“Demokratikleşme adımları olmadan toplumsal barış nasıl mümkün olacak, mümkün olacak mı, hepsini göreceğiz. Ama ne olursa olsun barışabilmek güzel bir ihtimal.”
Dünyayı değiştiren nice günler ve yıllarla ilgili yazılı çizili ne varsa, az biraz fikri olan biri olarak; bugünler de ‘Türkiye’yi değiştiren günler’ diye anılacaktır ileride, bu da şüphesiz ve elbette bu değişimin bir iyileşmeye neden olmasını da yürekten diliyorum.
Ve o güne kadar, temkinli halimi en iyi yansıtan, yukarıda tırnak içine aldığım satırların sahibi ve izlenimlerini ‘Tarihi törenden notlar’ adıyla kaleme alan T24 yazarı Candan Yıldız gibi düşünüyorum.
Silahların yakıldığı barış ateşi daha tutuşmadan birkaç gün önce, özgün tasarımı ve mekanları ile Bodrum’un ilk ve tek Kültür ve Sanat Köyü Dibeklihan’da rahat koltuğuma serilmiş oyuncu ve sanat yönetmeni sevgili Tamer Levent’i dinliyordum.
Ona, sanat tarihçi ve küratör Prof. Dr. Kıymet Giray ve ressam Burak Erim eşlik ediyordu.
Bu üçlü, Orhan Kemal Meydanı etkinlik alanına konuşlanmış bizlere ‘sanata evet’ dedirtip durdular tüm akşam.

Adını Burak Erim’in ‘Düşlere Yolculuk / Sanata Evet’ sergisinden alan söyleşi, dinleyicisi ve sözcüleri arasında düşsel olmakla kalmayıp günlük yaşamın gerçekliğiyle bir buluşmaya dönüştükçe, o ana kadar anlayamadıklarımın peşine düştüm ben de biraz.
“SANATAEVET kavramını ilk kez 1981’de Ortadoğu savaşı sırasında kullanmaya başlamıştım.” diyor Tamer Levent bir yazısında.*
Tamer Levent’i dinleyip bir de üstüne okudukça sanatın, gerçekleştirilen ürünün dışında onun yaratılışında gösterilen titiz ve özenli felsefenin adı olarak anlıyor ve aynı zamanda bu tanımın bir yaşama felsefesi olarak kültürleşmesi gibi çok daha büyük bir şeyi tartışmamıza yol açtığını görüyorum.
O akşam duyduklarımla neredeyse birebir olan yazısında güne de ışık olsun diye altını çizdiğim bazı satırları paylaşıyorum:
“SANAT tabii ki insan için, kendini geliştirmesi, problemlerine çözüm bulması, yaşamı güzelleştirerek kendi kendini yönetebilir hale gelmesi için. Farkındalık için.
SANATAEVET ile insan yaşamının mutluluğu doğrultusunda çözümler üretilebilir.
İnsanlığın farklı kültürel değerlerinin; insan olmanın ortak paradigmaları yanında yaşamın çeşitliliği olarak anlaşılması; din, dil, ırk ve cins farklılıkları yüzünden savaşmak, birbirini öldürmek, cinayet işlemek yerine, farklı etkileşimler sağlayan iletişimler ile özgürlüklerin gelişmesine hizmet eden ortak kurallar geliştirilebilir.
SanataEvet demek salt tematik bir söylemden öte toplumsal bir gerçeklik olarak nasıl da elle tutulur şekilde anlatılmış değil mi?
Unutmadan Levent’in yazısındaki her satır, sanat kavramını daha anlaşılır kılarken sanki başka bir şey daha yapıyor:
“Sanat kavramının felsefi yönleri ile insan yaşamını; Etik, Estetik ve Adalet doğrultusunda geliştirmek, ancak engizisyon anlayışına ters düşebilir.”
Siz de bu satırları okuyunca, vakti zamanında aynı değirmenlere karşı mücadele vermiş tanıdık bir sesi kulağınızda işittiniz mi?
“Üç devle savaşıyoruz Sancho: Adaletsizlik, Korku ve Cehalet!”
Eyvallah.
https://www.azizmsanat.org/2016/10/27/bir-utopya-olarak-sanata-evet-tamer-levent/