24 Şubat 2019

Lagerfeld’in şişmanlarla ne alıp veremediği vardı?

Yere göğe konulamayan, topluma mal olmuş isimlere toz kondurmak istemeyiz ama onları hatasıyla sevabıyla değerlendirmek de gerek

Görsellik ve popüler kültürle yakın akrabalığından ötürü, ikonlar ve ilahlar moda dünyasından hiç eksik olmaz. 85 yaşında aramızdan ayrılan Karl Lagerfeld, ilahların ilahıydı. 36 yıl boyunca Fransa’nın en köklü moda evlerinden Chanel’in tasarımlarını yapması kadar, akıllara kazınan kişisel imajını yaratmasıyla da ilahlık mertebesine erişti. Atkuyruğu yaptığı bembeyaz saçları, simsiyah güneş gözlüklerinin arkasına gizlediği gözbebekleri, jilet gibi giyimleri Lagerfeld’i başlı başına bir popüler kültür figürü haline getirdi.

Yere göğe konulamayan, topluma mal olmuş isimlere toz kondurmak istemeyiz ama, en nihayetinde onlar da senin benim gibi insan… Bu yüzden onları hatasıyla sevabıyla değerlendirmemiz gerek kanımca.

2017’de açıklanan rakamlara göre, 9,6 trilyon dolarlık Chanel markasının her şeyiydi Lagerfeld. Chanel’in başına geçtiğinde, o yıllarda eski süksesini kaybetmiş olan markayı baştan yarattı. Başarıdan başarıya koştu koşmasına fakat bu maratonda çok çamlar devirdi.

Onun için varsa yoksa zayıflıktı!

Sözgelimi, kilolu kadınlardan zerre kadar hazzetmediğini her fırsatta dile getirdi. Moda dünyasının, zayıf olanlar dışındaki vücut tiplerini kabullenme ve temsil etme konusunda sütten çıkmış ak kaşık olmadığı malumunuz. Ama bunu, kadın düşmanlığına varacak raddeye getirmek Lagerfeld’den sorulurdu gerçekten.

Onun için varsa yoksa zayıflıktı. Ellerinde torba torba cipsle televizyonun karşısına kurulmuş şişman anneler, zayıf modellerin çirkin olduklarını söylüyorlar. Hiç kimse podyumda kıvrımlı model görmek istemez,” demişti. 2004’te, hızlı moda markası H&M’e özel hazırladığı koleksiyondaki kıyafetlerin öngördüğünden büyük bedenleri (yani 42 ve 44 bedeni) içerdiğini öğrenince, bundan rahatsızlık duyduğunu söyledi. Çünkü “Tasarladıkları zayıf insanlara göreydi”. Sağlıksız derecede zayıf modellere iş verme konusunda herhangi bir sorumluluk hissedip hissetmediği sorulduğunda, “Fransa’da anoreksik kızların oranı yüzde birden az. Ancak yüzde otuzdan fazlası kocaman, şişman. Bu hem çok daha tehlikeli hem de sağlığa zararlı,” diye karşılık verdi.

Hazır yeri gelmişken, kariyeri boyunca Lagerfeld’in kilosunun bir inip bir çıktığını söylemeden geçmemeli. Yetmişli yıllarda takıntılı bir şekilde spor yapan ve kaslı bir vücuda sahip olan tasarımcı, sporu bıraktığı anda kilo alma, bir süre sonra da son derece katı rejimlerle kilo verme döngüsüne girdi.

Ellerinden nefret ederdi

Alicia Drake, Paris modasının iki devi, Karl Lagerfeld ve Yves Saint Laurent’in yaşamlarını derinlemesine ele aldığı The Beautiful Fall isimli kitabında, Lagerfeld’in bedenine karşı çok sert ve acımasız bir tutumu olduğunu anlatır: “Çocukluğundan itibaren, oğlunun ellerinden hoşlanmadığını söyleyen annesi yüzünden onlardan nefret ederdi. Karl’ın kuzeni Kurt Lagerfeld, annesinin onları ‘çiftçi elleri’, daha da beteri ‘köylü elleri’ diye adlandırdığını hatırlıyor.”

Burjuva Lagerfeld ailesi için bu en büyük hakaret olmalı. Hemen hemen her fotoğrafında Lagerfeld’in ellerinden eldivenin eksik olmamasına bir de bu açıdan bakmak lazım belki. 

1990’lı yıllarda 120 kilonun üstüne çıkan tasarımcı, 2000’lerin başında kırk kilo birden verdi. 2005’te, The Karl Lagerfeld Diet kitabını yayımlayarak inceliği norm kabul ettiğini iyice göstermiş oldu.

Anlaşılan o ki, beden ve kilo Lagerfeld’in kişisel meselelerindenmiş. Fildişi kulesindeki ilah mertebesine yerleşip, kendi meseleleri üzerinden kadınların bedenlerinden memnuniyetsizlik hissetmelerine yarayacak şeyler yumurtlaması belki ona iyi gelmiş olabilir. Ama kadınlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Lagerfeld’i günah keçisi ilan etmeye niyetim yok kesinlikle. Kadınların bedenlerine karşı acımasız yargılar her an, her yerde yüzlerine vuruluyor. Diğer yandan, tıpkı Lagerfeld gibi hepimizin zayıflıkları, zaafları, zaman zaman depreşen yahut yakamızı bırakmayan değersizlik duyguları var.

Burada iki şey arasında seçim yapmak bize kalıyor: Kendi zayıflıklarımızı insanlara yansıtmak mı? Yoksa onlarla yüzleşip, faydalı bir edime dönüştürmeyi denemek mi?..

Yazarın Diğer Yazıları

Erkek şiddetine karşı ses ver

Senaristler mağdurla dayanışma içinde olduklarını ilan ederken, moda dergilerinin sürecin başından bu yana sessizliğe gömülmesi beni düşündürüyor; oysa Bulutsuz, bu dergilerde editörlük yapmış bir kadın.

Kadınların topuklu giymeme hakkı

Galiba ihtiyacımız olan, #KuToo’nun global bir harekete dönüşmesi ve kadınların giydikleri üzerinde söz sahibi olmayı kendinde hak gören erkeklere karşı esaslı bir mücadeleye girişilmesi

Cezaevinden Tate Modern’e Zehra Doğan

Güneydoğu’nun yerle bir edilen ilçelerinde olanlara tanıklık ederken yaptığı bir resimden ötürü kendisini cezaevinde bulan Zehra Doğan, “Sanatta politik işler ortaya koyarken, ifade etmekle ajitasyon yapmak arasında çok ince bir çizgi vardır” diyor