12 Haziran 2025

Bahçeli’nin “kurucu anayasası” kuş mu, deve mi?

MHP Genel Başkanı, bayram mesajında “kurucu anayasadan” söz ediyor. Bahçeli’nin dilinin altında bir başka bakla var gibi geldi bana

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bayramda yayınladığı mesajında “milli iradeye dayalı, siyasi partilerin hepsinin düşüncesi alınarak bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir” dedi.

Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’dan “PKK’nın kurucu önderi” olarak söz etmesinden daha önemli bir söz bu.

“Kurucu anayasa” dediğiniz zaman, Anayasa’da bazı değişikliklerden değil çok daha kapsamlı bambaşka bir şeyden söz ediyorsunuz demektir.

Sil baştan yepyeni bir anayasa yazmak anlamına gelir.

Türkiye’de böyle üç “kurucu Anayasa” yapıldı. 1924, 1961 ve 1980.

Birincisini Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi yaptı. Diğerlerini darbelerin ardından kurulan “kurucu meclisler” gerçekleştirdi.

“Kurucu anayasa” yapılırken, anayasayı yapacak iktidara sahip olan “kurucu meclis” herhangi bir kural ile bağlı değildir.

Eski anayasa kaldırılmıştır ve yeni anayasa, herhangi bir kural ile bağlı olmayan sınırsız bir yetkiye sahip irade tarafından yapılır.

Bahçeli’nin sözünü ettiği “kurucu anayasa anlayışı” acaba bu mudur, diye merak ettim.

Sözlerinden anlayabildiğim kadarıyla Bahçeli, yeni anayasayı işbaşındaki meclisin yapmasını istiyor.

Yani bir “kurucu meclis” seçmemiz gerekmeyecek.

MHP Genel Başkanı’nın geçtiğimiz yılın ekim ayında söylediği şu sözleri de hatırlatayım:

“Anayasanın ilk 4 maddesi her türlü tartışmanın ve arayışın dışındadır. Çünkü ilk 4 madde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temeli, kurucu niteliği, varlıkları ve birlik simgesidir.”

Anayasa’nın ilk 4 maddesinin tartışılmayacağını da varsayacak olursak, aslında bir “kurucu anayasa” da yapılmayacak.

“Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” bir hukuki sınır çizildiyse, artık orada “sınırsız güce sahip kurucu iradeden” de söz edemeyiz.

O zaman Bahçeli “kurucu anayasa anlayışı” derken ne anlatmaya çalışıyor; izaha muhtaç.

Konuşmalarını kendisi mi yazıyor, başka yazarlar da kullanıyor mu bilmiyorum ama bu kelimeleri “süs olsun, şık dursun” diye mi bayram mesajının içine yerleştirdi?

Yoksa “ufaktan bir tartışmayı başlatalım, bakalım millet bundan ne anlayacak” diye mi düşündüler?

Bana sanki böyle düşünülüyor gibi geldi.

O zaman ben de anladığımı yazmaya gayret edeyim:

“Kurucu bir anayasa anlayışından” söz edince benim aklıma, bugüne kadar T.C. anayasalarının hiçbirinin tam olarak gerçekleştirmeyi başaramadığı bir konunun yeni anayasa çalışmalarının merkezinde olması gerektiği geliyor.

Bu, sağlam güvencelere bağlanmış “güçler ayrılığı rejimini” tesis etmek olmalı.

Parlamenter sistemimizin doğru dürüst çalışmamasının da bugünkü alaturka başkanlık sisteminin bir garip sistem olmasının da nedeni güçler ayrılığı rejiminin sağlanamamış olmasıdır.

Eski parlamenter sistemimizde de bugünkü sistemde de yürütme organı, yasama organının amiri konumunda.

Yargı ise göbeğinden yürütmeye bağlı, o nezle olursa, yargı zatürre oluyor, o derece.

Yasama, yürütme ve yargının birbirini denetleyip, dengeleyebildiği bir düzeni kuracak bir anayasa, yeni bir Türkiye için gerçekten “kurucu Anayasa” sayılabilir.

Hedef bu ise seçim kanunlarının, Siyasi Partiler Kanunu’nun ve Hakimler Savcılar Kanunu’ndan da anayasayla birlikte ele alınıp, güçler ayrılığını sağlayacak şekilde kökten değiştirilmesi gerekir.

Tabii bugün kendisini AKP’nin memuru olarak adliyeye tayin edilmiş zanneden tiplerin de yeni anayasayla birlikte temizlenmeleri şartıyla!

Özerk üniversiteyi, siyaset müdahalesine izin vermeyen bağımsız denetleyici ve düzenleyici kurumların yeniden oluşturulmasını, özerk kamu yayıncılığını da bu paketin içine koymalısınız.

Böyle anlatılınca kulağa hoş geliyor tabii.

Ama bu işi yapması gereken aktörlere bakınca bunun bir hayalden ibaret olduğunu da söyleyebilirim.

Bunları yapabilecek bir zihin açıklığına ve demokrasi vizyonuna sahip olsalardı zaten bugün yaşadığımız sorunların çoğunu yaşamıyor olurduk.

Onun için Bahçeli’nin dilinin altında bir başka bakla olması ihtimalini küçümsemeyelim derim.

Çok ıslanmadan o baklayı ağzından çıkarsa da boş yere havanda su dövmesek iyi olmaz mı?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Netanyahu'nun soykırım suçunun arkasına gizlenerek konser yasaklatmak…

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral’ın sosyal medyada yaptığı paylaşımının ardından Beşiktaş Kaymakamlığı, İsviçreli müzik grubu Geneva Camerata’nın konserini “güvenlik” gerekçesiyle iptal etti. Beşiktaş Kaymakamlığı’nın aczini de ifade eden bu yasaklama kararının gerekçesinin uydurma olduğunu tahmin edebiliriz

Bahçeli, Erdoğan’a mı kızıyor?

Bahçeli, İsrail’in asıl hedefinin “terörsüz Türkiye” hedefini baltalamak olduğunu ve herkesin kulak vermesi gerektiğini söylüyor. Buradaki “herkes” aslına bakarsanız “bir kişi” demek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Bahçeli, “terörsüz Türkiye” meselesinde Erdoğan’ın işi yavaştan almasına mı sinirleniyor?

Cumhurbaşkanı mı sultan mı?

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, Cumhurbaşkanı’na “Sultanım” diye hitap ederken aslında bir gerçeği ifade ediyor. Son örneğini ÖTV düzenlemesinde görüyorsunuz. ÖTV oranlarını belirleme yetkisi de Cumhurbaşkanı’na devrediliyor. Hem ne kadar para toplanacağına hem de o paranın nasıl harcanacağına karar verme yetkisi ancak sultanlara verilir

"
"