“Her sözcük bir önyargıdır”
F. Nietzsche
Nietzsche, “Gezgin ve Gölgesi” adlı metninde, “insan ve hayvan arasındaki ilişkide insanın zincirlere bağlı kalan bir varlık olduğunu ve bir hayvan gibi davranma alışkanlıklarından vazgeçmesi için bu zincirlerin işe yaradığını” öne sürer. Böylece “insan daha yumuşak, daha akıllı, daha neşeli, daha düşünen bir varlık olarak hayvanlardan farklılaşır. Ama uzun zaman geçmiş olsa bile, hala bağlı kaldığı zincirlerin insanı kısıtlamaya devam etmesi yüzünden acı çekmeye devam eder”.
Dolayısıyla, zincirler insanın temiz hava almasını engeller. Bu zincirlerin insanı hareket serbestliğinden alıkoyduğunu görür. Zincirler aslında ahlaki ve insanı oldukça zora sokan dini ve metafizik değerlere bağlayan yapılardır. İnsan ancak bu zincirlerin hastalığına aşabildiği zaman en büyük amacına ulaşabilecektir: Bu da insanın hayvanlardan kendine ayırmasıdır.
Yaşadığımız dönemde, ontolojik olarak daha kötü yaşam şartlarından dolayı serbestliğimizin avuçlarımızın içinden kaçıp gitmekte olduğunun farkına varıyoruz. 20. yüzyılın ilk yarısındaki insanın ölüme doğru giden bir varlık olduğunu hatırlatan Heidegger’i düşünmeden geçemiyoruz. Heidegger, uykusu kaçtığında, başucunda sakladığı defterlerine notlar alırmış. Notlara bakıp, ertesi gün A4 boyundaki Kara Defterler’e temize çektiği bu fragmanter yazılarının üzerine düşünerek, dünyanın “ikinci yeniye başlamasından söz etmektedir. “Birinci başlangıcın” yok olması, imha edilmesi ve yapısının bozulması gibi kavramları felsefi olarak ileri sürmektedir. 1933 ‘deki ünlü Rektörlük konuşmasında “Füherrektor” den söz etmektedir. En tepeden en aşağıya kadar inen hiyerarşik şekilde şefin takip edilmesini ele aldığı o meşhur lanetli konuşması bugün onun hakkındaki eleştirel bakışları doğrulamaktadır.

Geçtiğimiz 30 Nisan’ın ise başka bir tarihi anlamı var: Seksen yıl evvel, 1945’te, Hitler’in Almanya’da Berlin’de, Bunker’den çıkamaz bir şekilde yaşamaya başladığı sırada, 19 Nisan’da eski yol arkadaşlarını ihanetle suçlayarak (yüzlercesini öldürerek), Almanya’nın mağlubiyetini anlamasına rağmen yine de, Berlin kapılarında SSCB ordularına karşı silahlı direnişini (“Barbar Bolşevik Asyalıların” “Batılı Almanlara” karşı giriştikleri saldırı olarak adlandırmaktaydı), 20 gün kadar daha sürdürüp, son korkunç cinayetlerini işlemişti. Hayatının son anında Hitler, Eva Braun (1912-1945) ile evlendi ve onu zehirleyerek öldürdü. Sonra da kafasına sıktığı kurşunla, intihar etmişti (Hitler 56 yaşındaydı). Tarih: 30 Nisan 1945. Yakılmalarını miras bırakmıştı. İkisinin yakıldıkları tarih bu. 2 Mayıs’ta da Joseph Goebbels, karısı çocuklarıyla intihar etmişlerdir. Aynı zamanlarda 28 Nisan’da Mussolini de Direnişçiler tarafından öldürülür.
Bu tarihleri bugün unutmaya mı başladık? Ama bu tarihler unutulacak şeyler değiller. 20.yüzyılın korkunç barbarlığı, milyonlarca Yahudi, Çingene, Komünist, akli dengesi yerinde olmayan ve sakat doğan çocukların bazen idam mangaları tarafından bezen ise yollarda telef edilerek ve de Temerküz Kamplarında gazlanarak katledilmesidir. Bu döneme ait, “Bir Daha Asla” sözü ve “soykırım” kavramı dile getirildi. Nazilerin soykırım ve insanlık suçu mahkemeleri yıllarca sürdü. Ve bugüne geldik. Yaşananları unutan nesillerin içinde yaşamaya mı başladık?
“Bir Daha Asla” sözünü unutursak bugün, nasıl bir tarih içinde kalıp yaşamaya devam edeceğiz? Utancı da unutacağız. İnsan olmanın ve bu yapılanlara göz yummanın aşağlıklığını yaşayacağız. Ve zaten bugün tüm dünyada yaşadıklarımızla unuttuklarımızı ispatlayan olaylar ve haberlerle birlikte yaşadığımızı fark ettiğimizde “utancımızdan yerin dibine” geçmekte değil miyiz?
Ali Akay kimdir?
Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.
Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır.
1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.
Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır.
|