06 Mayıs 2025

O yüce gönüllü, güzel insan… Peki siz ne oluyorsunuz?..

Sırrı Süreyya Önder, “âkil, yüce gönüllü, iyi, doğru ve güzele inançlı, barış ve kardeşlik için hiç vazgeçmeden mücadeleci” idiyse, bir tek şu soruyu sorabilseniz de kendinize, razıyım: “O yaşasaydı da biz ölmüş olsaydık, Sırrı Süreyya bunları bizim için söyleyebilir miydi?”

Sırrı Süreyya Önder

Devletin zirvesinden veya adına, Sırrı Süreyya Önder için “ne güzel sözler” söylendi!

"Anadolu'nun bağrından çıkmış bir yüce gönüllüyü, bir âkil kişiyi, bir sohbet ehlini, bir dostu, bir güzel insanı kaybettik. İyi, güzel ve doğruya olan inancını hiç kaybetmedi. Terörsüz Türkiye yolunda barış ve kardeşlik için mücadeleden hiç vazgeçmedi. Mekânı cennet olsun.”

Bunlar MİT Başkanı, Cumhurbaşkanı’nın pek yakını İbrahim Kalın’ın mesajından: “Anadolu’nun bağrından… yüce gönüllü… âkil kişi… sohbet ehli… dost… güzel insan… iyi, güzel ve doğruya inançlı… barış ve kardeşlik için mücadeleci.”

Doğru ve güzel tanımlamış; o kadar ki “dostum” Sırrı Süreyya için on binlerce insanın mesajı, paylaşımları, sözleri, duygusu, törene ve cenazeye katılımı ile bütünleşmiş. Hatta kiminden daha iyi, daha kapsamlı!

Tamam da, bir de “özeleştiri” olurdu ki “Allan katında” yerini tam bulsun bu sözler. Mesela, “Biz bu yüce gönüllü, âkil, sohbet ehli, dost, güzel insanı, iyi, güzel ve doğruya inançlı, barış ve kardeşlik için mücadeleden hiç vazgeçmemiş Sırrı Süreyya’yı hapsettik, terörle, Kobani ile suçladık” gibi.

Ya da ne bileyim şöyle: “Biz bu yüce gönüllü, âkil, sohbet ehli, dost, güzel insanı, iyi, güzel ve doğruya inançlı, barış ve kardeşlik için mücadeleden hiç vazgeçmemiş Sırrı Süreyya’yı Gezi’de de gördük. Kendini en öne atmıştı. Oysa elimizde Gezi mahkumları, tutukluları, yeniden yeniden ısıtılan Gezi soruşturmaları, suçlamaları, dilimizde Gezi aşağılamaları, sürtükler, çürükler, çapulcular, nihayetinde Silivri’ler var. Hay Allah!”

Sırrı Süreyya çok özel, farklı bir insandı. Hatalarını, kimine ters gelen sözlerini hepimiz hayatımızda fazlasıyla oraya buraya serpebiliyoruz. Ama özünde, nihayetinde, İbrahim Kalın’ın “şimdi” dediği gibi, ondan çok daha fazlasıydı. Kalıngiller’den önce hapsedildiğinde de, Kalıngiller ve uzungiller hapsettiğinde de, “terör”le suçlanırken de, Gezi’de de, Suruç, Ankara Garı, Sur için içi yandığında da. Yani elinizi sıkmadan da önce, çok önce de.

Oysa şimdi Sırrı Süreyya’ya “hakkıyla” atfettiğiniz insani-vicdani değerler, hayatını karattığınız, hapsettiğiniz, canını yaktığınız, işinden ettiğiniz, ailesini yaraladığınız, aşağıladığınız nice insanda, nice gençte de öyle ya da böyle yok değil.

Böyle değerlere samimi saygınız varsa, yani “yüce gönüllülük, iyi, doğru ve güzele inanç, barış ve kardeşlik için bıkmadan mücadele etmek” sizin için gerçekten kıymetliyse, dönüp Silivri’ye ve başka yerlere de bakacaksınız. Suçlamalarınıza, aşağılamalarınıza, tehditlerinize, mahkemelerinize, mapusanelerinize, çektirdiğiniz acılara bir bakacaksınız.

Meydanda ölüme itilmiş bir çocuğun, Berkin’in annesini ahaliye yuhalatıp o anneyi bir de mahkum edip aynı Gezi’de Berkin’in yoldaşı olmuş Sırrı Süreyya’yı överken, “Allah bilir ya” ikiyüzlü olmayacaksınız!

Bakın mesela Sırrı Süreyya, o “âkil, yüce gönüllü, iyi, doğru ve güzele inançlı, barış ve kardeşlik için mücadeleden hiç vazgeçmeyen insan “Gezi’ye devlet şiddeti kurbanı” Berkin Elvan için ne demiş: “Berkin Elvan’ın katili siyasi iktidardır.” Kimdi ki iktidar?

Bakın mesela Hürriyet’te, siz o gazeteyi de ele geçirip çürütmeden önce, bundan tam 11 yıl önce Sırrı Süreyya ne yazmışı: “Siz sanırsınız ki ölenden hüküm kalkar! Ne gezer! Elinde bir somun ekmek, yüreğinde kuş gibi çırpınan aşkla evine koşarken vurup düşürdükleri çocuğun yalnız dirisini değil ölüsünü de düşman bellemişler. Hâlâ öfke kusuyorlar."

Devam edeyim, madem “dost”sunuz, madem “âkil, yüce gönüllü, iyi, doğru ve güzele inançlı, barış ve kardeşlik için mücadeleci” görüyorsunuz Sırrı Süreyya’yı, o devam etsin: “Biz acıya kesilirken, ‘Eminiz elbet!’ diye homurdanıyor muktedirler. Hem de utancın zerresi yok seslerinde. Gizli saklı konuşmuyorlar. Geldikleri yere kolay gelmemişler! Talan musluklarının başına geçinceye kadar neler çekmişler! Gençmiş, çocukmuş kıymeti yok gözlerinde; muhalifse eğer, suç kesin, hesabı da ölümlerden bir ölümdür.”

Bence bir daha okuyun: “Utancın zerresi yok… Talan musluklarının başı… Gençmiş, çocukmuş kıymeti yok gözlerinde… Muhalifse, suç kesin, hesabı ölümlerden bir ölüm!”

Sonra sanki bugünler, “19 Mart Çocukları” için, 22 yaşındaki Esila için de 11 yıl önceden söylemiş: “Oysa bu toprakların kanla yıkanmasına karşı da ‘hesab’ı yalnızca zulüm ve bankayla anımsayanlara karşı da tek şansı var; bir çocuk öfkesiyle diklenebilenler!”

“Yüce gönüllü, iyi, doğru ve güzele inançlı, barış ve kardeşlik için mücadeleci, âkil insan, o dost” tam da bugünün çocuklarını da kastetmiş işte: “Bu toprakların zulme karşı tek şansı, bir çocuk öfkesiyle diklenebilenler.”

Siz bu cümlenin “zulüm” kısmını benimsiyor, “çocuk öfkesiyle diklenebilen” çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek, LGBTi artı kimseyi, hatta sokaktaki hayvanların özgürlüğünü bile sevmiyor, nefret ediyor, kin de kusuyorsunuz. Ezadan ezaya, cezadan cezaya!

Sayın Kalın, ben ince ince sorayım: Sırrı Süreyya Önder, sizin ne güzel dediğiniz gibi, “âkil, yüce gönüllü, iyi, doğru ve güzele inançlı, barış ve kardeşlik için hiç vazgeçmeden mücadeleci” idiyse, siz, sizler ne oluyorsunuz?

“Telef”ten ana muhalefet liderine yumruğa, o partide seleften halefe yumruklara; onca eza çektirerek her yaştan insana; kibir, kin, nefret düzenine yaslanarak, onu besleyerek, azdırarak; huzurla, rahatlıkla, vicdanla, hakkaniyetle nasıl bir “yüce gönüllülük, âkillik, iyi, doğru ve güzellik, barış ve kardeşlik” muhakemeniz var acaba!

Bir tek şu soruyu sorabilseniz de kendinize, razıyım: “O yaşasaydı da biz ölmüş olsaydık, Sırrı Süreyya bunları bizim için söyleyebilir miydi?” 

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet'in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanısıra çekimlerinde bulundu.
 
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür), Edebi ve Edepsiz Beyoğlu (Literatür), Devrim Mutfağı (Bengi Başaran’la birlikte - Kafka) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.  

Yazarın Diğer Yazıları

Bir durayım hele!

İzninizle bir durmak istiyorum. Ne kadar sürer, bilmiyorum. Bu sürede tamir etmek istediğim çok şey var. Kimi sevdiğimin kalbinden, belki bedenimdeki kimi sinyale kadar. Aklımı da kalbimi de elbette. Neyi eksikse hepsinin, neyi aksaksa!

25 yıl önce, 25 yıl sonra… 50 yıl önce, 50 yıl sonra!

Belki hâlâ altı yaşımdayım… belki 17-18’im, belki yolculuğun sonlarındayım. Artık hayatta olmayan tüm öğretmenlere, kaybettiğimiz yol arkadaşlarımın hatırasına saygıyla, hayatta olanlara sevgiyle. Bilhassa da bu ülkenin bitmek tükenmez zorbalıklarına ve hoyratlıklarına da maruz bırakılarak hayatını kaybetmiş tüm çocuklara, gençlere…

Sizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi!

Tahakküm edene “doğal” gelen tahakkümün, tahakküm altında ezilene, hırpalanana, aşağılanana, hayatıyla oynanana, ruhu karartılana “doğal” gelmesi, “doğal olarak” insan tabiatına, aklına, kalbine aykırı!

"
"