatan Gazetesi'nde 11 Eylül 2004'de yayımlandı ve çocukları Defne ile Ege'nin ilkokula başladığı 2011 yılına kadar sürdü.
Nisan 2009'da "Anneee! Anne oluyorum!" isimli ilk kitabı yayımlandı. Bu süre zarfında Vatan Gazetesi'nin hafta sonu eklerinde spor, sanat, siyaset, iş, moda dünyasının etkili isimleriyle röportajlar yaptı.
Ayşe 2017'de, ikizleri ve dört ayaklı çocuğu Mişka ile Kanada'nın Vancouver şehrine göçtü. Kanada'nın iklimine, kültürüne ve farklı bir dilde yaşamaya alışırken ortaya göç sürecinde yaşadığı zorlukları ve düştüğü gülünç durumları esprili bir dille anlattığı ikinci kitabı "Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" (2019-Kara Karga Yayınları) çıktı.
2019 yılında T24'te Göç Hikâyeleri köşesini yazmaya başladı. Yeniden başlamanın gücünü anlattığı ve Kanada'da yaşam ile ilgili ipuçları verdiği yazıları, birçok yeni göçmen için rehber niteliğinde oldu.
Ayşe Acar aynı zamanda Oksijen Gazetesi için yurt dışında yaşayan başarılı göçmenlerle röportajlar yapıyor ve Vancouver'da çok dilli kampanyalar yürüten bir reklam ajansında müşteri ilişkilerini yönetiyor.
|