29 Mayıs 2025

Konstantiniyye’nin fethi ve Konstantinopolis’in işgali

Atalarımızın fetihlerine sevindiğimiz ve işgalin, istilanın gerçekte ne anlama geldiğini hiç düşünmediğimiz sürece yeryüzünde güzel günler göremeyecek hiç kimse

Nürnberg Kronikleri'nden 15. yüzyılda Konstantinopolis

Fetihle işgal arasındaki bağı eğer mağdur ile fail üzerinden okuyacak kadar kendinize adil olabilirseniz 1453’te İstanbul’da yaşananın fetih mi işgal mi olduğunu hiç tartışmazsınız bile.

Yaşanan düpedüz işgaldir.

Ama olaylardan biraz daha uzaklaşıp bu şehrin daha önce kaç kere ve kimler tarafından feth ve haliyle aynı zamanda da işgal edildiğine bakmaya kalkarsanız o sonuca da varamazsınız.

Çünkü yeryüzündeki tüm devletler işgaller ve fetihler sarmalında kurulup yıkılmıştır. Tüm soylar devamlı birbirini kırmıştır. Şu anda yeryüzünde yaşayan tüm halklar kılıç artığıdır.

Bu karmaşada kimin haklı kimin haksız, kimin iyi kimin kötü olduğuna bakılmaz. Tarih sadece sonuçları yazar ve her halk o sonuçlardan kendisine duruma göre ya bir başarı ya da bir haksızlık yontar.

Bugün fethini kutladığımız ve işgalini yok saydığımız İstanbul’un tarihine hızlıca bir göz atalım.

Şehrin atası, milattan önce 667 yılında Yunanistan’dan gelen Megaralı kolonistlerin bugünkü tarihi yarımadanın doğusunda Byzantion adıyla kurdukları bir şehir devlet.

Byzantion milattan önce 196’da Romalılar tarafından feth/işgal edildi ve Konstantinopolis adını aldı. Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşecek olan Doğu Roma’nın başkenti oldu.

Ve 1204’te Haçlı Seferleri sırasında şehri bu kez Latinler feth/işgal etti. Ama Latin İmparatorluğu’nun ömrü uzun olmadı. 57 yıl sonra 1261 tarihinde İznik İmparatoru VIII. Mihail Konstantinopolis’i feth/işgal ederek Haçlıların elinden geri aldı ve şehir yeniden Bizans İmparatorluğu’nun başkenti oldu.

Ve 1453 yılında bu kez Osmanlı Padişahı II. Mehmet şehri feth/işgal ederek bir devletten imparatorluğa doğru evrimleşen Osmanlı’nın başkenti yaptı ve Konstantiniyye Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar başkent olarak kaldı.

İstanbul Kurtuluş Savaşı sırasında iki kez 1918 ve 1920’de İngilizler ve müttefikleri tarafından tekrar işgal edildiğine artık dünyadaki işgal ve fetih meseleleri bambaşka boyutlara geçmişti.

İmparatorlukların ardı ardına sözde hukuk ve demokrasi temelli cumhuriyetlere dönüşmeye adım atmaya başlayacağı yeni dönemde, Türkiye Cumhuriyeti olarak yepyeni bir kimlikle dünya siyasetinde sahne almaya hazırlanan bir ülkenin en kıymetli şehri olarak işgal kuvvetlerinden geri alındı ve yüzlerce yıllık başkent olma unvanını Anadol’unun bağrındaki derme çatma bir kasabaya onuruyla devrettikten sonra büyüleyici bir kültür başkenti olarak ömrünü sürdürmeye devam etti.

Ta ki 1994 yılında farklı bir düşman zihniyet tarafından feth/işgal edilerek için için ele geçirilmeye başlanana kadar.

Fetih, işgal ve istila…

Bugün üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken üç önemli kelime.

Kendisini Bizans torunu olarak görenler 572 yıldır bu işgalin yasını tutuyorlar.

Osmanlı torunu olarak görenler 572 yıldır fethin başarısını kutluyorlar.

101 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin sade vatandaşlarının duygularıysa haliyle karışık. Onlar şu sıralar kültürel işgalin ve politik yağmanın bombardımanı altında kendi başlarına geleni anlamlandırmakla boğuşuyorlar.

Fetih, işgal ve yağma kelimeleri onlar için bambaşka şeyler ifade ediyor.

Ve İstanbul tarihinde yaşamadığı yeni bir tecrübeyle bir kez daha çok fena düşüyor.

* * *

Savaş düşkünü insan türünün (Homo bellicosus) başarılarını vahşetiyle paralel gerçekleştirdiği şu dünyada, bizler atalarımızın fetihlerine sevindiğimiz ve işgalin, istilanın gerçekte ne anlama geldiğini hiç düşünmediğimiz sürece…

Yeryüzünde güzel günler göremeyecek hiç kimse.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Susanla susmayan hiç bir olur mu?

Yasaklar ve sansürler aslında iyidir; iyi olmayan, aksine tehlike kusan tek şey otosansürdür. Otosansür kötülüğün kayda geçmesini engeller. Korkudan susan, sesini çıkarmayan insanlar tehlikeli iktidarların aslen kirli olan sicillerini temiz tutmalarına yarar

Bilmek ve anlamak arasındaki fark

Sokakların gücünden, muhalefetin enerjisinden ve güzel günler göreceğimizden emin olamaktan vazgeçelim...

Ya Linet bu ülkeden giderse…

Biz burada savaşı lanetlerken ve o savaşta payı olduğunu düşündüğümüz herkesi teşhir etmenin telaşına düşerken, iştahla inşa ettiğimiz ırkçılığın yeni savaşların meşruluğunu ilmik ilmik örmekte olduğunu fark bile etmiyoruz. O yüzden Linet’i sahneye çıkartmıyoruz. Kapısına gidip onu yuhalıyoruz, tehdit mesajlarıyla korkutmaya çalışıyoruz. Sırf ırkı yüzünden bu ülkede barınamasın istiyoruz

"
"