11 Haziran 2025

‘Ötekinin’ mutsuzluğuna, acısına kayıtsız kalanların memleketinde ağlayabilen lider olmak

Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası sokağın sesini duyan, bunu siyasetinin merkezi haline getiren bir isim oldu. Ferdi Zeyrek’in haberini aldığı ilk andan itibaren hastanede, ailesinin yanında, vefat ettikten sonra cenaze arabasında, camide, mezarın içinde bir siyasetçi-lider olarak değil acıyı yaşayan bir ‘insan’ olarak var oldu. Güçlü olmanın bir simgesi olarak ‘ağladı’, toplumun kendini tanıması anlamında yeni bir aşamaya geçti

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ferdi Zeyrek'i elleriyle defnetti

Genelleme yapmayı sevmiyorum. Ama siyasetin kutuplaştırdığı, baskının yarattığı korkunun susturduğu, başta ekonomik koşulların zorlaşan var olma savaşını duyarsızlaştırdığı bir toplum haline geldi Türkiye. ‘Biz’lik çoktan unutuldu, ‘ben’in en utandırıcı halleri yaşanıyor memlekette. Büyük bir kötülük duygusu yayılıyor sanki dört bir yana. İktidardan kaynaklanan ama sadece iktidarı kapsamayan, her görüşten her mahalleden geniş kitlelerin bir sorunu bu.

Mesela…

İktidarın…

Barış imzacılarını hedef göstermesi, hapsetmesi, işsiz bırakması ne denli acıysa…

Akademinin geniş bir kesiminin…

Buna sessiz kalması da utanç verici değil miydi?

İktidarın…

Başta KHK’lılar kavramsallaştırmaya, normalleştirmeye çalıştığı ‘medeni ölü’ kavramı ne denli utanç vericiyse…

Kendisi de kısa bir süre önceye kadar KHK’lı olan Murat Sevinç’in deyişiyle ‘hep aynı bir avuç insanın haricinde’ bu konunun özellikle üniversitede kimsenin gündeminde olmaması problemli alan yaratmıyor mu?

İktidarın...

Döneme-konjonktüre göre hedef haline getirdiği, hapsettiği muhalif siyasetçilerin (dün HDP, bugün CHP, elbette hâlâ HDP) oluşu ne kadar hukuksuz, demokrasi dışıysa…

Kendine muhalif diyen bir kesim dahil; olayın yaşandığı yere, kimliğe, sınıfa göre tepkisiz kalması ya da tepkiliymiş gibi davranması, baskıyı kuranı daha da büyük-yeni adımlar için motive etmedi mi?

İktidarın…

Sadece hedefindekileri değil aileleri de cezalandırması… Eşleri, çocukları yüzlerce kilometre ötedeki hapishanelere ziyarete gitme zorluğuyla karşı karşıya bırakması... Diyarbakır’dan Edirne’ye, İstanbul’dan İzmir’e, eş, çocuk, anne, baba, soğukta, sıcakta, her hafta yollarda…

Koca bir toplumun bunu tepkisiz izlemesi…

2009’da DTP’li belediye başkanlarına, 2025’te CHP’li belediye başkanlarına polisler arasında verdirilen fotoğraflar… İddianame bile çıkmadan suçlu ilan edilmeleri, gizli tanıklar…

Üniversitelerin kapısında TOMA, demokratik hakkını kullanan öğrencilerin karşısında polis, hapisteki gençler, itiraz edeni bastırma…

Emeğin değersizleştirilmeye, hak talebinin ulusal güvenlik sorunu haline getirilmeye, medyanın ya iktidardan yana ya da baskı altında tutulmaya çalışılmasına…

İktidar kadar tüm susanların, itiraz etmeyenlerin, ötekinin yaşadığını umursamayanın ya da normalleştirenin de pay sahibi olduğu bir süreç değil mi?  

Bitirirken…

Türkiye’de çoğunluk; partisine, görüşüne, kimliğine bakmadan bir kaybın, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in vefatıyla (ne yazık ki bu vefatın ‘kaza olmayabileceğine’ dair kimi  iddialar var) ortak acıyı hatırladı. Eşiyle, evlatlarıyla beraber üzüldü, göz yaşı döktü, dua etti. Ferdi Zeyrek; ‘öteki’ değil ‘bizimki’, ‘hepimizinki’ oldu. Acının olduğu yerde başka konu konuşulmaz ama… Bir isimden, Özgür Özel’den bahsetmek istiyorum. Zeyrek’in haberini aldığı ilk andan itibaren hastanede, ailesinin yanında, vefat ettikten sonra cenaze arabasında, camide, mezarın içinde bir siyasetçi-lider olarak değil acıyı yaşayan bir ‘insan’ olarak var oldu. Esas gücün ‘bağırmakta, kaş çatmakta, tehdit etmekte değil’, ‘sahici olmakta, samimi olmakta, gerçek olmakta’ olduğunu gösterdi. Güçlü olmanın bir simgesi olarak ‘ağladı.’    

Özgür Özel; Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası sokağın sesini duyan, bunu siyasetinin merkezi haline getiren, hem İstanbul’da hem Türkiye’nin pek çok ilinde yaptığı mitinglerle topluma zaman zaman en sert cümlelerle itirazlarını anlatan bir isim oldu. Hapistekiler ile meydandakiler arasında mekik dokudu. Aileleri yalnız bırakmadı. Doğrudan hedef olan, cumhurbaşkanı adayından belediye başkanlarına onlarca ismi tutuklanan, kayyım kılıcı üzerinde sallanan partisini diri tuttu. Kürt sorununun çözümü için pozitif inisiyatif aldı, partisine yapılan baskıdan ayrıştırarak düşündü.

İyi siyaset yaptı. Bu birinci aşamaydı. Liderliği için, halkın onu tanıması için elbette önemliydi. Ama siyasette asıl önemli-belirleyici olan ‘sahici ve samimi’ olmak. CHP Genel Başkanı toplumun kendini tanıması anlamında yeni bir aşamaya geçti.

Toplum olarak…

Ortak acıların ve ortak sevinçlerin, birlikte ağlayıp birlikte gülmenin, tüm mahalleler, tüm kimlikler için iyi dilekler dilemenin vakti gelmedi mi?

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar güvenlik beklentisini daha da otoriterleşerek mi, yoksa ‘iç cepheyi’ genişleterek mi gerçekleştirecek?

Bölgede yaşananların bir kısmı adım adım geliyorum diyen, beklenen süreçler. Bu süreçlerden Türkiye de etkilenecek. İktidar yaşananları otoriter eğilimini daha da kuvvetlendirmek için mi yoksa hukuk-demokrasi yolunda adımlar için mi kullanacak göreceğiz

TÜSİAD’da görüntü kuvvetli, ses 'eskisine göre daha zayıf', mesajlar dolaylı; ana konular, belirsizlik ve stratejik otonomi

Toplantıda simgesel anlamda önemli bir katılım vardı; TÜSİAD üyeleri yargılanan başkanlarını yalnız bırakmadı, dayanışma mesajı verdi...

Özgür Özel’e Kılıçdaroğlu’nun çıkışlarını sordum: 31 Mart gecesi TRT birinci partiyi söyledi, delege söyledi, anketler ve meydanlar söylüyor, bana burada laf düşmez

Özgür Özel ’30 Haziran’daki davayla’ ilgili şunu söyledi: Bu davayı sonuç odaklı değil süreç odaklı bir dava olarak görüyorum. Partiyi tartıştırmak en büyük kazanımları. Bu yüzden akıllı olup partiyi tartıştırmamak lazım

"
"