10 Haziran 2025
FİFA kulüpler dünya kupası ile futbolun bu kez başka türlü bir biçimde tartışılması gerektiği günlerin içerisine girmiş bulunuyoruz. Bu noktada futbol maçlarının sayılarının giderek artmasının yanı sıra futbolcuların adeta birer makine gibi konumlandırılmış olması meselesi de tartışılmaya açık bir hususa dönüşmüş durumda. Ancak asıl üzerinde durmamız gereken noktanın çok daha farklı bir pencerenin açılarak gerçekleştirilebileceği kanaatindeyim. Ki bu noktada olay sadece futbol olmaktan çıkıp yıllar içerisinde eşitsizliğin normalleştirilmesiyle birlikte kulüplerin pozisyonlarında meydana gelen dönüşümle doğrudan alakalı. İşte tam bu noktada önce şampiyonlar ligi ile başlayan ve ardından UEFA uluslar ligi ile devam eden eşitsizlik olgusu takımlar arasındaki güç dengesinin geçmişte olmadığı kadar açılması ile sonuçlandı. Bir başka ifadeyle daha iyi anlamamız açısından ülkemiz takımlarından örnek vermenin belki de tam sırasıdır. Galatasaray’ın 2000 yılında önce UEFA şampiyonu ardından da Süper Kupa şampiyonu olmasının üzerinden tam çeyrek asır geçti ve aradan geçen yıllar içerisinde takımlarımızın şampiyonlar liginde çeyrek finali görme olanakları bile ortadan kalkmış durumda. UEFA kupasını kazanma ihtimali bile yirmi beş yıl önceye göre çok ama çok daha düşük bir orana sahip. Hatta UEFA’nın üçüncü kupası olarak nitelendirilen Konferans liginde bile şampiyonların bütçeleri ile diğer takımlar arasında büyük uçurumlar söz konusu.
Son şampiyonlar ligi finalindeki Paris Saint Germen takımının üstelik bir İtalyan takımı olan İnter’i 5-0 gibi bir skorla mağlup etmesinin ötesinde müthiş bir futbol şovunu ortaya koyması dikkat çekiciydi. Aynı ekip FİFA kulüpler dünya kupasında da kaldığı yerden üstelik bu kez öğlen güneşinin tam tepede olduğu saatlerde bir başka önemli takım olan Athletico Madrid’i 4-0 ile güle oynaya geçmeyi başardı. Özellikle bu iki karşılaşma skorun belirsizliği meselesinin artık sadece bir klişe olduğu gerçeğini anlamamız gerektiği hususunu bana bir kez daha hatırlatmış oldu diyebilirim. Yaşanan sürecin hız kazanmasının sadece futbola ilişkin olmadığını bu durumun aynı zamanda içinden geçmekte olduğumuz küreselleşme denilen zaman ve mekanı fragmanlara ayıran kavramla doğrudan bağlantılı olduğunu da bir kez daha belirtmek durumundayım. Aşağıdaki satırları tam yirmi yıl önce doktora tezimde yazmıştım. ( Türkiye’de futbol ve ideoloji ilişkisi, 2005, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü)
İnsanların kişilik özelliklerinin kolaylıkla açığa çıkabildiği alanların birisi haline gelen futbol ve futbol karşılaşmaları, özellikle 1980’li yıllar sonrasında tüm dünyada gelişen küreselleşme ve yeni toplumsal hareketlerin de etkisi ile toplumsal yaşam üzerindeki etkisini arttırmıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde futbolun geçirdiği aşamalar incelendiğinde, bu büyülü oyunun her gittiği ülkenin insanları ile güçlü bağlar kurduğunu ve bu bağlarla yeniden yoğrulduğu görülmektedir. Futbol kadar birleştiriciliği yüksek bir spor dalının zaman içinde geçirdiği yolculukta savaşlar bile, onu durdurmayı başaramamıştır. İkinci Dünya Savaşı boyunca Kıta Avrupa’sında futbol karşılaşmaları oynanmaya devam etmiş ve savaşın yıkıcı yüzünden bunalan insanların sığınağı olmuştur.
Futbolun kolaylıkla her ortamda oynanabilir bir oyun olması ve içinde barındırdığı göstergelerin toplumsal hayat içinde taşıdığı anlamların çokluğu, futbolun evrensel bir referans haline gelmesini sağlamıştır. Futbol, tek bir çerçeveye sığdırılamayacak kadar kapsamlı bir spor dalıdır. Futbol olgusu oynanan maçın ötesinde anlamları bünyesinde taşımaktadır. Maçların oynandığı statlar, tıpkı kitlesel temsiliyetlerde yaşanmakta olduğu gibi kitlelerin anlam dünyalarında geçişkenliği sağlayabilen, Ehrenberg’in deyimiyle; ‘demokrasi ütopyasının ete kemiğe büründüğü yerlerdir’.
Futbol, günümüzde sadece var olan statükonun korunmasına katkı sağlamamakta fakat aynı zamanda yeni dönemin ekonomik değerlerinin geniş kitlelere ulaştırılması ve benimsetilmesinde de etkili bir ajan konumunda bulunmaktadır. Günümüzde futbol bir iletişim sistemi ve dili oluşturmanın yanı sıra beraberinde futbolla birlikte hareket eden bir takım mekanizma ve kurumları da yaratmaktadır. Bu çerçevede futbol tartışılır iken neo-liberal ekonomi anlayışının ve dünya görüşünün de meşrulaştırıldığı bir zeminden söz etmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Yeni futbol anlayışı ve düzenine getirilecek olan eleştiriler bir anlamda var olan ekonomik düzen ve politikalara getirilecek eleştiriler olarak da okunabilir, futbol üzerinden meşrulaştırılan değerlerle, sanayi-ekonomi üzerinden meşrulaştırılan değerlerin paralel olduğunu görebiliriz. Futbol ve futbol dünyası üzerinden yürütülen rekabet, başarı, mücadele etme, en iyiye ulaşma duygusu ve kazanma tutkusu ile kapitalist ekonomi arasında vazgeçilemez bir birliktelik söz konusudur.
Futbol, toplumsal yaşantımızda etkili olan müzik, sinema, sanat ve benzeri alanlarla birlikte tüketim ekonomisinin canlı tutulabilmesi amacı ile devrede tutulmaktadır. Var olan dünya sisteminin yeniden yapılandırılma sürecinde futbol, sayılan alanlardan daha fazla etkili olmaktadır. Futbol artık yalnızca bizim etrafımızda dönen bir oyun olma özelliğini yitirdi. Futbol, bugün reklam, Futbol, bugün sponsorlukların etrafında dolanıp duran, ruhunu Dr. Faust’un şeytanla olan pazarlığında olduğu gibi para için televizyona ve büyük markalara satan bir oyun oldu. Hiçbir ürünün futbol kadar satamayacağını düşünen kulüp yöneticileri ve sermayedarlar için futbol, kendi markalarının tüm dünyaya tanıtımında en etkili araç olarak metalaştırıldı. Artık futbol tüketim toplumumun en karlı alanlarından birisi. Bu sürecin en olumsuz tarafı ise futbolla hayatımız arasında kurduğumuz bağın, giderek daha fanatik ve toplumu daha çok kamplara bölen bir havaya bürünmesi. Artık tek hedefimiz mutlak surette kazanmak, başarılı olmak.
Futbol var olan güç ve iktidar ilişkilerinin sürdürülmesine katkıda bulunmakla kalmıyor aynı zamanda toplumsal kontrolü sağlamada da bir araç rolünü de üstleniyor. Futbolu bir anlamlar bütünü biçiminde düşündüğümüzde futbolun hayata benzediğini, hayatla olan bu birlikteliği dolayısıyla geniş kitlelere sonucun benzediğini, hayatla her şeyin olabileceği duygusu içerisinde, hayatın güzelliklerini sunduğunu görebiliriz. Futbol öylesine dolu dolu bir dünyayı içerisinde barındırabilmektedir ki futboldan uzaklaştığınız ölçüde aslında futbola biraz daha yakınlaşırsınız. Futbolun her türden yorumu kaldırabilen bir yapıya sahip olması, onun hem bölen hem de birleştiren bir spor dalı haline gelmesine yol açar/açmıştır. Bu açıdan futbol güç odaklarına geniş bir hareket serbestisi yaratmakta, kitlelerin hedefsizleştirilmesinde iktidarlarca kullanılabilmektedir.
Hayatlarımız her geçen yıl biraz daha fazla mekanikleş(tiril)irken bu sürecin çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirilmesinde futbolun payının daha fazla arttığı bir sürecin içerisinden geçmekteyiz. Bir taraftan teknolojinin iliklerimize kadar girdiği bir yaşantı öte yandan bütün bu olup bitenlerin yine teknolojik aygıtlar vasıtasıyla normalleştirildiği bir sürecin içerisinde yaşamaya çalışırken, futbol ve onun dolayımıyla ortaya çıkan pek çok unsur nefes almamızı sağlıyor. Tabii bu noktada hiçbir şeyin geçmişteki gibi bedava olmadığını ve yok yere bizim önümüze çıkartılmadığını da eklemeliyiz. Hayatlarımız başka bir yöne doğru evrilirken futbolun da bu noktada önemli bir işlevi yerine getirmekte olduğunu görmezden gelmemek durumundayız. İşte tam bu noktada ekonomik sermayenin tüm saldırılarına karşın sosyal sermayenin gücünü de göz ardı etmeyecek adımları atabilme şansımız hala mevcut. Ancak her geçen yıl izlediğimiz futbol dönüşürken bizler de dönüşüyoruz. Üst düzey kulüplerin sahipliklerinin belirli ellerde toplanması meselesi kadar dünyanın ekonomik olarak paylaşılma meselesi de yine bu alanda da kendisini fazlasıyla hissettirmeye devam ediyor/edecek.
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları - Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) - Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) - Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) - Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) - Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) - Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) - İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) - Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |
Almanya-Polonya sınırında Erkol’un sığındığı Relax Hotel, sınır dışı edilmenin olduğu kadar sığınmanın da göstergesidir. Öngörülemez dünyanın bireysel ve toplumsal katmanlarda yarattığı kırılganlıklarla baş etme yollarını arayan sanatçı sorar, “Neden ben? Bende bir arıza mı var?”
Sınır kavramı sistemin ürettiği savaşlar, krizler ve eşitsizliklerle hem ihlal edilip aşılabilen hem de acımasızca çizilip korunan bir iktidar aracı olarak karşımıza çıkar
“Kendini maruz bıraktığın imgelerin miktar ve niteliğini dikkatle ve bilerek seç. İmgelere maruz kalmak her zaman zehirler.”
© Tüm hakları saklıdır.