12 Ağustos 2005. O dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da konuşuyor. Ve yarattığı etkiyle uzun süre gündemde olacak cümleler sarf ediyor:
"Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur. Türk olsun, Kürt olsun, Çerkez olsun, Abaza olsun, Laz olsun, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sorunudur."
Arkasından ekliyor:
"Bu sorunu da ülkenin diğer tüm sorunları gibi anayasal düzen çerçevesinde 'daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku ve daha çok refahla' çözeceğiz."
2005’te bu yana 20 yıl geçti. Oslo’dan 2013-2015 çözüm sürecine barış denemeleri yapıldı. Sonra çatışmalar, ölümler, yaralanmalar. Kayyımlar, tutuklanan ve hâlâ tutuklu kalan siyasetçiler. Bugün çok uzun süredir devam eden bir sürecin sona doğru gidişi için önemli bir adım atılacak. PKK’dan bir grup silah bırakacak. Cumartesi günü Erdoğan’ın ‘tarihi önemde bir konuşma’ yapacağı açıklandı. Pek muhtemel Kürt sorunu merkezli bir hitap olacak bu. Başta af konusunda beklenti çok. Ben ‘yenme-yenilme’ metaforu kullanmayan, ‘yeni bir döneme’ dair daha geniş simgesel konuşma bekliyorum. Kısa sürede tahliyeler zor gözüküyor. Erdoğan sürecin en önemli ayağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile de dün bir görüşme yaptı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kabul etti, 10 Temmuz Perşembe
20 yıl önce ‘Kürt sorunu benim de sorunumdur’ diyen Erdoğan aynı konuşmada sorunu ‘daha çok demokrasi’ ile çözeceğinden de bahsetmişti. Bugün gelinen noktada toplumun ağırlıklı olarak seküler değerlerini savunanlar, başta ana muhalefet partisi ciddi ‘demokrasi sorunu’ ile uğraşıyor. Ve belli ki sadece isimler değil doğrudan partinin kurumsal kimliği de hedef alınıyor.
Peki toplum süreci nasıl izliyor? Ankara Enstitüsü’nün 25 Haziran-5 Temmuz arasında yaptığı saha araştırması ve buna bağlı olarak dün yayınladığı rapor önemli başlıklar içeriyor.
- Toplumun üçte ikisi, PKK’nın silah bırakmasını hedefleyen sürece olumlu bakmaktadır. 2025 yılı boyunca sürece destek yüzde 50 bandında ilerlerken 12 Mayıs sonrası bu oran yüzde 60’ı geçmiştir. Araştırmada PKK’nın silahsızlandırılması sürecine destek yüzde 69’a ulaşmıştır.
- Toplumun yaklaşık üçte ikisi PKK’nın silah bırakmasının Türkiye’yi demokratikleştireceğine inanmaktadır.
- PKK’nın silahsızlanmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar seçileceğine katkı sağlayacağını düşünenler de yüzde 50’ye ulaşmaktadır.
- Sürecin DEM Parti’yi Türkiye’nin partisi haline getireceği kanaatinde olanlar ise yüzde 37’dir.
- PKK’nın silahsızlandırılması sürecinde Öcalan’ın şartları, silah bırakacak ya da cezaevinde olan PKK üyelerine af gibi başlıklarda görünen direnç Kürt sorununa dair vatandaşlık tanımı, anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi yasal düzenlemelerde göreceli olarak gevşemektedir. Bu başlıklarda değişiklik taleplerini destekleyenlerin oranı karşı çıkanların oranından fazladır.
Ayaktakiler (soldan sağa): Ergin Atabey, Mahmut Yamalak, Zeki Bayhan, Ömer Hayri Konar - Oturanlar (soldan sağa): Hamili Yıldırım, Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş
Toplumun özellikle ‘silah bırakma ile gelebilecek demokratikleşme beklentisi’ iktidara çok şey söylüyor. Ancak iktidar pek muhtemel seçimlere kadar bu mesajı görmezden gelecek. Raporda bir diğer önemli atıf ‘ortak bağ’ üzerine. Bu bağlamda öne çıkan en belirgin unsurun “Müslümanlık” olduğu belirtilmekte. Özellikle yüksek eğitimli, Atatürkçü ve/veya sosyal demokrat kesimlerde “ortak geçmiş” ve “vatandaşlık” gibi seküler değerler öne çıkarken Kürt katılımcılar arasında ise “Müslümanlık” ve “ortak gelecek” vurgusu dikkat çekiyor. Siyasi parti tercihlerine göre birliktelik algısı farklılaşıyor. AKP, MHP ve DEM’li seçmen “bir arada tutan bağ” sorusuna en fazla “Müslümanlık” cevabı vererek bir kümelenme görüntüsü veriyor, CHP’de “ortak geçmiş” ve “vatandaşlık” bağı daha fazla öne çıkıyor.
Bitirirken…
Sadece Türkiye’yi değil bölgeyi de yakından ilgilendiren bir süreç yaşanıyor. Silahların bırakılması barışın konuşulması çok önemli. Bu yolun demokrasiye ve hukuka çıkması ise şart. Eksik demokrasi, toplumun bir bölümünün baskı altında tutulması kimseye hayır getirmez.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|