12 Haziran 2025
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı, salon çok kalabalık… TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras kürsüye konuşmasını yapmak için geldiğinde ‘ses’te bir sorun oldu. Birkaç deneme yaptı ama ‘ses’ kuvvetli değildi, zor duyuldu. Sonra bir el mikrofonu getirildi ve konuşmasına başladı. Birazdan dinleyeceğimiz konuşmanın adeta fragmanı gibiydi yaşananlar. Aras konuşmasında başta enflasyon risklerden bahsetti ama daha önceki iki konuşmalarında yaptığı gibi bunun siyasi-hukuki temelleri üzerine hemen hiç cümle sarf etmedi. Kimilerine göre ’12 Şubat 2025 sonrası yaşananlar’ etkilemişti konuşma metnini.
12 Şubat 2025 günü derneğin genel kurulunda adeti olduğu üzere slaytlarla desteklenen bir sunum yapmıştı. Burada Soma’dan Kartalkaya’ya uzanan acı zinciri eleştirmiş ve şöyle vurucu bir cümle kurmuştu:
"Kurallarımız vardır ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur."
Aras’ın ‘sistem’ eleştirisine iktidarın her iki kanadından ve kabine içinden eleştiriler gelmişti. Aynı konuşmada siyasetçi tutuklamalarına, Ekrem İmamoğlu soruşturmasına, Ayşe Barım’a, Ümit Özdağ’a vurgu yapmıştı:
"Son haftalarda politik hayatta da olağanüstü olaylar yaşıyoruz. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor yerlerine kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Birçok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor. Bilir kişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler göz altına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor. Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor. Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz. Ancak çok kısa sürede arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını ve güveni sarstığını söyleyebiliriz. Ayrıca tutukluluğun istisna değil kural haline gelmesi gibi kangrenleşmiş bir sorunun kanunlar değişse de çözülmediğini görüyoruz."
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan da benzer konulara atıf yapmış konuşmasının bir yerinde sormuştu: Peki kimin yüzü gülüyor?
Bu konuşmaların ardından başkanlar hakkında soruşturma açıldı, polis eşliğinde savcılığa götürüldüler, yurtdışı yasağı geldi, hâkim karşısına çıktılar. Aras savunmasında "Rakamların oluş şekli, rakamlardan daha değerlidir. Hukuktan kastım vergi, gümrük, ticaret ve bankacılık tanımından ibaret değildir. Hukukun tanımına, kişilerin tanımına etki eden gerek sosyal, gerek yazılı kuralların öngörülebilir şekilde uygulandığı da dahildir. Ekonomi hukuk ile şekillenmektedir" diyecekti...
Turan ise "Konuşmamda hiçbir şekilde gerçeğe aykırı bilgi vermedim. Kamuoyunun bildiği bazı hususları objektif biçimde sıraladım ve ülkemiz ekonomisine olan etkilerini açıklamaya çalıştım" diyecekti. Savcı ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ ve ‘zincirleme şekilde yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçlamalarıyla cezalandırılmalarını istedi. Karar 23 Eylül’de verilecek.
TÜSİAD’ın bugün yapılan YİK toplantısında Ömer Aras nedenlerine tam vurgu yapmadan ‘en önemli ekonomik sorunun enflasyon olduğunu’ söyledi. Ancak konuşmasının en kritik yerlerinden biri iktidara yakın isimlerin de üzerinden çokça yazı yazdığı ‘stratejik otonomi’ arayışları üzerineydi. Aras buradaki potansiyel riskler dikkat çekti:
Bugün birçok ülke, belirsizlikler karşısında 'stratejik otonomi' arayışına yöneliyor.
Ancak bu kavram, çoğu zaman içe kapanma, savunma refleksi ya da küresel düzenden kopuş gibi yanlış yönelimlere evrilebiliyor.
Oysa biz, hem ekonomik hem de jeopolitik kapasitesi yüksek bir ülke olarak stratejik aklımızı etkili kullanmak suretiyle enflasyonu düşürecek, gümrük birliğini güncelleyecek, yatırımcıya öngörülebilirlik sağlayacak, ihracata dayalı verimli ekonomik büyüme ve zenginleşme imkanını yaratacak ortamı sağlayabiliriz; bölgesel ve küresel iş birlikleriyle değer zincirlerinde ve ticaret koridorlarında daha etkin bir rol oynayabiliriz."
Orhan Turan ise derneğin amaçlarına da dikkat çekerek ‘sağduyu ve ortak akıl’a vurgu yaptı:
Prof. Dr. Evren Balta’nın son bölümde Trump’ın göreve gelişinden sonra öngörülemez kararları alarak yarattığı belirsizlik ve bunu kullanma şeklinden hareketle anlattığı Türkiye’ye de, Erdoğan’a da uyarlanabilecek analiz kısmı beni düşündürdü. Balta şöyle dedi: Belirsizlik bir stratejik plan olarak uygulanabiliyor. Ben sizin hayatınızı siyasi, askeri ya da ekonomik gücümle belirsiz hale getirebilme potansiyeline sahibim.
Evren Balta’nın bir diğer vurgusu, "Bu dönemin liderlerinin kısa vadeli düşündüğü.."
Şunu da ekleyeyim; Trump’ın aslında kendisinden önce var olan küresel eğilimleri derinleştirdiği, Batı merkezli siyaset sisteminden çok kutuplu siyasal sisteme geçişin yarattığı durumun yeni versiyonu olarak da okunabilecek bir durumdan bahsetti... Türkiye’nin ‘orta büyüklükte bir güç’ olarak bölgede üstlendiği ve üstlenebileceği rollere de, Çin tedarik zincirinin Türkiye’ye kayabilme potansiyeline de gönderme yaparak fırsatlardan bahsetti. İçeriye yönelik bir soruya verdiği yanıtta ‘belirsizliğin yarattığı tedirginlik’, korkunun-belirsizliğin toplumlarda güçlü lider beklentisi yaratması açmazına da değindi.
Bitirirken…
TÜSİAD’ın toplantısında üç nokta öne çıktı.
Birincisi…Ömer Koç’tan Güler Sabancı’ya, Bülent Ezcacıbaşı’ndan Ümit Boyner’e, Hüsnü Özyeğin’den Muharrem Yılmaz’a, Tuncay Özilhan'dan Halis Komili'ye Haluk Dinçer’e kadar toplantıda simgesel anlamda önemli bir katılım vardı... TÜSİAD üyeleri yargılanan başkanlarını yalnız bırakmadı. Dayanışma mesajı verdi.
İkincisi... Toplantıda ‘Rekabetçiliğin Yeni Küresel Dinamikleri, Avrupa Birliği ve Türkiye’ konulu oturum da ardından ‘jeopolitik gelişmeler Türkiye’ başlıklı oturum da kendi içinde mesajlar taşıyordu. Bir iş insanının tanımıyla TÜSİAD başkanları ‘vakur ve bilge mesaj denemesi’ yaptılar. Aynı iş insanı şu notu da ekledi: Küresel rekabet için istikamet Avrupa Birliği, teknoloji, hukuk dendi. Aslında demokrasi ve yapısal reform vurgusu mevcut siyasal ortama fazla girilmeden yapıldı.
Üçüncüsü… Stratejik otonomi gibi küçük bir kesimin tartıştığı konuyu gündeme sokmuş oldu. 19 Mart sonrası yaşananlarla, İmamoğlu ile ilgili konular konuşmalarda yoktu. Ama tüm kahve aralarında ana soru "Şimdi ne olacak" idi...
“Türkiye kendi iç barışını hızla sağlayıp dünyayı yakalayamazsa bundan sonra lider ülkelerden, önder ülkelerden değil yönetilen ülkelerden biri haline gelir”
Bu bir umutsuzluk yazısı değil. Bir cümlenin bana hissettirdiği acı üzerine bir yazı…
Özel iktidara karşı duruşunu bir kez daha ortaya koydu: “Sen gideceksin İmamoğlu Cumhurbaşkanı olacak.” Aslında Özel’e İmamoğlu ile yan yana durmaması yanında, ‘sokak işini bırakması’ ve ılımlı muhalefet de öneriliyor. Özel’in buna niyeti olmadığı çok açık
© Tüm hakları saklıdır.