12 Mayıs 2025
Özgür Özel’e saldırı pek çok yazarın dikkatini çekti, birçok makalenin konusunu oluşturdu. Dikkat çekmeyecek gibi değil zaten. Bu ilginin devam etmesi ve ortaya birtakım yeni bilgiler çıkması umulur. Şu anda bilinenler yeterince vahim. Öncelikle Özel’in arabasına polis şefinin uyguladığı tarife son derece düşündürücü.
Saldırıyı gerçekleştiren zat, Selçuk Tengioğlu, polise ifadesini vermiş; bu ifadede kısaca kendisinin bir “vatanperver” olduğunu, Özgür Özel’e saldırmasının bundan kaynaklandığını söylemiş. Söylememesi şaşırtıcı olurdu. Bu tür şiddet düşkünü, saldırgan kişiler genellikle “vatanperver” olurlar. Vatan sevgisinden Kılıçdaroğlu için “yakın!” diye bağırırlar, bu sevginin çokluğundan Özgür Özel’e saldırırlar. Vatan için yapmayacakları yoktur.
Koşullar öyle biçimlenmişse suç işlerler; bu Selçuk Bey’in yaptığı gibi. Genellikle onların bu eyleminden hoşnut olan insanlar da vardır hamdolsun, memleket “vatanperver” dolu. Bunların eli kalem tutanları “vatanperver” saldırganı öven -yaptığını yapmaya özenen- yazılar yazar. Kamuoyuna onları “kahraman” olarak gösterirler. Bu son olayda onlar da eksik değil.
Ancak, siz bunu seven ve savunan cephenin adamı değilseniz, bu olayları ve faillerini nasıl değerlendirirsiniz? Çünkü bu “failler”, çok zaman, öyle pek “sevimli” insanlar olmayabiliyorlar. Selçuk Tengioğlu da sanki böyle biri… İki çocuğunu öldürmüş bir adamdan söz ediyoruz! Bu kurbanlarının kendi çocuğu olması, olmaması önemli sayılmayabilir. “Adam öldürmek” başlı başına feci bir olay. Buradaki “protagonist” iki insanın hayatına son vermiş. Ama bu iki insanın kendi çocukları olması gene de unutulacak, gözden kaçırılacak bir şey değil.
AKP iktidarında Türkiye tarihinin çok özel bir evresinden geçiyor. Gerginlik bayağı ileri derecelerde. Bizzat iktidarın çabalarıyla toplum ikiye bölünüyor. Bu iki kampın ilişkileri gün geçtikçe daha düşmanca bir renk alıyor. İktidar durmadan ateş tazeleyerek muhalefeti “kriminalize” etmeye çalışıyor. Amacı görünen o ki, büyük bir suç uydurarak muhalefetin seçime girmesini, en azından inandırıcı bir kadroyla girmesini önlemek. Bu amaçla yaptığı vahim usulsüzlükleri kamufle etmeye de çalışmıyor. Bunun böyle olduğunu toplumun görmesi, anlaması da umurunda değil.
Türkiye’nin “ezeli” diyebileceğimiz ideolojik bölünmesinde AKP’nin yanından ayrılmayacak, seçim kazanmak için yapacağı her türlü hileyi, zorbalığı destekleyecek bir kesim olduğunu biliyoruz. Ama bu destekçiler çoğunluk mu? Bir noktadan sonra, “Bu kadarı fazla” diyecek kitleler yok mu? Bence var ve sayıları da gitgide artıyor. İki çocuğunu öldürmüş “vatanperver”le aynı safta yer almak “bütün” AKP sempatizanlarını mutlu eder mi? AKP sempatizanı olmanın böyle olanların taşımak durumunda kalacağı vicdan yükünü hafifletir mi? Hafifletebilir mi?
Yirmi küsur yıl önce seçimi açık farkla kazanarak iktidar olan AKP ile bugünkü AKP arasında büyük bir farklılaşma var. Sanırım şu aşamada AKP içinde bunu gören ve bundan ötürü acı duyan AKP’liler var. Var ama yürürlükte olan koşullarda ses çıkarmamayı tercih ediyorlar. Bunca yıldır iktidara susamış bir siyasi çizginin militanlarından, taraftarlarından söz ediyoruz. Bunca yıl sonra bu çizgi bu iktidarı kaybederse (ki kaybetmesi “kuvvetle muhtemel”) “Bundan ben sorumlu olmamalıyım” diye düşünenlerin varlığından şüphem yok, ama bir çoğunluğu hala oluşturduklarına inanmıyorum.
Dolayısıyla Türkiye’nin “muhataralı” durumu devam ediyor.
Murat Belge kimdir? 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu. Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor. Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli. Kitapları - Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997) - Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989) - Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997) - The Blue Cruise (Boyut, 1991) - Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992) - 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992) - İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007) - Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995) - Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997) - Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998) - Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001), - Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002) - Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003) - Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006) - Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007) - Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008) - Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009) - Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009) - Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010) - Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011) - Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013) - Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014) - Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014) - Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi) - Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016) - Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018) - "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018) - Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019) Çevirileri - Hegel Üstüne: W.T. Stace - Martin Chuzlewitt: Charles Dickens - Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner - Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce - Arabadakiler, Patrick White - 1844 Elyazmaları: Karl Marx - Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger - Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman - Yazıcı Bartleby: Herman Melville - Kayıp Kız: David Herbert Lawrence - Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie - Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte) - Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer |
Erdoğan ve Bahçeli… “İsrail’in bir sonraki hedefi” diyorlar. Ola ki bu doğru tespittir. Peki nasıl hazırlanıyor iktidar böyle bir saldırıya? Ekrem İmamoğlu’na savaş açarak...
Türkiye’de kimlerin muhafazakâr olduğu ve neyi muhafaza etmek istedikleri benim bir türlü çözemediğim bir bilmece olmuştur. Neyse ki, “bilenler” var. Kimin öldüğünü, kimin geberdiğini bildikleri gibi, ne zaman ve nasıl gebereceğimizi de onlar biliyor
Neredeyse bütün felsefe tarihi üç “moment”i bulma çabalarıyla doludur. Oysa ne kadar kolay. Ben iyiyim, iyi ve doğruyum; o halde benim işime yarayan şey de iyidir ve doğrudur. Her şeyin bir kolayı var...
© Tüm hakları saklıdır.