14 Temmuz 2025

Kürt sorununun çözümü çabalarının toplumsallaşma zorluğu ve Demirtaş faktörü

Türkiye’de sadece içeriyi değil tüm bölgeyi etkileyen etkileyecek tarihi süreçte yaşananları tüm topluma anlatacak, toplumun dinleyeceği en doğru isimlerden biri Demirtaş ve hâlâ AİHM kararına rağmen tutuklu

Selahattin Demirtaş

Silahların bırakılması yönünde ilk adımlar atıldı. Şimdi soru bundan sonra ne olacağı? İç siyasette, Suriye’de, Irak’ta ve İran’da… Bölgedeki tüm Kürtlerin hayatında. Normal olarak her yer toz duman. 50 yıllık bir çatışma süreci başka bir noktaya evriliyor. Süreci anlamaya, destek olmaya çalışanları ‘ihanetle’ ya da ’saflıkla’ itham edenlerden karşı çıkanları ‘savaş-kan isteklileri’ olarak tarif etmeye... Arada bir yol bulmalı. Türkiye için bunun en büyük zorluğu ifade-medya özgürlüğünün kalkmış olması. Bu zemin olmayınca üretilen her bilgi-yorum tartışılır oluyor, herkesin durduğu yerden diğerinin söylediği şüpheli-değersiz ilan ediliyor.

Ayrı bir yerde durmaya çalışarak bir süredir konuştuğum kaynaklardan, özel aktarılan bilgilerden, tarihi çok yeni olmasa da yaşanan an itibarıyla fikir vereceğini düşündüğüm okuduğum kimi notlardan (11 Temmuz’da bazıları aşılmış da olsa) genel anlamda bana düşündürdüklerini-anladıklarımı yazmak istiyorum:  

-Öcalan’ın özellikle Barzani’ye (KDP’ye) karşı bir güvensizlik (kızgınlık) duygusu içinde olduğu anlaşılıyor. Barzani ve Talabani ile bir anlaşma yapma ihtiyacından bahsediyor. Kandil silah bıraktığında KDP’nin bölgede hakim olmak isteyeceğini tahmin ediyor. Bir görüşmede şöyle bir cümle sarfedildiğinden bahsediliyor: Kürtler de birbirine hesap verecek.  

-Öcalan çağrısı sonrası Kandil’e gelişmeleri bozmak isteyen ülkelerin-örgütlerin görüşmek için başvurduğundan bahsediliyor. ‘Silahları bırakmayın’ diyen ülkeler olduğu ayrıca ‘üçüncü göz’ talepleri geldiği de anlatılıyor.  

-Suriye’de mevcut yönetim ile SDG arasında yapılan görüşmelere katılan ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Temsilcisi Tom Barrack’tan ‘SDG’ye bağımsız bir devlet borçlu değiliz’ cümlesini duymuştuk. ABD’nin ve Türkiye’nin bir noktada buluştuğunu gösteren bir diğer cümlesi de, “Sorun şu ki, tüm bu (Irak ve Suriye) ülkelerde federalizmin işlemediğini ve bir devlet içinde (başka) bağımsız bir devlet kurulmayacağını gördük" olmuştu. Öcalan’ın Suriye’deki yeni oluşumda ‘ordu komutanlığı ya da kimi kritik mevkilerde Kürtlerin yer alması’, ‘içeride erimeden entegrasyon’dan bahsettiği de anlaşılıyor. Okuduğum notlardakine benzer bir açıklama dün SDG tarafından yapıldı: "Demokratik entegrasyona ve hakları garantiye alan yeni anayasaya hazırız."

-İktidarın ‘PKK’nın feshine dair bir yasa çıkarma potansiyelinden’,  bu olursa ‘fesh edilen örgütten alınan cezaların hükümsüz kalacağı böylece tahliyeler olabileceği beklentisinden’ bahis var. ‘Mağdur olan katılım yapan, dağda-sürgünde olanları geri dönebileceği, kimlikleri ve dilleri ile devletle bütünleşmeleri’ vurgulanıyor.

-Tabii burada ‘terör’ iddiasıyla tutuklu aralarında CHP’lilerin de olduğu ('kent uzlaşısı' tutuklamaları) isimlerin serbest kalma olasılığı gündeme gelebilecek.

 MHP’nin önemli yöneticilerinden Feti Yıldız’ın duruşmasına bir gün kala Esenyurt’un tutuklu CHP’li belediye başkanı Ahmet Özer’e yaptığı atıf bu yönde okunabilir.

-Tüm bunların dışında AİHM kararlarına uyulmadığı için hapiste tutulan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tahliyesi de gündeme gelebilir. Avukatlarının yaptığı itiraz bu hafta görüşülecek. AİHM kararına rağmen bırakılmayan Osman Kavala ile AYM kararına rağmen bırakılmayan Can Atalay da bu kapsamda değerlendirilebilir.  

-Öcalan’ın DEM Parti’yi yeniden yapılandırmak istediği de konuşuluyor-biliniyor. ‘Kürt ve sol ağırlıklı’ bir yapılanma hayalinden bahsediliyor. ‘Demokratik cumhuriyet partisi’ çerçevesi öngörülüyor. Peki bunun toplumda karşılığı ne kadar olur? Öcalan’ın ‘onursal başkan’ olma potansiyeli nasıl okunur? KCK Eş Başkanı Bese Hozat’ın söylediği ‘İstanbul’da, Ankara’da politika yapabilme’ olasılığı mümkün mü?

-Öcalan’ın yeni döneme ait bir ‘manifesto’ hazırlığından bahsediliyor. Nasıl bir metin çıkacak ortaya, nerelerde tartışılabilecek?

Bitirirken…

Türkiye’de sadece içeriyi değil tüm bölgeyi etkileyen etkileyecek bir süreç yaşanıyor. Erdoğan’ın bahsettiği ‘AKP-MHP-DEM ittifakının’ süreç ittifakı olduğu her iki taraftan da teyit edildi. Tabii anayasa yapım sürecinde nereye evrilir bilinmez. Yine 'ümmet konusu’, ’Türklerin önde olduğu’ Türk-Kürt-Arap hiyerarşik ittifak hayali (Neo-Osmanlı) elbette-tartışılıyor-tartışılacak. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in hafta sonu süreç üzerine yaptığı konuşmalar çok önemliydi:

"DEM Parti'nin kurumsal kimliğine bütün saygımla, CHP'nin Kürtler ile ilişki kurmak için ve Kürtler için iyisini istemek için DEM Partisi'ne ihtiyacı yok. DEM Parti'nin de Türkler ile ilişki kurmak için CHP'ye ihtiyacı yok. Ama Kürtlerin de bir arada olmak ve geleceği kurmak için birbirine ihtiyacı var, birbirimize ihtiyacımız var".

Bu süreçte tüm yargı baskılarına rağmen DEM Parti ve kitlesi ile bağını koparmayan Özel de, CHP’ye yapılanlara sessiz kalmayan DEM de önemli bir duruş sergiledi.

MHP lideri Bahçeli’nin sürece desteği de MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın (okuduklarımdan-dinlediklerimden anladıklarım) sorun çözmeye çalışan hali de önemli. Sürecin şu an gözüken en önemli sorunlarından birisi ‘şeffaflık’ ve toplumsallaşamaması. Sırrı Süreyya Önder konuyu her kesime anlatabilecek bir isimdi, ne yazık ki kaybettik. Şu an bu konuyu, yaşananları tüm topluma anlatacak, toplumun dinleyeceği en doğru isimlerden biri Demirtaş ve hâlâ AİHM kararına rağmen tutuklu. Kürt sorununun çözümü siyaset ötesinde tartışılabilir mi? Söz konusu barış, birlikte yaşam ise neden olmasın? Kimsenin dışarıda tutulmadığı-bırakılmadığı bir tartışma, demokrasi, hukuk ortamı için her kesimin konuşması-katkısı-varlığı önemli. 

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

‘CHP komisyona girsin mi, girmesin mi?' kadar Kürt sorunu hakkında bütünlüklü bir söylem gerekli değil mi?

İktidarın, özellikle AKP kanadının oluşturmak istediği Kürt seçmenle CHP arasında ayrım yaratmak üzerine kurulan, ayrım yaratılmak istenen düzen var. 22 Ekim’de iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin çağrısından 8 gün sonra Esenyurt Belediyesi’ne yapılan ilk operasyon da 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ve etrafındakilere karşı yapılan-büyüyen operasyon da süreci en zorlayan birkaç konudan biri haline geldi. Bu noktaları görmezden gelerek ortaya konulan itirazlara-çekincelere doğrudan karşı çıkmak yanlış olur

Eve dönüş yasası ve kayyım uygulamalarına son verilmesi yakındaki gelişmeler olabilir…

Kürt sorununun çözümü konusunda yapılan çalışmalarda mesafe alınan iki konunun eve dönüş yasası ve kayyım uygulamalarının sona ermesi olduğu bilgisi geliyor

Uzaktan ve umutla barışa bakmak, eksik barış-eksik demokrasi olmadan ortak geleceği kurmak

Barış sürecinin tamama ermesi, buradan demokrasi ve hukukun yükselişini sağlamak sadece iktidar inisiyatifine bırakılmamalı. Bu mücadele için herkes elinden geleni yapmalı

"
"