Türk Dil Kurumu’nun dili onu “hayvanlar”a yakıştırıyor ama onda bile insanın suçu olduğu için, hayvana bile münasip düşmüyor anlaşılan.
"Telef olmak, telef etmek” bu devletin, 102 yaşındaki Cumhuriyet’in en yüksek makamından söylendi. Kamyon kasalarında, sürücü kazalarında “telef oldu” denirken, onların canına bile saygısızlık olan hayvanlar için değil; o makama aday olması muhtemel muhalefetten kişiler için.
Hadi sürücü kaza yapıyor; kendi hatasıyla, başkasının yanlışıyla, bazen kendi hayatını veya başkalarınınkini de yok ederek. O zaman zaten insan anında hayvanın önüne geçiyor! Ama bu “telef “kaza” değil, henüz hukuken bile kesilmemiş bir “ceza”nın anatomisi!
“Telef”in karşılıkları arasında “Bir hiç uğruna ölmek… Mahvetmek-mahvolmak, (hayvanı) yok etmek, öldürmek” var, değil mi? Muhalefetten birisi, partisinin ve üyelerinin de seçimiyle aday olacağını açıklamış, belki başkaları da olacak. Gözaltı, tutukluluk var ama henüz ortada bir mahkeme kararı yok, bu yargı ortamında bile henüz hüküm yok. Hatta diploma bile yargı konusu.
Fakat “cumhurbaşkanlığına heves ettiği için” ne olmuş? Telef olmuş, tarih olmuş! Başkaları heves ederse onlar da telef olacakmış. “Selef” olmak istersen “telef” olacaksın! Partili kullar da öylece izleyip alkışlıyor filan. Ancak tüm AKP seçmeni değil! Çünkü muhakemeden yoksunları tenzih ederim!.. Vicdan, muhakeme sahibi olan AKP seçmeni bile “Bu kadar da olmaz”larda. Kimse öyle “kasa”da değil; ister kamyon kasası, ister başka kasa.
“Yok artık” demenin bile zorlaşması, ne acı. Muhalif partilerin seçmenleri için zaten öyle de, AKP seçmeninin bir kısmı için de.
“Telef” bir iktidar politikası olunca, bir dolu polisin bir gence adeta linç eder gibi çullanması, başını taşa bastırması, hakaret etmesi de “olağan devlet politikası.” Sabahın köründe evlerden toplamalar da. Hiç mi içiniz acımıyor; bırakın makamı, unvanı; anne, baba olarak mı bile!
ABD’de “beyaz” polis, küfür kıyamet ve şiddetle bir “siyah”a aynı şeyi yaptığında “infial” ediyorsunuz, ettiniz en azından. Belki şimdi “Trump polisi” diye o da zor! İşte “Ak” şiddetin de “zencileri” var. “Telef oluyorlar, telef ediliyorlar, hedef oluyorlar!”
Fakat yine makam önemli değil de, insanın elindeki yargıyla, güvenlik gücüyle, kendi gücüyle, nefreti ve şiddetiyle bile, içi acır; kendileri “telef” derken kimi iktidara yakın hastanelerde bebeklerin öldürülmesine. İçi acır da, kelimelerini özenle seçer, yoğun bakımdaki engelli bir çocuğa tecavüz edilen bir ülkenin sorumlusuyken. İçi acır, din eğitimi verdiği varsayılan, “devlet kontrolündeki” bir kursta çocuklara tecavüz ediliyorsa. Yangınlarda çocuklar, depremlerde, ihmallerde, aile cinayetlerinde çocuklar yok oluyorsa. Binlerce çocuğun babası, annesi, kardeşi kayıpların arasında, ayıpların kurbanı, her yıl 2 bini “iş kazası” denen “iş kazası”nın katlettikleri; hiç mi içiniz acımıyor! Anneler, kardeşler, kızlar “kutsal aile” dediğinizin mensubu kocaların, eski kocaların, erkeklerin elinde can verirken de mi?
Bu ülkede, 23 yıldır sorumlu olduğunuz, sizin iktidarınızda doğmuş, büyümüş milyonlarca milyonlarca çocuk ve genç, daha iyi bir ülkede, geleceklerini görerek, inşa edebilerek yaşamaya “heves ediyor.” Milyonlarca kadın, başı açık ya da örtülü, daha huzurlu, güvenli, mutlu olmaya “heves ediyor.” Milyonlarca çalışan, işsiz, emekli geçinebilmeye, evini, ailesini, hayatını huzurlu ve güler yüzlü kılmaya “heves ediyor.” İnsanlar çoluk çocuk adalete, hakkaniyete, özgür ve haysiyetli bir hayata “heves ediyor.”
Sizin tabirinizdeki “heves” bir yana, hak ediyorlar. Bu hakkı ellerinden, hayallerinden, umutlarından, geleceklerinden, bugünlerinden alan, “hevesleri telef eden” bir iktidara, “telef”ten bahsetmek değil, ancak utanmak düşer!
Umur Talu kimdir?
Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.
Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.
Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.
Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.
İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.
Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.
Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.
Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet'in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanısıra çekimlerinde bulundu.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür), Edebi ve Edepsiz Beyoğlu (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
|