22 Haziran 2025
Zülfü Livaneli ve Türkan Şoray
Ne kadar sürdüğünü artık hatırlayamadığım pandeminin (o büyük salgın) ardından bir de 6 Şubat depremi olduğunda ilk müzik susmuştu, belki de en çok ihtiyacımız olduğu sırada...
Bodrum’da dördüncü kez düzenlenen Akdeniz Edebiyat Günleri açılışında sevgili Pınar Seli’yi sahnede ‘Güneş Topla Benim İçin’ şarkısını söylerken dinlediğimde, müziğin sustuğu günlerdeki konuşmalarımız geldi aklıma.
Siz de yapar mısınız?
Umutların arasından güneş topladığınız hiç oldu mu?
Felaketin birkaç ay sonrasında birlikte ‘Bir şarkı, bir şiir gibi’ adını verdiğimiz bir program deneyimleyerek, müziğin sesini yeniden açmış ve acılarla baş edebilmenin bir yolunun da şiirler, şarkılar yani müzik, edebiyat ve sanat olduğunu anlatmaya cüret etmiştik.
Bodrum, insanlığın hala ders almadığını görebildiğimiz savaş felaketinin tam tam sesleri arasında sanatın iyileştirici gücü masalını gerçeğe dönüştürmeye, bize o güçle yarattığı meformik kubbenin altında sığınak olmaya devam ediyor.
Mesela, henüz biten 9. Uluslararası Bodrum Caz Festivali, henüz başlayan ve beşinci kez sanatseverleri sanatçılarla bir araya getiren; sanat üretimini yerinde ziyaretçilerle buluşturan ‘Bodrum Atölye Buluşmaları’ (BAB) yine çok özgün tarzıyla bu sığınağın en özel mekanları olarak öne çıkıyor.
Bu yıl bir deneyim olarak sunduğu ‘Bir Sanat Şehri Olarak Bodrum’ temalı panelde, Devrim Erbil, Tamer Levent gibi önemli sanat insanları ve Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı Burcu Öztürk Karabey’in konuşmalarını dinlerken; yirmi ikincisi düzenlenecek olan ‘Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’ kurucusu Eren Levendoğlu’nun oturumdaki varlığı, panelin temasındaki iddianın bir ispatıydı diye içimden geçmedi değil.
Böyle düşündüğümde; Gümüşlük Klasik Müzik Festivali ile neredeyse aynı yaşlarda olan Bodrum Bale Festivali, yaşı o kadar olmayan Bodrum Caz Festivali, Bodrum Atölye Buluşmaları, Akdeniz Edebiyat Günleri, Halikarnas İki Yaka Kültür Festivali, Bodrum Türk Filmleri Haftası, Halikarnas Balıkçısı; Dünya Merhaba Günü gibi Bodrum Sözlü Tarih Çalışmaları gibi Bodrum’un adıyla anılan etkinlikleri, panelin işlediği konuya bir yanıt olabilecek bir perspektif sunuyor da denebilir.
Şu da bir gerçek ki dışarıdan bir gözle bakıldığında, aslında tüm eksikliklerine, yapılması gereken onca şeye ya da yanlış ve de doğru yapılanlar arasında birçok tartışmaya rağmen; neden Bodrum’un kültür ve sanatla anıldığını, neden bu ilişkinin ne kadar anlamlı olduğu konusunda adı geçen ya da geçmeyen etkinlikler epeyce örnek veriyor bize…
Dibeklihan, Zai, İnspera gibi kültür ve sanat merkezleri yanında büyüklü küçüklü birçok sergi, etkinlik deneyimiyle bu tecrübeye bir iddiayla katkı koyan; Merqezart, La Mer, Loft, Touch Sanat gibi lokasyonlar tartışmanın önemli diğer aktörleri olarak sanatı günlük hayatın bir parçası haline getirmek için sürekli bir alan yaratma ve bu alanı büyütme yolunda önemli adımlar atıyorlar.
Gümüşlük Akademisi’nin de Sanat Şehri Bodrum tartışmasında öncü ve ayrıcalıklı bir öneme sahip olduğunu ifade etmek gerekir. (Bakma şansınız varsa bu yılki etkinlik takvimleri harika.)
Bu yazımı Akdeniz Edebiyat Günleri söyleşi programı devam ettiği sırada kaleme alıyorum, çok geç olmadan da (fazlaca geç kaldım) vakitlice yer bulması için T24’e göndermem gerekiyor.
Bu yılki teması “Edebiyat ve Sinema” olan ve yakın zamandan kaybettiğimizin Filiz Akın anısına gerçekleşen Akdeniz Edebiyat Günleri’nin onur konuğu ise Türkan Şoray.
Yazımı daha da geciktirmemek için fazla detaya girmiyorum ancak, Muğla Büyükşehir ve Bodrum Belediyelerinin destekleri ve Livaneli Vakfı iş birliği ile gerçekleşen etkinliğin yaratıcısı Zülfü Livaneli’nin bir röportaja konu olan ve sanat konusundaki arayışlara ilham olması yanında tüm meramımı anlatabileceğim sözleriyle bitirmek istiyorum bu haftayı.
“Nâzım’ın o dilimize pelesenk olmuş dizelerindeki gibi, insan eli mağara duvarına ilk kez bizon çizdiğinden beri akan o ulu ırmak, dediğimiz şeydir sanat.
Daha doğrusu, kültür odur, hayat odur. Ve sanat onu anlatır, onun bir parçasıdır aynı zamanda. O ırmağa girip yıkanmak gerekiyor, onun içine karışmak, onunla birlikte akmak gerekiyor. Akıp giden o ırmağın içinde bir damla olmaya çalışmak gerekiyor. Öyle değerlidir ki o damla, öyle büyüktür ki; o damlanın içinde ırmağın bütün suyunun, binlerce yıldır akan onca suyun bütün özellikleri bulunur. Ve o damla, o ırmağın dışında var olamaz.
Mevlana’nın dizesiyle ‘Sen okyanusta bir damla değil, damladaki okyanussun…” *
Bu sözler üzerine bana söyleyecek tek şey kalıyor: Umutların arasından, güneş toplayanlara selam olsun.
Eyvallah.
Zülfü Livaneli Nehir Söyleşi kitabı, Zafer Köse.
Serdar Gündoğ kimdir?Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi. Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı. 2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor. |
Güçlünün güçsüze dayattığı şartların adını; adalet, demokrasi, özgürlük ve barış saydığı karanlık bir cephe aydınlığı yenmek üzere...
“Erdemli insan, sadece başkalarının kusuruna değil, kendi kusuruna da dikkat eder”
43 yıl önce, yani bugün... Muhtar İsmail, göçüp gitmiş bu dünyadan... Ölümün en sessiziyle, derin uykudayken, belki oğlu Salim'i belki de bizi, doyamadığı torunlarını düşlerken…
© Tüm hakları saklıdır.