15 Haziran 2025

Bir babalar günü öyküsü; Muhtar İsmail...

43 yıl önce, yani bugün... Muhtar İsmail, göçüp gitmiş bu dünyadan... Ölümün en sessiziyle, derin uykudayken, belki oğlu Salim'i belki de bizi, doyamadığı torunlarını düşlerken…

Torosların Uzun Yaylası/Pınarbaşı

Kış da değildi ama soğuktu, üşümüştüm yazın ortasında. Öyleydi bizim oralar, ne de olsa; Torosların uzun yaylasıydı memleket...

* * *

Dursun Ağa sürmüştü obasını, Erzurum’dan Kayseri’ye doğru. Dağları, bayırları, ovaları geride bıraka bıraka, zorla, çileyle yol alıyorlardı.

Moskof geliyordu arkalarından. Yıl 1876, 1877… 93 harbi dedikleri vakit...

Durak, askere gidecek yaşta değildi. İsyan etse de gavura,  Ağa babası, bırakmamıştı geride.

* * *

Elimde çantam yürüyordum, yeni inmiştim otobüsten. Hay canına yandığımın toprağı; mis gibi hasret, mis gibi özlem kokuyordu memleket...

* * *

Dursun Ağa, uzun yaylayı ikiye bölen Zamantı ırmağının kenarına geldiklerinde, gözlerini diktiği Şirvan Dağı ile mesafeli bir hizada hareketsiz durdu bir süre.

Babasını izlemeyi bir an bile bırakmayan genç Durak, kaç gün sürdüğünü artık hatırlamadığı bu zorunlu göçün bitmiş olmasını diledi içinden.

Lanet olası bir savaştan, yıkımdan ve kıyımdan kaçmış gelmişlerdi. Oba, bu güzelim yaylayı yurt edecekti kendine; Durak, burada evlenecek, çoluk çocuğuna burada isim verecekti.

İşte bu yazı;

O çocukların en küçüğüne adanmıştır...

* * *

Bahçeden girip kafamı kaldırdığım o an gördüklerim; ömrümün hiçbir anında, unutamadığım bir sahneye dönüşüvermişti.

Muhtar İsmail Gündoğ Evi

Taştan yapılmış birkaç basamaktan oluşan merdivenin hemen bitiminde, evin giriş kapısının bir başında; Dursun Ağa’nın torunu, Durak’ın oğlu, dedem İsmail Gündoğ vardı, Muhtar İsmail…

Babaannem,  hemen yanı başındaydı:

Ne gülmüştü yüzü beni görünce
Ne sevinmişti bana sarılınca
Ne sıvazlamıştı sırtımı dedem;
Koca adam olmuş bu Saide ‘ diyerek...

Evet, koca adam olmuştum, tam 14 yaşımdaydım. Yedi yıldır görmemiştim, bir dargın gidişten sonra memleket bildiğim toprakları.

Bir başkaydı bu yaşadığım, ne idüğü bilinmez bir ayrılığın, küskün bir gidişin barış elçisi gibi gönderilmiştim...

Ve işte,  ne çabucak teslim olmuştum sevgiye; bana sarılan kollar, yanağımı okşayan el, alnımı öpen dudakların ıslaklığında, sırılsıklam bir hasret vardı ki:

Bana, kardeşlerime, anama, hele babama; bir yanık özlemin gözyaşlarıyla dolu…

Amcam da ordaydı:  ‘Harçlığın var mı oğlum? dedi. Tabii ki de vardı. Koskoca CHP'nin, anlı  şanlı muhtarı, İsmail Gündoğ’un oğlu, beni baba ocağına harçlıksız mı gönderecekti.

Var’ dedim, sesimin tonuna gurur katarak...

Bir süre sonra, kocaman bir tepsi içinde, bir dünya yemek konunca önüme, ancak anlamıştım; Turhan amcam meğerse açlığın var mı? diye sormuştu.

Kimse aldırmasa da utanmıştım biraz önceki; içimde yaşadığım diklenmeden.

Ben açlığımı giderirken, kafamı her kaldırdığımda, gözlerini benden ayırmadan: ‘Ye oğlum ye’ diyen babaannemin; tek doyurmak istediğinin ben olmadığımı anlıyordum.

Çok güzel bir ay geçirmiştim doğduğum topraklarda.

Hala hatırımda, Dursun Ağa’nın torunu dedem, sekiz köşeli kasketiyle bir inerdi çarşıya doğru, sonra bir çalımla dönerdi ki  eve, peh peh !!

Sanırsın gelen;

Muhtar İsmail değil, Milli Şef!

Tüm mahalle ve ev ahalisi gördüğü yerde, esas duruşa geçerdi.

* * *

Sonra bir duyduk ki, küskün gidişin barış çocuğu, yani ben, gurbet denilen sancının bana kalan hisleriyle dolu dönüş yolcuğumdan bir ay kadar sonra;

Yani 43 yıl önce, yani bugün;

Muhtar İsmail, göçüp gitmiş bu dünyadan...

Ölümün en sessiziyle, derin uykudayken, belki oğlu Salim'i belki de bizi, doyamadığı torunlarını düşlerken…*

Eyvallah.


*Bu hafta, dedem, muhtar İsmail Gündoğ için yıllar önce kaleme aldığım yazımla, bir babalar günü yazısına yer vermek istedim.

Göçtükleri yerde, artık ‘muhacir’ olarak anılacak insanların öyküsü, gerçekte yıkımlardan, kıyımlardan kaçışın da (acılardan arındırılarak aktarılmış) bir öyküsüdür.

Etrafı savaşlarla çevrilmiş bir yurda, en güzel babalar günü dileği olsun:

Yurtta Barış Dünyada Barış’

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında, Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Yetmez ama ‘Sanata Evet’

“Üç devle savaşıyoruz Sancho: Adaletsizlik, Korku ve Cehalet!”

Bir sanatçı dokunuşu istiyor bu hava...

Güçlünün güçsüze dayattığı şartların adını; adalet, demokrasi, özgürlük ve barış saydığı karanlık bir cephe aydınlığı yenmek üzere...

Erdemli olmayı yüceltmek!

“Erdemli insan, sadece başkalarının kusuruna değil, kendi kusuruna da dikkat eder”

"
"