02 Temmuz 2025
Geçen haftaki ilk yazımızda Jay Coakley ve Elizabeth Pike’ın spor sosyolojisi alanında en çok başvurulan çalışmalardan birisi olan eserinin Funda Akcan’ın titiz çevirisi ile okuyucular ile buluştuğunu belirtmiştik ve kitabın ilk üç bölümünün tanıtımını yapmıştık. Bu yazımızda kaldığımız yerden kitabı tanıtmaya devam ediyoruz. Dördüncü bölüm Spor ve Toplumsallaşma: Kim yapar ve onlara ne olur? Başlığını taşıyor. Toplumsallaşma olgusu sosyologların farklı alt alanlar kapsamında üzerinde durdukları kavramlardan bir tanesidir. Yazarların söz konusu kavramı son derece çarpıcı bir biçimde tanımladıklarını belirtmeliyim. ‘Toplumsallaşma, birbirimizle etkileşime girdikçe ve içinde yaşadığımız sosyal dünyayı tanıdıkça gerçekleşen bir öğrenme ve toplumsal gelişim sürecidir. Kim olduğumuza ve hayatlarımızda neyin önemli olduğuna dair fikirlerin oluşmasını içerir. Toplumsallaşma serçinde tamamen pasif öğrenciler değilizdir’ (s.139). Toplumsallaşma kavramının sporla olan ilişkisi kitabın bu bölümünde işlevselci, çatışmacı ve etkileşimci yaklaşım çerçevesinde ele alınıyor ve spora dahil olma ile devam etme arasındaki ilişki bu açıdan irdeleniyor. ‘Toplumsal koşullar değiştikçe sporla ilişkili kararlar ve anlamlar da değişir. Ayrıca insanlar spor devam ederken bir gün katılma nedenleri ertesi gün katılma nedenlerinden farklı olabilir. Herhangi bir sebep olmadığında spora katılımlarını sonlandırabilir ya da değiştirebilirler’ (s. 143).
Yazarlar spora dahil olma sürecinde olup bitenler hakkında da son derece ilgi çekici noktaları gözler önüne seriyorlar. Öncelikle spor üzerinden hayatlarımıza pompalanan bir takım ön kabullerin gerçekte böyle olup olmadığını da tartışmaya açmayı başarıyorlar. Bu ön kabullerden bir tanesi sporun karakter inşa ettiği şeklindedir. Bu noktada iki önemli yanlışa işaret edilmekte olduğunu görmekteyiz. ‘Birincisi, yanlış bir şekilde tüm sporcuların tüm organize yarışma sporlarında aynı ya da benzer deneyimlere sahip olduğunu varsayarlar. İkincisi, yanlış bir şekilde organize sporların insanlara başka hiçbir aktivitede bulunmayan öğrenme deneyimleri sağladığını vurgularlar’. Bu yanlış varsayımlar, spor ve toplumsallaşma üzerindeki pek çok hususun gözden kaçırılmasına neden olur ki buraya sadece iki tanesini almakla yetineceğiz. ‘Spor deneyimlerine verilen anlamlar, aynı programlarda ve aynı takımlarda oynasalar bile bir sporcudan diğerine değişir. Bu nedenle sporcuların öğrendikleri dersler ve bu dersleri hayatlarına uygulama biçimleri büyük ölçüde değişir. Toplumsallaşma, spora katılıma eşlik eden toplumsal etkileşim yoluyla meydana gelir. Bu nedenle, spor yapmanın anlamı ve önemi, bireyin toplumsal ilişkilerine ve katılımın gerçekleştiği toplumsal ve kültürel bağlamlara bağlıdır’ (s.152-153). Spor içinde yapıldığı toplumdan ve kültürden beslenir, bu yüzden de ‘spor hayatımızı ve çevremizdeki dünyayı etkiler. Bununla birlikte, bu etkiyi sporla verdiğimiz anlamlardan ve onları hayatımıza entegre etme yollarımızdan ayıramayız. Bu nedenle, sporda neler olduğunu bilmek istiyorsak, spor deneyimlerini içinde meydana geldikleri toplumsal ve kültürel bağlamlarda incelemek gerekir’ (s.154).
Bir diğer önemli ön kabul sporun sağlığı ve fiziksel iyi oluşu geliştirdiği ile ilgilidir. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren sporun gelişmiş toplumlarda yaygın sağlık sorunlarından birisi olan obeziteye ilişkin çözüm olarak tanıtıldığı görülmektedir. Hatta yazarlar bu konuda her tartışmada, doğru beslenme ve egzersizin sağlıksız kilo alımını önlemenin en iyi yolu olduğuna ilişkin klişeyi hatırlatırlar. ‘Toplumda sporun popülaritesi arttıkça obezite oranlarının da düştüğünü söyleyebilsek güzel olurdu. Ancak veriler aksini gösterir. Obezite oranları, özellikle güç ve performans modeli çerçevesinde örgütlenen yarışma sporlarının giderek daha popüler olmasıyla eşzamanlı olarak aynı kültürlerde artmıştır. Bu, sporun obeziteye yol açtığı anlamına gelmez ancak bu, bir toplumda sporun popülaritesinin birkaç insandan daha fazlasına kilo almalarını önleyen egzersiz biçimlerini benimsemeleri için ilham vermediği anlamına gelir’ (s.159).
Bu bölümü şu iki paragraftaki ifadeler ile sonlandıralım: ‘Sporun insanların hayatları üzerine etkisi olduğunu biliyoruz. Sporda neler olduğuna dair en bilgilendirici araştırma, 1) spor yapan insanların günlük deneyimleri, 2) spor etrafında yaratılan sosyal dünyalar ve 3) ideolojilerin yaratıldığı, yeniden üretildiği ve değiştirildiği toplumsal ve kültürel süreçlerle ilgilidir. Spora katılanların sesini dinledikçe, sporla ilişkili hayatlarını nasıl yaşadıklarını araştırdıkça ve sporla ilgili ideolojik mesajlara özel önem verdikçe, spor ve toplumsallaşma hakkında daha çok şey öğreniriz.
Toplumda sporu inceleyen bilim insanlarının çoğu sporu artık belirli toplumsallaşma sonuçlarının nedenlerinden ziyade toplumsallaşma deneyimleri için alanlar olarak görür. Bu ayrım, güçlü ve unutulmaz deneyimlerin sporla bağlantılı olarak ortaya çıkabileceğini kabul eder ancak bu deneyimlerin toplumsal ilişkiler yoluyla anlam kazandığını ve bu anlamların sporun yapıldığı toplumsal ve kültürel bağlamlardan etkilendiğini vurgular. Bu nedenle spor sosyolojisinde en faydalı araştırma, toplumsal ilişkilerin önemine ve herhangi bir şekilde spor yapan ya da izleyen geniş ve çeşitli bir insan yelpazesi tarafından spor deneyimlerine anlam verilen bağlamlara odaklanır’ (s.174-175).
Beşinci bölüm spor ve gençler: organize programlar çabaya değer mi? Başlığını taşıyor. Bu bölümün bir önceki toplumsallaşma ve spor ilişkisi bölümü ile yakından ilintili olduğunu söyleyebiliriz. ‘Çocukların ne zaman, nasıl ve ne amaçla spor yaptığı dünya genelinde ebeveynleri, toplum liderlerini ve çocuk savunucularını ilgilendiren sorulardır. Sosyologlar gençlik sporlarını incelerken katılımcıların deneyimlerine ve bu deneyimlerin, programların düzenlenmesine ve içinde bulundukları toplumsal ve kültürel bağlamlara bağlı olarak nasıl değiştiğine odaklanırlar’ (s.177). Bu bölüm boyunca karşımıza spor denilen kurumun içinde yapıldığı toplumdan beslendiği ve söz konusu toplumun çelişkilerini de yansıttığı gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz. Yazarlar da bu noktada özellikle dezavantajlı gruplardaki çocuk ve gençlerin spor yapabilmeleri için yapılabilecekler konusunda ilgi çekici örnekleri vurguluyorlar. Bu açıdan 2002 yılında İngiltere hükümetinin uygulamaya koyduğu program ve söz konusu programın adı örnek olarak verilebilir. ‘2002’de hükümet, beden eğitimi, okul sporları ve kulüp bağlantıları için ulusal bir strateji başlattı ve 2008’de bu strateji çocukların daha fazla spor yapma fırsatlarını artırmak için genişletildi. 2012’de Muhafazakarların liderliğindeki koalisyon hükümeti, yarışma sporları ve spor kulüpleri, okullar ve topluluklar arasındaki bağlantıları vurgulayan ‘Creating a Sporting Habit for Life’ (Yaşam İçin Spor Alışkanlığı Yaratmak) adıyla spor için yeni bir gençlik stratejisi oluşturdu. Bu, Londra’nın 2012 Yaz Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapma hakkı kazanmasından bu yana Birleşik Krallık’ta gençler için elit düzeyde yarışma sporuna doğru bir eğilimin göstergesiydi’ (s.204).
Bölüm içerisinde gelişmiş toplumlarda organize sporun gelişmesinin değişen toplumsal hayat ve aile kurumundaki dönüşüm ile olan bağlantısı üzerinde durulmaktadır. Ayrıca önce çocuklara ardından gençlere sporu sevdirebilmek ve hayatlarının bir parçası haline getirebilmek için yapılması gereken düzenlemeler hakkında da bizleri düşünmeye sevk edecek örnekleri içeriyor. Bu noktada altı yıldır birlikte program yaptığımız Ali Abaday’ın Finlandiya’da okula giden kızının spor deneyimleri ile ilgili olarak benimle paylaştığı görüntüleri kullanmanın tam sırası. Yıllar boyunca aynı basketbol potasına basket atmaya çalışan ülkemiz çocuklarını düşündükçe Finlandiya’daki çocukların yaşlarına göre ayarlanabilen pota uygulamasının önemini çok daha iyi anlamaya başlıyorsunuz.
Yazarlar da tam bu noktada çocukların spor yapmasının heyecan kısmı ile ilgilendiklerine dair düşüncelerini ortaya koymaktadırlar. ‘Yetişkinler oyun modellerini kutsal ve değişmez olarak görmedikleri sürece, çoğu sporda eylemi ve skoru artırmak kolaydır. Daha büyük ya da daha fazla kale, daha küçük oyun sahaları ve daha az kural, eylemi artırmanın en iyi yoludur. Neden futbolda ve hokeyde her iki tarafa da iki gol atılmasın, netbolda tüm oyuncular pas almaya ve şut atmaya uygun hale getirilmesin ve yarı saha basketbol maçında 1,80 metrelik pota kullanılmasın? Birçok yetişkin, oyun modellerini, yani elit sporlarında kullanılan modelleri değiştireceğini düşündükleri bu tür değişikliklere direnir. Çocukların ‘gerçek olanı’ oynamasını isterler ve çocukların kurumsallaşmış kurallara uyarak yetişkinleri taklit etmekten çok eğlenmeye ilgi duyduklarını unuturlar’ (s. 207).
Sporda sapma: Kontrolden çıktı mı? Altıncı bölümümüzün başlığı olup bu bölümde sporun karanlık yüzü olarak nitelenen ilaç kullanımı, doping, şike vb. uygulamalar üzerinde durulmaktadır. Yazarlar öncelikle norm ve sapma kavramlarından ne anladıklarını şu ifadelerle açık bir biçimde ortaya koyuyorlar. ‘Norm, insanların sosyal bir dünyada neyin kabul edilebilir neyin kabul edilemez olduğunu belirlemek için kullandıkları ortak bir beklentidir. Normlar, tüm sosyal dünyalarda mevcuttur ve insanların sapmayı belirlemek için kullandıkları ahlaki standartlar olarak hizmet ederler. Formal normlar, resmi kurallar veya yasalarken informal normlar, gelenekler veya bir kişinin sosyal bir dünyada nasıl düşünmesi, görünmesi ve davranması gerektiğine dair yazılı olmayan, paylaşılan anlayışlardır. Sapma, bir kişinin fikirleri, özellikleri veya eylemleri, başkaları tarafından bir toplumda normal kabul aralığının dışında kalıyor gibi algılandığında ortaya çıkar. Sporda sapmayı incelemenin dört nedenden dolayı zorlukları vardır. Birincisi, sporda sapmanın türleri ve nedenleri o kadar çok çeşitlidir ki tek bir kuram bunların hepsini açıklayamaz… İkincisi, sporda kabul edilen eylemler, toplumun diğer alanlarında sapkın olarak tanımlandığı gibi toplumda kabul edilen eylemler sporda sapkın olarak tanımlanabilir…Üçüncüsü, sporda sapma çoğunlukla normların reddedilmesinden ziyade normların sorgulanmadan kabul edilmesini içerir…Dördüncüsü, sporda antrenman ve performans artık bilim ve teknolojinin o kadar yeni biçimlerine dayanmaktadır ki, insanlar henüz sporcuların ve diğerlerinin spordaki eylemlerini yönlendirmek ve değerlendirmek için normlar geliştirmemişlerdir’ (s.216-218).
Çalışma içerisinde sporda sapmayı inceleyen üç kuramsal perspektiften örnekler sunulmaktadır. Bu noktada diğer bölümlerde olduğu gibi yine İşlevselci yaklaşım, Çatışmacı yaklaşım ile Etkileşimci ve eleştirel kuramların kullanımını görmekteyiz. Elit sporculuk zor bir sürecin sonucunda ortaya çıkan bir durumdur ve özellikle yıldız isimler üzerinde bu durumun yarattığı olumlu etki kadar olumsuzlukları da göz ardı etmemek gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kalırız. ‘Eşsiz ve sıra dışı olma duygusu belirli ortamlarda birçok üst düzey sporcuda olduğu gibi aşırı hale geldiğinde, gurur odaklı kibir, şişirilmiş bir dürüstlük ve güç duygusu ve kendini beğenmiş ve hatta küstahça iletişim kuran bir kamu kişiliği şeklini alabilir. Yunanlılar hubris kelimesini bu kendini beğenmişliğin ve beraberindeki topluluğun geri kalanından ayrı ve üstün olma duygusunun dışavurumunu tanımlamak için kullanmışlardır…Sporcular arasında hubrise yol açan dinamikler açıktır. Birincisi, sporcular sapkın aşırı uyumluluğu teşvik eden ve normalleştiren yollarla birbirlerine bağlanırlar. İkincisi, kolektif aşırı uyumluluk bir benzersizlik duygusu yaratır ve sporcuları topluluğun geri kalanından ayırırken aynı zamanda taraftarlarda saygı ve hayranlık uyandırır. Üçüncüsü, takım üyeliğiyle ilgili benzersiz deneyimler sporcuların bir hak görme duygusu hissetmelerine yol açar. Dördüncüsü, sporcular kendi spor kültürlerinin dışında kalan insanları kendilerini ve hayatlarını anlamaktan aciz ve bu nedenle ilgilerini veya bazı durumlarda saygılarını hak etmeyen kişiler olarak görürler’ (s.232).
Sporun endüstriyel bir görünüm alması ve teknolojinin devreye girmesiyle birlikte sporun yasa dışı halleri üzerinde daha farklı etmenlerin konuşulması söz konusu olmuştur. İşte tam bu noktada özellikle yasa dışı bahis uygulamalarının gerek taraftarlar nezdinde gerekse de sporcular tarafından kullanılması dikkat çekicidir. Giderek makineye dönüşen sporcular açısından sürekli olarak formda kalma hali beraberinde bir takım yasa dışı ilaçları ve benzer şekilde yasa dışı uygulamaları da getirebilmektedir. Bu durumun gençlere dönük olumsuz yanlarını ortadan kaldırabilmek için yapılan araştırmalarda ortaya çıkan beş bulguyu yazarlar şöyle belirtmektedirler: ‘1) şiddet içermeyen bir felsefeyi, 2) kendine ve başkalarına saygıyı, 3) zindeliğin ve kendini kontrol etmenin önemini, 4) fiziksel becerilere güveni ve 5) sorumluluk duygusunun önemini vurguladığında gençleri beladan uzak tutabileceği görülmektedir. Bu beş şey olmadığında, spora katılım nadiren gençleri beladan uzak tutacaktır. Onları tamamen sokaklardan çıkarmak yalnızca bir başlangıçtır’ (s.245).
Doping ve performans artırıcı ilaçlarla ilgili olarak Lance Armstrong örneği üzerinden bilgilendirme yoluna gidilmektedir. Doping konusunda yıllar önce Ege Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesindeki Spor Sosyolojisi dersinde sınıftaki öğrencilerime doping kullanımı ile ilgili sorduğum soruya verilen yanıtları bir kez daha bu vesile ile hatırlamış oldum. Aralarında milli sporcuların da bulunduğu öğrencilerin neredeyse tamamı sonuçlarını bilmelerine karşın doping yapmayı normal kabul ettiklerini belirtmişlerdi. ‘Brissonneau’nun beş aşamalı profesyonel spor kariyeri modeli, yapılandırmacı bir yaklaşıma dayanır ve dopingi yüksek performans sporlarında artık var olan talepler ve beklentiler ve sporcuların onları karşılamak için açıkça ‘normalin ötesinde’ antrenman yapma ihtiyacı ile bağlantılı olarak açıklar. Ortaya çıkan yorgunluk, ağrı ve yaralanmalar sporcuların bedenlerine zarar verir, bu nedenle performanslarını sürdürmek için özel tıbbi ve farmakolojik desteği ihtiyaç duyarlar. Bu süreçte ilaçların ve performans göstermelerini sağlayan diğer teknolojilerin kullanımı normalleştirilir. Başarılı olmak için ne gerekiyorsa yapmaya ve bu nedenle takımlarından kopmaktan kaçınmaya kararlı olanlar için performans artırıcı teknolojilerin kullanımı, kuralları ihlal ettiklerini bilmelerine rağmen çoğunlukla bir hile biçiminden ziyade antrenmanın ayrılmaz bir parçası olarak görülür. Bu zihniyet aynı zamanda sporcuların ağrıyı maskelemek ve sahada kalmak için kortizon gibi tehlikeli yasal ilaçları neden aldıklarını da açıklar. Mevcut dopingle mücadele politikalarının uygulanması yoluyla yürütülen dopingle savaş, sporcuların idrarının ve kanının test edilmesini ve daha yakın zamanda sporcuların hayatlarının araştırılmasını içerir. Bu sporcular testi yapanlardan bir adım önde olmaya çalıştıkları bir kedi-fare oyunu dinamiği yaratmıştır. Bu yaklaşım maliyetli olmasına ve çok etkili olmamasına rağmen sponsorların ve spor kurumlarının amaçlarına hizmet ettiği için kullanılmaya devam etmektedir’ (s.252-253).
Kitaptaki bölümleri tanıtmaya devam edeceğim.
Coakley, J& Pike, E. (2024) Spor Sosyolojisi Toplumda Spor: Sorunlar ve Çatışmalar, Çev. Funda Akcan, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Maç anlatımıyla gök kubbede hoş bir sadâ bırakan ve anılarımızda silinmeyecek sesiyle hatırlayacağımız Sabri Ugan’a Allahtan rahmet, ailesi ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Nurlar içinde yatsın.
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları - Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) - Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) - Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) - Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) - Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) - Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) - İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) - Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |
"Sporu olmasını istediğimiz şeye dönüştürmek için çalışmadığımız sürece öncelikle kendi şartlarına göre ve kendi amaçları doğrultusunda yapmamızı isteyenlerin çıkarlarını yansıtacaktır. Bu da bizi ilginç bir tercihle karşı karşıya bırakır: sporu olduğu gibi kabul eden tüketiciler olabiliriz ya da sporu insancıl ve sürdürülebilir kılmak için çalışan vatandaşlar olabiliriz"
Sınıf ilişkileri ve ticari sporlar arasındaki bağlantıda yine bu yazıdaki ilk sayfadaki işin ekonomik boyutu ile olan bağlantısına dönüş yapabilirsiniz. Top küçüldükçe sınıfsallığın arttığı gerçeği aklınızın bir tarafında bulunsun diyebilirim.
"Spor, aynı zamanda toplumsal cinsiyet ideolojisine meydan okumak ve değişiklikler yapmak için bir alandır; bu, toplumda sporu anlamaya çalışırken toplumsal cinsiyeti incelemeyi ilginç kılan bir gerçektir"
© Tüm hakları saklıdır.