01 Haziran 2025
Siyasilerin demeçleri sayesinde, seyrek de olsa gündeme katkıda bulunuyorum.
Sağ olsunlar!
Örneğin, geçenlerde sayın Erdoğan, torbanın içindeki büyük turptan ve dananın kuyruğundan (pöçük) söz edince, ben de turp ve pöçük konusundaki bildiklerimi okuyucularımla paylaşma fırsatını buldum.
Bu seferki pas Özgür Özel’den geldi. Özel, “Erdoğan’la değil anayasa, menemen bile yapmam” deyince, top yine bizim sahaya düştü.
Onun için bu hafta menemenden söz edeceğim!
Şimdi, bu kolay yemeği pişirmenin tam zamanı.
Domatesler, dolgun dudaklar gibi kan kırmızısı oldu. Kokusu baş döndürmeye başladı. Bu mevsimde etli olur. İçi henüz kazık bağlamadığı için, “kazık yeme” ihtimaliniz zayıftır.
Zeytinyağının yeni mahsul sızması, şişelerde zümrüt yeşili parıltılar saçar. Yeşil sivri biber, şimdi çıtır çıtırdır.
Yumurtaya bir şey diyemem. Kabuğun içinden, yürüyen mi, koşan mı, yoksa tıkış tıkış kümeslerde yan gel yatan tavukların üretimi mi çıkar, bilemem. Yumurtasıyla övünenlere de pek inanasım gelmez.
Tüm bu karışıma, birkaç kalın dilim de taze ekmek eklemek gerekir. Bu ölçü, yarım ekmeğe eşittir. Çünkü işin sonunda tavanın dibini sıyırtmak gerekir! Bu da en iyi taze ekmek içiyle yapılır ki, tavanın dibinde biriken suyu sünger gibi emsin!
Yemeğe daha da lezzet katmak isterseniz, serin bir pembe şarap veya buz gibi bir birayı öneririm.
Yaz gelince, özellikle öğle yemeklerinde menemen, bizim sofradan pek eksik olmaz. Cilveli bir yaz sevgilisi kadar keyif verir bana.
Sevdiğim yemeklerin kökünü araştırmak, iflah olmaz bir tutkumdur.
Aradım, taradım, menemen konusunda fazla bir bilgiye ulaşamadım. Öğrendiğim tek gerçek ise menemenin 18. yüzyıl ortalarına doğru sofralarda görüldüğüdür. Çünkü bu döneme kadar domates, Avrupa kıtasında sebze olarak değil de süs bitkisi olarak yetiştirilmiştir.
Kırmızı renginin zehir içerdiğinden korkan Avrupalı, onu yemekten uzun yıllar çekinmişlerdir.
Zavallı cahiller! Bunca yıl, bu muhteşem lezzetten mahrum bırakmışlar kendilerini!
Kimileri bu lezzetli yemeğin, bir bağcı yemeği olduğunu, Güney Fransa ve İtalya'da doğduğunu öne sürer. Onlara göre bağ işçileri, çevredeki tarlalardan topladıkları domates ve biberleri, yine köylülerden satın aldıkları yumurtalarla karıştırıp, bu çok lezzetli ve doyurucu yemeği icat etmişlerdir.
Bu söylem bana inandırıcı gelmektedir.
Menemen'e bizim tarafımızdan bakarsak, daha başka bilgilere ulaşırız ki bunlar da çok inandırıcıdır.
Öncelikle şunu açıklamam gerekir: Bu yemeğe kimileri ‘menemen’, kimileri de ‘melemen’ der. Türk Dil Kurumu’nun imla kılavuzu, doğru yazımın “menemen” olduğunu belirtir. Ben de bu şekilde kullanırım. ‘Melemen’ kelimesinin ise nereden geldiği konusunda bir bilgi edinemedim. Belki de Menemen ilçesinin adının, yöre lehçesinde ‘Melemen’ diye telaffuz edilmesindendir!
Araştırmacı Oktay Özengin, bu yemeğin ilk yapıldığı yerin, İzmir'in meşhur Menemen ilçesi olduğunu söyler. Buna kanıt olarak da Türkiye'de ilk domates yetiştirilen yerlerden birinin Menemen ilçesi olmasını gösterir.
Türkiye'de ilk domates tarımı, 1900'lü yılların başında Adana bölgesinde yapılmıştır. İzmir’e geliş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ticaret ve Zahire Borsası kayıtlarına bakarsak, 1920’li yıllarda domatesin İzmir ve çevresinde yetiştirilmeye başlandığını söylemek mümkündür. Menemen’de ise domates üretiminin İzmir'le aynı tarihlere rastladığını söyleyebilirim.
Bu tarihlere bakılırsa, menemenin, bazılarının iddia ettiği gibi Osmanlı yemeği olmasının mümkün olmadığını görürüz.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Menemen ilçesinin ekonomisi, büyük ölçüde tarıma dayalıydı. Özellikle zorunlu göçe tabi tutulan Rumlardan kalan verimli ve boş araziler, mübadele ile Menemen’e göç etmiş Türklere paylaştırılmıştı. Bunların başında da Girit Türkleri gelmekteydi. Giritli göçmenlerle komşu olan Menemenliler, yavaş yavaş Girit mutfağı ile tanıştılar.
Giritli Türkler, yemeklerinde çoğunlukla ovalardan, dağlardan topladıkları otları kullanmaktaydılar. Bu otlardan bazıları Sinavri, Radika, Arapsaçı, Gelincik, Ebe Gümeci, Şevketi Bostan, Beyaz Diken ve Hardal otlarıydı. Giritliler, bu otları suda haşladıktan sonra, üstlerine zeytinyağı dökerek yerlerdi. Ya da haşlanmış otların üstüne yumurta kırarlardı. Zaman içinde Menemenliler de ot toplayıp, aynı yemekleri yapmaya başladılar.
Ot yemeklerini Menemenlilere öğreten Giritli Türkler, Menemenlilerden “etli domates” yemeğini öğrendiler. Bu yemek, bolca domates, biraz patates ve etle yapılan bir güveçti aslında. Giritli Türkler, bu yemeğin malzemelerini değiştirerek, etin yerine yumurta, patatesin yerine de soğan koyarak “yumurtalı domates”i yarattılar.
Zamanla bu yemek ilçenin en sevilen yemeği oldu. Ünü giderek önce çevre illere, sonra da tüm Türkiye'ye yayıldı. Yumurtalı domates artık, "menemen yemeği” olarak anılmaya başladı. Hem ucuz hem kolay hem de çok lezzetli olan yemek, kendine her sofrada yer buldu.
Araştırmacı Oktay Özengin, Menemenli, 94 yaşındaki Kibariye Yiğitmen'in, bu tarihin en yakın şahidi olduğunu öne sürüyor. Kibariye Hanım, çocukluğunun geçtiği 1930’lu yıllarda evlerine gelen Manisalı akrabalarına “menemen” yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatırmış.
Bir diğer tanık da “dededen lokantacı” olan Mustafa Saygılı'dır. 1930’lu yıllardan başlayarak lokantalarında “menemen” satmaya başladıklarını ve bu yemeği yemek için İzmir’den özel müşteriler bile geldiğini söylermiş.
Menemen'in ulaşabildiğim tarihçesi böyle. Yani bu yemek, Girit-Menemen mutfaklarının iş birliğinin bir eseri.
Yaz aylarının favorisi olan menemeni, artık adını taşıyan ilçede bulup yemek zor. Lezzetli menemen yemek istiyorsanız, Samsun-Ankara karayolu üstündeki Çakallı mevkiine gitmenizi öneririm. Burada sıra sıra dizilmiş küçük lokantaların mönüsündeki tek yemek: Menemen. Hem de çok lezzetli.
Menemen soğanlı mı olur, soğansız mı? Ona da siz karar verin. Her ikisi de benim makbulümdür.
Benim menemenimMenemen'in ana malzemeleri domates, yeşil sivri biber (acısını tercih ederim) ve yumurta. Ama başta ben olmak üzere bu malzemelere eklemeler yapıp, menemeni yorumlayanlar da var. Eklenen malzemelerin başında soğan geliyor. Kimileri de beyaz peynir eklemekten hoşlanılıyorlar. Kim ne istiyorsa onu katabilir. Damaklara karışılmaz! Benim menemen tarifim şöyle: İnce ince doğradığım soğanları, zeytinyağında iyice öldürürüm. Daha sonra yine küçük küçük doğradığım yeşil biberleri ekleyip kavururum. Biberler yumuşayınca, küp küp doğradığım domatesleri ekleyip, ateşin altını kısarım. Domatesler iyice pişince, kişi başına iki yumurta hesabıyla yumurtaları kırarım. Tavanın kapağını kapatıp, bir süre daha pişiririm. Burada yumurta sarılarının tam olarak pişmemesine dikkat ederim. Çünkü onları tabağımda ekmeğin ucuyla patlatıp, domatesle karıştırmayı çok severim. |
Mehmet Yaşin kimdir?Mehmet Yaşin 1950 yılında Ankara'da doğdu. Üniversitede sosyoloji öğrenimi gördükten sonra 1970'li yılların başında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Gezi ve keşif dergisi Atlas'ı çıkardı. Daha sonra Hürriyet Dergi Grubu Genel Müdürlüğü görevini üstlendi. Televizyon kanalları için belgeseller hazırladı. Daha sonra kurucusu olduğu Doğan Kitap'ı beş yıl boyunca Genel Müdür olarak yönetti. Hürriyet gazetesinde gezi yazıları, çok sayıda dergide yeme-içme üzerine yazılar kaleme aldı, CNNTürk'te hazırlayıp sunduğu 'Lezzet Durakları' programı büyük beğeni topladı. Yemek ve mutfak üzerine yazılar yazmayı, Atlas dergisi için çıktığı gezilerde gittiği yerlerin yemeklerini de keşfetmeye başlamasına bağlayan Yaşin, "Keşfetmek duygusundan hareketle mutfakları araştırmaya başladım. Yemeğin o yörenin, ülkenin kültürünü anlamak için en iyi araç olduğunu fark ettiğimden beri, mutfaklardan çıkmaz oldum. Yemek için kullanılan malzemeler, pişirme teknikleri, yemeklerin öyküleri derken mutfak vazgeçemediğim ilgi alanı oldu" diyor ve ekliyor: "Gittiğim ülkeleri anlatırken, yemeğe değinmeyince yazımın yarım kaldığını gördüm. Bir de belki benim önerimle o coğrafyalara gidecek insanlara yardımcı olabilirim duygusu beni yemek yazmaya itti. Ben yemeğin nasıl yapılacağından çok nasıl yapıldığı ile ilgilendim. Yemeğin öyküsü daha çok ilgimi çekti. Yemeğin tarihi merakımı uyandırdı. Okudum, sordum, soruşturdum, biriktirdim. Tüm bu bilgileri kendime saklamanın haksızlık olacağını düşündüm. Benim gibi yemeğin peşinde koşturanlarla paylaşma duygusu ağır basınca yemek yazılarına başladım." Yayımlanmış kitapları 'Lezzet Durakları', 'Yemek Sırları', 'İstanbul Lezzetleri', 'Uzakname', 'Yakınname' (Doğan Kitap) ve 'Yumurta Nasıl Kırılır?' (Remzi Kitabevi) adlı kitapları yayımlandı. |
Rivayete göre; Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u alınca, Bolulu Yakup Usta’yı saraya kâhya olarak atamış, o da Mengen’de ne kadar akrabası varsa, mutfakta iş vermiş, sarayın damağı onlara emanet olmuş. Prof. Dr. Arif Bilgin’in saray mutfakları maaş defterlerine dayandırdığı makalesine bakılırsa, bu konu külliyen rivayetten öte bir iddia değildi
3D yazıcıları yakın bir gelecekte gıda sektörünü alt üst edecekler. Bu yazıyı yazarken biraz hayal kurdum! Bu baskı makineleri acaba çiğ köfte, içli köfte, su böreği, mantı, pastırma, tandır, incik, pide, hamsili pilav üretebilecekler mi?
Malt viskiyle Teoman’ın, Levent’teki pubında tanıştım. Oradaki tadım seanslarında malt viski içmenin inceliklerini öğrendim. Tadının, renginin ve kokunun nüanslarının nasıl olması gerektiğini kavradım. Bu çok özel viskiyi tanıdıkça bir malt tutkunu oldum
© Tüm hakları saklıdır.