19 Nisan 2025

‘Değerli bir insan’ ama canına okuduk!

Sayın Memişoğlu, Sağlık Bakanı, Ankara! İster ancak öldükten sonra ya da ölüm kıyısına gelmişken bir şeyler söyleyin, bütün bu insanlar “değerli.” Siz değersizleştirmek, ufalamak, toz haline getirmek istediğinizde de...

Sırrı Süreyya Önder

Sağlık Bakanı, belki “değerli” bir doktordur, diyor ki: “Sırrı Süreyya Önder, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bizzat takip ettiği değerli bir insan.”

Öyledir tabii…

O yüzden, Adıyaman’da TİP kurucusu ve il başkanı olmuş bir babanın oğlu, o iş bu iş derken, hasbelkader girdiği devlet işletmesinden kovulmuştu.

O yüzden, “Beynelmilel”le bir gün Enternasyonal’i dinlettiği 12 Eylül darbesinin 12 yıl hapsine ve işkencelerine maruz bırakılmıştı.

O yüzden, yukarıdakiler AKP döneminden önceyken, bu iktidar sırasında, 2013’teki Nevruz konuşmasından ötürü 2018’de 43 ay hapse mahkum olmuştu.

O yüzden, Suruç’ta “Kobani’ye barış” için toplanmış insanların, Ankara Garı’nda “barış” isteyenlerin katledildiği ülkede Kobani yüzünden milletvekilliğine yargı yoluyla saldırıldı.

O yüzden zaten “Gezi”deydi, o yüzden çocuk Berkin’in, onca gencin ölümüne devlet şiddetiyle vurulmuş darbeler arasında, şimdi “takip ettiğiniz” kalbi polis gazına maruz bırakılmıştı. O yüzden, yine “Gezi” kiniyle Kavala, Atalay, Mater, Kahraman, Özerden’in ömürlerinin hapisle çalındığı bir ülkede yaşıyor. O yüzden, “değerli bir insan”ın eski genel başkanı, sırf “seni başkan yaptırmayacağız” dediği için “değersiz”leştirilmek istenip kin ve nefret mahkumu yıllardır.

Bu ülkede “değerli bir insan”ların başına gelenlerde süreklilik var zaten. Nazım Hikmet “değerli bir insan”dı, şimdi de öyle; yıllarca hapis ve sonra sürgüne katlanmak zorundaydı. Sabahattin Ali “değerli bir insan” olduğu için öldür(t)üldü. Behice Boran, Pertev Naili Boratav ve diğerleri “değerli bir insan” olarak iki partinin ortak kararıyla üniversiteden atıldı. Onca hapis, onca işkence “değerli bir insan”lar için oldu. Deniz Gezmiş ve arkadaşları “değerli bir insan” olarak asıldı. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Cavit Orhan Tütengil ve diğerleri “değerli bir insan” olarak öldürülmüşlerdi.

“Değerli bir insan”ları başka türlü takip ettiniz hep. Sizden önce de öyle oluyordu elbette, canlar da alınıyordu; ama siz “değerli” her şeyin, insanların, toprağın, ağaçların, kıyıların, hayvanların, bizzat hayatın canına ot tıkarken, “değerli bir insan”ların da canına okudunuz! Şöhreti olsun olmasın… okuyorsunuz da!

Şimdi, evet çok kritik bir insani durum ve vicdani-insani duygularınız varsa, tabii ki olsun. Ama mesele Sırrı Süreyya’nın ölümün kıyışana gelmiş olması kadar, son günlerde Bahçeli’nin, Erdoğan’ın “elini sıkan değerli bir insan” olması değil mi? Şimdi mi sizin için “değerli bir insan?”

“Barış için” uğraşıyor diyeyse, daha önce de öyleydi. Hapsedilirken de. “Barış” diyenler Ankara’da, Suruç’ta katledilirken de. Demirtaş hapsedilirken de. Gezi’den intikam lavlarınız yıllardır akıp dururken de. Adı “barış imzacıları” olan onca akademisyen, intihar dahil, ömürlerinden ve hayatlarından, işlerinden ve hayallerinden edilirken de.

Sizin için “değerli insan” kriteri ne ki! Sizin dışınızda, size karşı, biat etmeyen, el sıkmamış olan, itiraz edenler “değersiz bir insan” ve onların kişiliklerinin, fikirlerinin, umutlarının hiçbir değeri yok. Hayatlarının da.

 “Öteki” isen iktidar ve hempaları nezdinde, aşağılanabilirsin, horlanabilirsin, hırpalanabilirsin, işin ve hayatın gasp edilebilir. Direnen işçiysen de, Samandağ’da topraklarına el konmak istenen ve “halk çocuğu” jandarmalarca yerlerde sürüklenen köylüysen de, Karadeniz’de HES rantçılarına karşı çıktığı için devlet gücüyle saldırılan “başörtülü” teyze ya da “gazla” ölüme yollanan Metin Lokumcu isen de, 12 yaşında 13 polis mermisiyle delik deşik edilen Uğur Kaymaz isen de, direnen kadın, direnen öğrenci, “farklı” öğretmen isen de, LGBTİ artı bir insansan da, İstanbul Sözleşmesi yok edilerek erkek şiddetine açık çek yazılan kadınlar isen de, devlet şiddetinde ölüme gönderilmiş Berkin’in meydanlarda yuhalatılıp bir de şimdi mahkum ettirilen annesi isen de.

Sayın Memişoğlu, Sağlık Bakanı, Ankara! İster takip edin ister etmeyin, ister ancak öldükten sonra ya da ölüm kıyısına gelmişken bir şeyler söyleyin, bütün bu insanlar “değerli.” Siz değersizleştirmek, ufalamak, toz haline getirmek istediğinizde ya da en tepelerden aşağılandıklarında, tehdit edildiklerinde, ya da kin ve nefret yargılarıyla hayatları çalınırken de.

Bakan Bey “değerli bir insan” demeci sırasında, bir an önce iyileşmesini dilediğim “gülen yüzlü dost” Sırrı Süreyya için elbette iyi niyetli bir umutla diyor ki: “Şimdiye kadar büyük bir direnç gösterdi.”

Mesele o, biliyor musunuz! Sırrı Süreyya şimdi ölüme direnç gösteriyor… Yukarıda andığım, anmadığım, çocuk, genç, kadın, erkek, yaşlı, ünlü, ünsüz “değerli bir insan”lar da, değerli bir hayatta kalmak, mutlu ve huzurlu olmak, adalet, hak ve özgürlük  ve bunun herkesi, toplumu kapsayabilmesi için “büyük bir direnç gösteriyor”du.

Çünkü insani, vicdani, hakkaniyetli, adaletli olmayana öyle ya da böyle direnç gösteren her “değerli bir insan” esasında daha da değerlidir! Onlar olmasa tarih boyunca ve dünyanın her yerinde; baskı, zulüm, kırım, kıyım, kıyam, kibir, kin, nefret, şiddet üstatları insanlığımızı unuttururdu.

Kuşak kuşak unutmuyoruz, unutmayacağız işte!   

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet'in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanısıra çekimlerinde bulundu.
 
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür), Edebi ve Edepsiz Beyoğlu (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.  

Yazarın Diğer Yazıları

Bir durayım hele!

İzninizle bir durmak istiyorum. Ne kadar sürer, bilmiyorum. Bu sürede tamir etmek istediğim çok şey var. Kimi sevdiğimin kalbinden, belki bedenimdeki kimi sinyale kadar. Aklımı da kalbimi de elbette. Neyi eksikse hepsinin, neyi aksaksa!

25 yıl önce, 25 yıl sonra… 50 yıl önce, 50 yıl sonra!

Belki hâlâ altı yaşımdayım… belki 17-18’im, belki yolculuğun sonlarındayım. Artık hayatta olmayan tüm öğretmenlere, kaybettiğimiz yol arkadaşlarımın hatırasına saygıyla, hayatta olanlara sevgiyle. Bilhassa da bu ülkenin bitmek tükenmez zorbalıklarına ve hoyratlıklarına da maruz bırakılarak hayatını kaybetmiş tüm çocuklara, gençlere…

Sizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi!

Tahakküm edene “doğal” gelen tahakkümün, tahakküm altında ezilene, hırpalanana, aşağılanana, hayatıyla oynanana, ruhu karartılana “doğal” gelmesi, “doğal olarak” insan tabiatına, aklına, kalbine aykırı!

"
"