30 Mayıs 2025

Buyurun Tayyip Erdoğan Meydanı’na

Bazen düşünüyorum da gazetecisinden, akademisyeninden, hukukçusundan, aktivistinden; bu gözümüze gelen tüm ‘düşünce insanlarının’ yarattığı ortama ne ad veririm diye… Ben hiç düşünmeden ‘Tayyip Erdoğan Meydanı’ diyorum… Olması istenenler olacak, onu biliyoruz. Peki biz okur-yazar tayfa, biz ne yaparız; biraz konuşur sonra susar mıyız? Temiz kalmayı nasıl başarırız? Yoksa bir aşamada tası tarağı toplar kaçar mıyız?

Türkiye’de temiz kalarak yazı yazmak, görüş bildirmek her gün biraz daha zorlaşıyor.
Temiz kalmak deyince yanlış anlaşılmasın, elbette bu işler sadece direkt para al-ver işiyle yürümüyor!
Zihnen temiz kalmak için her şeyden önce çıkar kovalamıyor olmak gerekiyor.
Bugünün dünyasında da bulması çok zor.
Misal; ‘muhalif’ birçok tanınmış isim şimdiden bir sonraki dönemin milletvekilliği hayalini kuruyor.
Bugünlerin, o günlerin listesini oluşturacağına dair bir inanç var besbelli.
Bir ‘dava kardeşliği’ havası, anladınız siz onu…
Söylemler, yorumlar, hassasiyetler gazetecilik, yorumculuk ölçütünden çıkıp CHP kurmaylarıyla boy ölçüşüyor.
İnsan takip ederken vallahi o kişiler adına utanıyor.
Kardeşim bu kadar da belli edilmez hayaller, niyetler, hevesler, arzular; her kişinin de kendi içinde bir ağırlığı olmalı diyorsun…

Şimdi ben senin yazdığını okurken, konuştuğunu dinlerken, paylaştığına bakarken kaç süzgeçten geçireceğim?
Hadi ben geçirmeye çalışayım da okur nasıl yapacak bu işi?
Bir yanıyla da kendilerini gizleyemeyişlerini, diğerlerine nazaran daha az tehlikeli olarak mı adlandırman gerektiği konusunda düşünürken buluyorsun kendini.
Çünkü malum, bunlar katman katman, çeşit çeşit.

Diğer yandan manipülatif muhalifler var mesela, en kafa karıştırıcılar da belki onlar! Aniden hop bir lafı ortaya atıyor, tartıştırıyorlar tüm ülkeyi. Genellikle de şahane köpürtülecek konular oluyor bunlar, tipik Tayyip Erdoğan taktiği!
Bu arkadaşlara bir bakıyorsun misal, İletişim Başkanlığı tarafından Suriye’ye götürülüyor ama diğer yandan bakıyorsun en azılı hükümet karşıtları da yine aynı kişiler gibi görünüyor, biliniyor.
Ara ara muhalif kesimleri kızdıracak açıklamalar da yapıp muazzam şekilde gündemler yaratıyorlar.
Başarılılar mı? Bence çok. Ama hangi alanda derseniz, adını koymakta zorlanırım!
Diğer yanda, olanı görmezden gelip ısrarla olmayanı iddia edenler var.
Veya bir dağı görmezden gelip fareyi devleştirenler!
Bir de akşam yayınlarında gündem olan olayların ‘esasını’ anlatanlar var…
Onlar da genelde bir bilirkişi silüetinde, ‘içeriden konuşan’ havasında… Aslında takip edersen sürekli yalanlandıklarını fark ediyorsun.
Yalanlamayı takip etmesen de adamın-kadının alenen açıktan havuz bulandırdığını görüyorsun.
Ama sürekli tetikte olacaksın, kim neyi neden yapıyor ona bakacaksın.
Hangi haber nerden sızmış, kim yayınmamış bileceksin.

Bu arada düşünce dünyası adına zayıflayan zihninle, tahlil yeteneğinin zora girmesiyle sık sık manipüle edilmişken, aldanmışken, yanılmışken bulacaksın kendini elbette!
Bu ‘hazırlanmış’ ortamın esas hedefi de belki bu!
Bırak yazar olmayı okur olmak için bile taş gibi sağlam bir zihin, dalgalanmayacak bir psikoloji, yanında da azımsanmayacak bir kişilik lazım memlekette!

Sürekli dezenformasyon pompalayanları, sürekli ‘yakında olacakları’ kâhin edasıyla adeta devletin en derinlerinden haber almışçasına ortaya koyanları da ekleyince -ki bazen kehanetleri de çıkıyor, çıkmıyor değil- işler iyice bulanıyor...

Bazen düşünüyorum bu ortama bir isim vermek gerekse… Gazetecisinden, akademisyeninden, hukukçusundan, aktivistinden bu gözümüze gelen tüm ‘düşünce insanlarının’ yarattığı ortama ne ad veririm diye…
Ben sanıyorum hiç düşünmeden ‘Tayyip Erdoğan Meydanı’ diyorum…
Şimdi ne tartışılıyor, misal Anayasa tartışılıyor, CHP kurultayı tartışılıyor, Kılıçdaroğlu tartışılıyor, İmamoğlu konusu unutulmak üzere…
Demirtaş "ha çıktı, ha çıkacak" yayınları yapılıyor, henüz düzenlemesi bile yok.
Olması istenenler olacak, onu biliyoruz. Türkiye son dönemde hepimize bunu gösterdi.
Gerekirse beyazları siyah kılar, yine de olması isteneni yapar bir ülke artık burası.

Peki biz okur-yazar tayfa, biz ne yaparız; biraz konuşur sonra susar mıyız?
Temiz kalmayı nasıl başarırız?
Yoksa bir aşamada tası tarağı toplar kaçar mıyız?
Veya birilerine yanaşıp onların gölgelerini -biraz da kendi çıkarımız için- savunarak mı yaşarız?
Sahi biz kimiz ve kimin çıkarına hizmet etmekteyiz?
Gündeme bakınca ne görüyoruz?
Karşıtı olduğumuz sistemce bile isteyerek güdülüyor muyuz?
Biraz düşünmekte fayda var!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kemal Bey’e parti mi dizayn ettiriliyor?

Ortada bir umut olmasa, her şey geçen yıllarda Kemal Bey’in mümkün kıldığı kadar umutsuz olsa, kimsenin CHP’ye veya İmamoğlu’na dokunacağı yoktu! CHP’li olmamama rağmen, Kılıçdaroğlu’nun CHP’de ‘umut vaat eden’ ekibin üzerine çökme çabasını protesto etmeye hazır hissediyorum kendimi. Kim bilir gönülden partili olanlar ne durumda…

‘3. Dünya Savaşı neden çıktı’ diye sorulduğunda ‘Çünkü tanrı emretti’ mi denecek?

Ancak cahil ve gelişmemiş toplumlarda insanlar aslında kendi iktidarları için dini öne sürerek kutsal kitap adına savaşabilir, kan dökebilir denmiyor muydu? Peki şimdi bunu yapan İsrail ve Amerika olunca, dünyanın geri kalanı ne diyecek, ne yapacak?

Özgür Özel’e hangi aşamada övgüler düzebiliriz?

Genelde bir yeri tutarken diğerini yıkmasıyla ünlüdür CHP liderleri. Misal Atatürkçüleri tutarken özgürlükçüleri kaybederler… Bu defa pek öyle olmuyor gibi… CHP’nin kemikleşmiş imajı, erkek egemen ve kendinden başka birçok şeye düşman oluşudur, Özel benim özelimde bu algıyı yıkmaya yelteniyor… Ama ben yine de içimde dönüp duran ‘övgü’ yazısını bir süre daha yazmayacağım. Çünkü…

"
"