20 Haziran 2025

‘3. Dünya Savaşı neden çıktı’ diye sorulduğunda ‘Çünkü tanrı emretti’ mi denecek?

Ancak cahil ve gelişmemiş toplumlarda insanlar aslında kendi iktidarları için dini öne sürerek kutsal kitap adına savaşabilir, kan dökebilir denmiyor muydu? Peki şimdi bunu yapan İsrail ve Amerika olunca, dünyanın geri kalanı ne diyecek, ne yapacak?

‘3. Dünya Savaşı neden çıktı’ diye sorulduğunda ‘Çünkü tanrı emretti’ mi denecek?

Tarih, içinde insanı barındırdığı hâliyle tekerrüre mahkûm maalesef.
Modernite, çağ değişimi, insanın evrim sürecinin devamı, gelişim, teknoloji ve beraberinde gelen bilgiye ulaşımın kolaylığı gibi unsurlar da, hayrettir ki bu tekerrür işini önleyemiyor, değiştiremiyor.

İnsan günün iktidarlarınca yine ve yine aynı yerlerden yakalanıp, aynı tuzağa defalarca düşüp her seferinde kendini kullanıma açıyor.

Tarihe baktığımızda yaşanmış vahşeti, dökülmüş kanı toplumların zihinsel veya algısal geriliğinden, bilgisizlikten ve cehaletten sebep gibi yorumlamaya meylimiz  olsa da 2025 yılında, yapay zekâların, insansı robotların, klonlamaların, yapay organların mevcut olduğu bir yaşam düzleminde ‘Allah’ veya ‘Mesih’ adına savaşma fikri öne sürülerek; savaşı makul karşılaması, hatta bir mecburiyet gibi savunması, neferi olması yolunda  toplumları ikna etme siyaseti yapılıyor, yapılabiliyor.

Bu taktiklerin hâlâ ve birçok toplum üzerinde çalışıyor olması insanı hayrete düşürüyor. Artık bunun sadece Ortadoğu’daki  siyasal İslamcı rejimlerce değil de Amerika’da Hristiyanlığa inananlar eliyle de yapıldığına tanık oluyoruz.

Elbette bize de boşuna ‘küçük Amerika’ demiyorlar.

Modernite ve serbest yaşamın sadece bazı şehirlerle sınırlandırılması, görüntüde farklı bir yapı ama altında işleyen, oynanmaya müsait bir inanç sistemiyle, yeri geldiğinde inancı ve milliyetçi duyguları, bayrağı da kullanarak tüm sesleri bastırma, destekçi yaratma yöntemlerini ve bu uğurda tüm tuşlara basmakta sınır tanımama siyasetini kimin kimden aldığı, kopyaladığı ve uyguladığı tartışılır!

Bunun sebebi sadece siyasi biat mekanizması da değil kuşkusuz, aynı şekilde aynı metotlar kullanılarak ‘güdülen’, bu güdülüşe asla uyanamayan ve dur diyemeyen halklar oluşumuz aslında!

Bakınız ABD Başkanı Trump’ı o kadar uzun yıllardır tanıyoruz ki, kendisi başkan olmanın çok daha öncesinde bir magazin figürü aynı zamanda.
Adeta skandallarla ünlenmiş biri.
Trump, arsız sayılabilecek yaşam tarzının, ahlaksız olarak tanımlanabilecek insani ilişkilerin ve doymayan  iştahın da bir sembolü.

'Yedi günah’ diyorlar ya Hristiyanlar, işte Trump o yedi günahın da beden bulmuş hâli gibi.
İşini yürütmek, kazanması gerekeni kazanmak için hiçbir yolu kullanmaktan çekinmeyecek biri.

Yani bu adamın hayatını incelediğinizde herhangi bir inançla, kitapla veya spiritüel bir konuyla işi olabilir mi dersiniz!
Zaten işler de asla öyle gerçekten inanca ihtiyaç duyacak şekilde yürümüyor!

Trump’ın seçim süreci ve seçildikten sonra sıklıkla dile getirdiği “yeniden Hristiyanlığı yücelteceğiz, kiliselerin önemini arttıracağız” söylemleri son günlerde İran-İsrail savaşıyla daha farklı bir hâle dönüşmüş bulunmakta.

Trump bir gün çıkıp açıkça “biz bu savaşı destekleyeceğiz, çünkü dinimiz bunu emrediyor” diyebilecek kadar ileri gidebilecek mi onu bilemiyorum -ki seçilmesi için verilen destekte alabildiğine ileri gidebilme potansiyelinin yüksek olmasının da rolü yadsınamaz.-

Ama hâlihazırda bunu bir miktar üstü örtülü biçimde önce Amerikan halkının zihninde sonra da tüm dünyanın gözleri önünde farklı şekillerde konuşmaya- tartışmaya açmış görünüyor.

Nasıl mı?
Hemen örnekleyelim…
Misal; Trump ABD’nin İsrail Büyükelçisi’nin kendisine gönderdiği bir SMS mesajını sosyal medya hesaplarından “Okumanızı öneririm” notuyla yayımladı. Özetle Trump’ın Tanrı tarafından korunduğunu, İsrail’le beraber yürüme şansının Trump’ın şahsına özel olarak Tanrı tarafından sunulduğunu ve bunun bir aşamada mutlaka Mesih İsa’dan Trump’ın birebir mesaj almasına varacağını, yani İsa’nın Trump’a görüneceğini anlatan bir mesaj. Mesajın alt metninde bayrak siyaseti ve milliyetçi duygular da mevcut.

Çok acayip değil mi?

Eş zamanlı olarak Cumhuriyetçi ABD Teksas Senatörü Ted Cruz, gazeteci Tucker Carlson’un programında “İsrail’i inancım gereği destekliyorum. İsrail’i kutsayanlar kutsanacak, lanetleyenler lanetlenecek diyor İncil. Bir Hristiyan olarak ben de buna inanıyorum” diyor.
İncil’e göre İsrail’e destek bir emirdir” diyor.

Oysa dünyanın siyasal İslam adına savaşan yönetimlere ve hareketlere ilişkin en büyük eleştirisi neydi, cehalet!
Ancak cahil ve gelişmemiş toplumlarda insanlar aslında kendi iktidarları için dini öne sürerek kutsal kitap adına savaşabilir, kan dökebilir denmiyor muydu?
Peki şimdi bunu yapan İsrail ve Amerika olunca, dünyanın geri kalanı ne diyecek, ne yapacak?
Bu ülke vatandaşlarına vize zorluğu mu yaşatılacak mesela? Veya ticari ambargo mu uygulanacak. Hepsini geçtim, ülkesel statü ve itibar kaybına mı uğratacaklar bu ülkeleri?

Hiç sanmıyorum!

Çünkü bu ‘sistem’ her zaman beyaz ve güçlü olandan yana pozisyon almasıyla ünlü. Amerika eliyle girilip karıştırılmış, savaştırılmış ve sefaletle baş başa bırakılmış ülkeleri alt alta yazın lütfen.

Güncel kıyamet bilançosunu da ekleyin!
Filistin yok oldu, sırada İran var…
Yine milyonlarca mülteciye, açlık, sefalet, acı ve ölüme tanık olacağız. Onunla da işleri bittiğinde iyice şeytanlaşmış bu liderlerin komutanlığında “vaat edilmiş topraklar” gerekçesiyle, din, inanç ve Tanrı diyerek “Türkiye’ye ye de sıra gelebilir” diyorlar.

Neden olmasın, bunun önünde bir engel göremiyorum!
NATO üyesiyiz bu mümkün değil” diyenlere de “Muhataplarının bir statüyü düşürmekte çok da zorlanacağını düşünmüyorum” diye cevap verilebilir bence.

O yüzdendir aslında mültecilere nefret kusmak yerine savaşı kutsayanlara, buna yeltenenlere yönelip tüm dünya insanları birleşmelidir, diyoruz yıllardır.

Ama nafile, yüzyıllardır uyanamamış insandan söz ediyoruz sonuçta!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kemal Bey’e parti mi dizayn ettiriliyor?

Ortada bir umut olmasa, her şey geçen yıllarda Kemal Bey’in mümkün kıldığı kadar umutsuz olsa, kimsenin CHP’ye veya İmamoğlu’na dokunacağı yoktu! CHP’li olmamama rağmen, Kılıçdaroğlu’nun CHP’de ‘umut vaat eden’ ekibin üzerine çökme çabasını protesto etmeye hazır hissediyorum kendimi. Kim bilir gönülden partili olanlar ne durumda…

Özgür Özel’e hangi aşamada övgüler düzebiliriz?

Genelde bir yeri tutarken diğerini yıkmasıyla ünlüdür CHP liderleri. Misal Atatürkçüleri tutarken özgürlükçüleri kaybederler… Bu defa pek öyle olmuyor gibi… CHP’nin kemikleşmiş imajı, erkek egemen ve kendinden başka birçok şeye düşman oluşudur, Özel benim özelimde bu algıyı yıkmaya yelteniyor… Ama ben yine de içimde dönüp duran ‘övgü’ yazısını bir süre daha yazmayacağım. Çünkü…

Buyurun Tayyip Erdoğan Meydanı’na

Bazen düşünüyorum da gazetecisinden, akademisyeninden, hukukçusundan, aktivistinden; bu gözümüze gelen tüm ‘düşünce insanlarının’ yarattığı ortama ne ad veririm diye… Ben hiç düşünmeden ‘Tayyip Erdoğan Meydanı’ diyorum… Olması istenenler olacak, onu biliyoruz. Peki biz okur-yazar tayfa, biz ne yaparız; biraz konuşur sonra susar mıyız? Temiz kalmayı nasıl başarırız? Yoksa bir aşamada tası tarağı toplar kaçar mıyız?

"
"