10 Mayıs 2025

Hayat bazen çok zor olur

Çin’e ilk taşındığım 2010’ların başında, küçük kasabaların sokaklarındaki çocukları gördüğüm zaman “İleride ne olacaklar acaba?” diye düşünürdüm. Kaygımın yersiz olduğunu, ilerleyen yıllarda aynı şehirlere yeniden gittiğimde anladım

-

Dertlerimiz gözümüzde büyür; aşılmaz, geçit vermez dağlar kadar yüksek görünür. Bu anlarda dertlerinizi sıradanlaştırmak ve kendinizi rahatlatmak için ne yaparsınız? Benim iki ayrı yöntemim var; biri, dünyamızın uzaydan çekilmiş fotoğrafına bakmak, diğeri ise memleketten bir uzun yol otobüs seyahati videosu izlemek. Dünyanın fotoğrafına bakınca derdimin milyarlarca insan arasındaki küçüklüğü aklıma gelir, otobüs videolarında da o küçük kasabalardaki yaşamları düşünürüm, tasalarım geçer.

Bana dertlerimin küçüklüğü hissini veren bir şey daha var, o da Güneydoğu Asya’nın gelişmekte olan ama daha yolun çok başında olan memleketlerine yaptığım kırsal alan ziyaretleri. Kamboçya’da başkent Phnom Penh’e minibus ile dönerken, acaba bu yolda gördüğüm kasabalarda doğsaydım nasıl bir yaşamım olurdu, diye düşünmüştüm. En basit sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşamayacaktım. Hayatın bana getirecekleri de aşağı yukarı belli olacaktı. Ağzımla kuş tutsam, Einstein kadar zeki olsam da Türkiye’de dünyaya bir memur çocuğu olarak gelerek elde ettiğim fırsatları yakalama şansım olmayacaktı.

Öğlen siestası yapan Kamboçyalı bir çocuk

Çin’in 2010’lardaki hızlı gelişimi

Çin’e ilk taşındığım 2010’ların başında, gelişmiş doğu bölgelerinden içerilere doğru seyahat etmeye başlayınca da aynı his oluşurdu. Küçük kasabaların sokaklarındaki çocukları gördüğüm zaman “İleride ne olacaklar acaba?” diye düşünürdüm. Kaygımın yersiz olduğunu, ilerleyen yıllarda aynı şehirlere yeniden gittiğimde anladım. Çin, 2010 sonrası eğitim ve sağlık alanında kapsamlı atılımlar ve hızlı ekonomik gelişme ile bu çocuklara birçok fırsat sağladı.

2011’den sonraki 10 yılda, üniversite eğitimli iş gücü oranı yüzde 10’dan yüzde 25’e çıkarıldı ki, tahmin edersiniz, Çin nüfusu büyüklüğünde bu çok zor bir iştir. Sağlık alanında, özellikle kırsal kesimde görülen yetersiz beslenme problemiyle başa çıkabilmek için yoksul öğrencilere 20 milyar dolarlık ücretsiz beslenme imkânı yaratıldı. Şehirler de büyüyen ekonomiyle değişti. Eskiden kalacak otel bulamadığımız şehirlere beş yıldızlı oteller açıldı; birçok şehrin gökyüzünü gökdelenler kaplarken, köşe başlarında pıtır pıtır KFC, McDonald’s, Starbucks’lar belirmeye başladı.

Solda Guangzhou, sağda Shenzhen
Ekonomik açılım öncesi ve sonrası fotoğrafları

Uluslararası ticaretin Çin’in gelişimindeki payı

Bu zenginleşmenin ve değişimin en büyük sürücülerinden biri de uluslararası ticaret oldu. Çin’in meşhur Başbakanı Le Keqiang’in dile getirdiği rakamlara göre, 200 milyona yakın insan uluslararası ticaret sayesinde çok farklı hayatlar kurdular.

Uluslararası ticaretin büyümesinde iki önemli dönüm noktasının altını çizebiliriz. Bunların başında, 1980’lerde Deng Xiaoping’in önderliğinde Çin’in güneyinde, Guangdong’da açılan özel ticaret bölgeleri geliyor. Tarihin cilvesi; o zamanlar Guangdong eyaleti parti sekreterliği koltuğunda ise Xiaoping’in kadim dostu ve şu anki başkan Xi Jinping’in babası Xi Zhongxun (习仲勋) oturuyordu.

Deng Xiaoping, kendine has tarzı olan biriydi ve veciz sözleri ile tanınırdı. “Bırakalım da ilk olarak birileri zengin olsun” ve “Sosyalizm yoksulluk değildir” deyişleri, o dönemin ruhunu anlatmak açısından çok önemlidir. Güneyde açılan bu özel bölgeler, ilerleyen zamanlarda ülkenin değişik bölgelerine hızlı bir şekilde yayıldı ve Çin’in ilk dönem büyümesinde büyük pay sahibi oldu. Bu bölgelerin çoğunun Çin’in doğu bölgesinde olması da büyük bir göç dalgası yarattı. 1980’lerden günümüze, 400 milyona yakın insan evlerinden, barklarından ayrılıp ülkenin sanayileşmiş doğu bölgelerine göç etti. Kırsal alan, yaşlılara ve geride bırakılmış çocuklara kaldı. Bu konuda daha önce yazdığım yazıyı aşağıya bırakıyorum. (*)

Deng Xiaoping’in meşhur Güney Çin turu

Çin’in dünya sahnesine çıkışı: Dünya Ticaret Örgütü günleri

2001 yılına gelindiğinde ise Çin yeni bir dönüm noktasındaydı. Çin, resmî olarak Dünya Ticaret Örgütü’ne adımını attı ve “En Çok Kayrılan Ulus (MFN)” statüsünü kazandı. Pekin'e bu dönemde en büyük desteği de Çin’e giriş planları yapan Batılı firmalar verdi.

Çin, DTÖ’ye girerek başka ülkelere sattığı mallarda düşük gümrük vergilerinden yararlanma şansını elde etti. Bu sayede ülkeye gelecek trilyonlarca dolarlık yabancı yatırımın kapısı açıldı. Batı’nın ise ticari ve politik beklentileri vardı.

Batılı global firmalar, 1.5 milyarlık nüfusu ile Çin’in geleceğin pazarı olacağını düşünüyorlardı. Firmalar, mallarını satacak devasa bir pazara kavuşacaklardı. Ayrıca ülkede kuracakları fabrikalarda, düşük maaşla çalışan işçiler sayesinde dünya pazarına rekabetçi fiyata ürün sağlayacaklardı. Tüm şirketlerin, tabiri caizse, avuçları kaşınmaya başlamıştı. Ayrıca Amerika, SSCB’nin yıkılışı sırasında yaptığı hatayı yeniden yapmak istemiyordu; özelleşecek devlet şirketlerinde pay kapmak istiyordu. Batı’nın, başta Amerika’nın politik beklentisi ise Çin’in Batı normlarında bir demokrasiye geçişi ve komünizmden uzaklaşmasıydı.

Çin’in DTÖ’ye giriş imza seremonisi

Batılı firmaların hayalleri gerçek oluyor

Yabancı firmaların ticarî hayalleri, Covid öncesi döneme kadar çok büyük ölçüde tuttu. Walmart’ın rafları Çin’den gelen ürünlerle dolup taştı, ürün maliyetlerinde ciddi düşüşler yaşandı. Amerikalı ve Avrupalı birçok şirket, Çin piyasası sayesinde satışlarını ve kârlılıklarını katladı.

Özellikle otomotiv pazarı Amerikalı ve Alman firmaların eline geçti ve yıllarca sürecek bir ciro ve kâr merkezi hâline geldi. VW, Çin otomotiv pazarının yüzde 25’ine yakınını ele geçirirken; BMW ve Mercedes gibi firmalar satışlarının yüzde 30’undan fazlasını, global kârlarının ise çok daha büyük kısmını Çin marketinden sağladı.

Alman otomotiv firmalarının ülkelere göre üretim adetleri (2005-2024)

Otomotiv dışında, çiplerden cep telefonlarına ve özel tüketim ürünlerine kadar Batı firmaları Çin pazarının, tabiri caizse, yıllarca ekmeğini yedi. Nike’tan Apple’a birçok firma için Çin, Amerika’dan sonra en büyük ulusal pazar olmuştu. Louis Vuitton gibi süper lüks markalar, Çinli müşteriler için özel seriler üretiyordu.

Yabancı firmaların Çin pazarı otomotiv satış adetleri

Çin’in uzun mesafe koşusu

Çin, 2010’larda kendine biçilen görevi yapmaya devam ederken, aslında bir yandan da bir değişimi başlatmıştı. Hedef, değer zincirinin üst basamaklarına tırmanmak ve kendi bilgi birikimiyle daha yüksek teknolojili ürünler üretmekti. Geçen yazımızda da bahsettiğimiz “Made in China 2025” planı, bu stratejinin kullanım kılavuzu desek yeridir. Batı, bunun gerçek olabileceğine çok ihtimal vermediğinden, arada bir kısık sesle söylense de çok da bir tepki göstermedi. Batılı firmalar da Çin’deki işlerine helal gelmesin diye “aman ses etmeyin” diyerek hükûmetlerinden ricacı oldu. Çin, paralelde meşhur beş yıllık planları ile teknolojik gelişimi ilmek ilmek dokudu. Önemli gördüğü sektörlere maddî ve yasal destekler verdi. Bu alanlarda çalışan firmalar hem paraya kolay ulaştı hem de sorunlarını devlet nezdinde daha hızlı çözebildi. Çalışan iş gücünün eğitim seviyesindeki ciddi artışı ile beraber Xiaomi, Huawei, BYD ve DJI gibi firmalar sektörlerinde teknolojik liderliği ele geçirmeye başladılar. Birçok sektörde dışa bağımlılık da ciddi şekilde azaldı. Misal, medikal ürünlerde ithalat oranı 2015’te yüzde 24 iken, 2023’te yüzde 14’e düştü. Apple CEO’su Tim Cook’un Çin’deki iş gücü kalitesi ve üretim ekosistemi ile ilgili kısa bir konuşmasını da aşağıya bırakıyorum. (**)

Covid sonrası bambaşka bir Çin

Covid döneminde kapılarını dış dünyaya üç yıla yakın kapatan Çin, kapılarını açtığında ziyaretine gelen yabancılar adeta bambaşka bir Çin’le karşılaştılar. 2023 Şanghay Otomotiv Fuarı’nda birçok otomotiv firmasının CEO’sunun gözünde bir yaş damlası belirdi; atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini gördüler. Bunu satış rakamları da doğruluyordu: 2020’den 2024’e kadar geçen sürede, Çin yerel marketinde yabancı firmalar 4,5 milyon adetlik satış kaybetmişlerdi.

Çin otomotiv pazarı 2000 ve 2024 marka bazlı satışlar (Global markalar ve yerel markalar)

Sadece üretim değil, gündelik yaşam da değişmişti. Büyük şehirlerin dijital seviyesi bilimkurgu filmlerini aratmıyordu; evden sadece cep telefonuyla çıkmanız yeterliydi, ülkede kâğıt para ve kredi kartı tümden kalkmıştı. Hızlı trenler ile 1000 kilometrelik Şanghay–Pekin seferi 5 saatten az bir sürede alınıyordu; güzergâh üzerindeki şehirlerdeki restoranlardan verdiğiniz yemek siparişleri koltuğunuza geliyordu. Trenin bir saatten az rötarla kalkmasına bile şükür duası eden birçok Batı ülkesi için bunlar hayal bile edilemeyecek şeylerdi. Çin’e gelen Batılı bir CEO, ülkesine döner dönmez ekibine şu mesajı atıyordu:

“Arkadaşlar, Çin dijital altyapıda bizim Almanya’da 20 yıl sonra bile gelemeyeceğimiz bir yere gelmiş. Lütfen gidin, görün"

Pekin Humanoid Robot Maratonu - Nisan 2025

Gelişen üretim sektörüyle birlikte Çin ihracat rekorları kırmaya başladı. İhracatın içinde, aslında Batılı firmaların hâkim olduğu yüksek teknoloji ürünlerinin payı Dünya Bankası verilerine göre yüzde 25 seviyelerine geldi.

Çin’in yıllara göre toplam ihracat ve teknolojik ürün ihracat miktarı

Çin 2024 yılına gelindiğinde, dünyanın büyük çoğunluğunun en büyük ticarî partneri olmuştu.

Ülkelerin en büyük ticaret ortakları: 2000 ve 2024

Oyunun kuralları yeniden belirleniyor

Bu hızlı değişim halihazırda gelişmiş olan ülkeler için can sıkıcıydı. Hele yüksek teknoloji ürünlerinin Çin’in eline geçmesi, gelecek için kaygı vericiydi çünkü asıl değer artık bu ürün gruplarında oluşuyordu. Bu ürünler yıllarca Batılı firmalar tarafından üretilmişti. Koltuk elden gitmeye başlayınca, oyunun kurallarını belirleyenler, oyunun kurallarını değiştirmeye karar verdiler.

Oyunun kural koyucusu hepimizin malumu: Amerika Birleşik Devletleri.

20. yüzyılda küreselleşmenin ve açık ticaretin en büyük savunucusu olan ABD, uluslararası ticaretten beklediği yararı görmediğini anlayınca süreci terse sarmaya başladı. Dünyaya sunacağı elle tutulabilir silah, uçak ve tarım ürünleri dışında bir ürünü kalmayınca, son hamlesi ile “Ben de üretmiyorsan ve benden almıyorsan, bana da satamazsın” dedi. 2016’da başlayan ve sadece Amerika ile Çin’in taraf olduğu ticaret savaşlarını şimdi tüm dünyaya yaymaya karar verdi. Ülkelere taraflarını seçmeleri konusunda da baskıyı artırdı.

Ticaret savaşlarının Çin üzerindeki etkileri

Bu savaşın Çin tarafındaki etkileri, nisan ayı ile beraber ortaya çıkmaya başladı. İlk 4 ayda ihracat yüzde7,5 artış gösterse dahi bunda asıl etkinin tarifelerden kaçmak için öne çekilen siparişler olduğu tahmin ediliyor. Çin’den Amerika’ya olan konteyner yüklemelerinde nisan ayı itibarıyla yüzde 30’a yakın bir düşüş yaşandı. Üretim sektörünün canlılığı için önemli bir gösterge olan Resmî Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) de Çin’de üretimin daralmaya başladığını gösteriyor. Çin’in toplam ihracatı içinde Amerika’ya olan ihracat sadece yüzde 15 olsa da üçüncü ülkelerden Amerika’ya yapılan ihracatlarla bu oran yüzde 20’yi geçiyor. 2024’te toplam GSYH büyümesinin yüzde 30’u ihracattan gelmişti. Bundan dolayı, bu yıl büyümenin yüzde 4’ün altına düşmesi bekleniyor. Düşen GSYH büyümesi, hâlihazırda yüksek olan işsizliği artırabilir. Goldman Sachs’ın tahminlerine göre Çin’de yaklaşık 20 milyona yakın çalışan ticaret savaşlarından etkilenecek.

Çin PMI aylara göre değişimi (Üretim ve Üretim Dışı PMI)

Ya bundan sonrası?

Çin cephesi, tüm bu gelişmelere karşın geri adım atmıyor ve kuyruğu dik tutuyor. Geçtiğimiz günlerde devletin resmî kanallarında da yayınlanan “Çin Hiçbir Zaman Diz Çökmeyecek” adlı video, Çin’de ve dünyada bayağı ses getirdi. Çin, videoda tüm dünyayı Amerika’nın emperyalizmine karşı birleşmeye çağırıyor. (***).

Ticaret savaşlarının daha başındayız ve bu pilav daha çok su kaldırır gibi gözüküyor. Buna karşın dünya ekonomisinde bir yavaşlamanın olması kaçınılmaz.

Yazıya uzun yol seferleriyle başlamıştık, bir dervişin zamansız biten seferi ile noktalayalım…

Hayatının zor olduğu zamanlarda ekmeğini kamyon şoförlüğü yaparak kazanmış Sırrı Süreyya Önder, geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti. Herkesin çok ciddi olduğu memlekette, kendine has üslubuyla kelâmını anlatmakta bir ustaydı. Yattığı yer incitmesin, çok özleyeceğiz...


(*) Ejder Yılında Göç (Birikim Dergisi)

(**) Tim Cook’un Çin’deki Üretim Ekosistemi Üzerine Yorumu (YouTube)

(***) “Çin Asla Diz Çökmeyecek" Resmî Video (YouTube)

Onur Türkmen kimdir?

1982 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adana’da tamamladı, ODTÜ Makine Mühendisliği’ni 2005 yılı sonunda bitirdi.

2011 yılından bu yana, 10 yıldan uzun süresi Şanghay’da olmak üzere, Asya’da yaşamaktadır. Bu dönemde işi gereği Çin'in, küçük kasabaları da dahil, birçok yerini görme ve günlük hayatını gözlemleme şansı oldu.

En acı hotpot’ını tatma, en sert baijiu’sunu (pirinç rakısı) içme şansını elde etti. İngilizce ve Çince bilmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Siz hiç fabrikada çalıştınız mı?

Çinli firmaların yurt dışı maceraları yeni başlıyor ve zorlu geçecek. BYD ile ilgili yazıda da belirttiğimiz gibi, Çinli firmalar kendilerine has çalışma kültürleriyle, yabancı ülkelerin yüksek maliyetli üretim ekosistemlerinde birçok zorluk ile karşılaşacaklar. Başarı da öyle kolay olmayacak

Ticaret savaşlarında Cenevre günleri…

Çağımızı tanımlayan en doğru kelime “belirsizlik” diyebiliriz. Ticaret savaşları da bu belirsizliği ve küresel endişeyi harlamaya devam ediyor. Naçizane önerim: Derin bir nefes alın ve rahatlayın; bunlar, yeni dünya dengesinin daha ilk adımları ve görecek çok şey var

Akılsız başın cezasını kimler çekecek?

Akılsız başın cezasını fabrikalarda çalışan ve bu ürünlerin ana müşterisi olan orta-alt gelir grupları çekecek. Birçok fabrika, bilinmezliklerden dolayı geçici de olsa kapısına kilit astı; Batı’da ise kaçınılmaz bir enflasyon yolda

"
"