20 Haziran 2025

Netanyahu'nun soykırım suçunun arkasına gizlenerek konser yasaklatmak…

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral’ın sosyal medyada yaptığı paylaşımının ardından Beşiktaş Kaymakamlığı, İsviçreli müzik grubu Geneva Camerata’nın konserini “güvenlik” gerekçesiyle iptal etti. Beşiktaş Kaymakamlığı’nın aczini de ifade eden bu yasaklama kararının gerekçesinin uydurma olduğunu tahmin edebiliriz

Netanyahu'nun soykırım suçunun arkasına gizlenerek konser yasaklatmak…

Müzik grubu Geneva Camerata

Dinci faşist İsrail Devleti’nin Gazze’de işlediği insanlık suçları, “Yahudi düşmanlığına kamuflaj” fırsatı oldu.

Böylece saklamak için son derece zorlandıkları nefret duygularını daha rahat ifade edebiliyorlar ve bunu da Netanyahu’nun soykırım suçunun arkasına saklayabiliyorlar.

Bir bakıma iki taraf için win-win durumu da sayılabilir.

Yahudi faşistler gerçekleştirmek için fırsat kolladıkları soykırımı, Hamas’ın artık kimin amacına hizmet ettiğini herkesin görmüş olması gereken sivillere saldırısının arkasına saklayabildiler.

Irkçı nefret, iki tarafın da gözünü bürüdüğü için hallerinden memnun bile sayılabilirler.

Bizim buralarda da bolca yetişen bu gibi tipler için de bu bir fırsat oldu.

Bu yıl 53. kez düzenlenen İstanbul Müzik Festivali kapsamında bir konser için Türkiye’ye gelen İsviçreli müzik grubu Geneva Camerata’nın İstanbul’da yapılması planlanan konseri Beşiktaş Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.

Yasaklama nedeni, “güvenlik” olarak gösteriliyor.

Kaymakam’ın aczini ifade eden bu yasaklama kararının gerekçesinin uydurma olduğunu tahmin edebiliriz.

Çünkü konserin yasaklanma nedeni esasen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı sıfatı taşıyan bir kişinin sosyal medya mesajı.

Oktay Saral isimli bu danışmanı son günlerde çok atak görüyorum.

Belli ki kabine değişikliği filan olursa bakan olmak istiyor ve neredeyse her gün “ben buradayım” dercesine mesajlar yayınlıyor. Geçen gün de Erdoğan’a “Sultanım” diye hitap etmişti, hatırlarsınız.

Başdanışman Saral, sosyal medya mesajında grubun bestecisi Jonathan Keren’in İsrail ordusunun eski orkestra mensubu olduğunu öne sürmüş ve konserin iptal edilmesini istemişti.

İstanbul Müzik Festivali yönetiminin bu konudaki açıklaması ise şöyle:

“Sayın Oktay Saral paylaşımınızda bahsi geçen besteci Jonathan Keren konserde yer alan Şostakoviç’in 1937 tarihli 5’inci Senfoni’sinin oda orkestrası için düzenlemesini yapmıştır ve Türkiye’ye gelmemiştir.

Bu konserle ilgili yapılan paylaşımlarda hem besteci Jonathan Keren hem de konserin şefiyle ilgili yanlış bilgiler verildiğini görüyoruz.

Konserde yer alan Geneva Camerata’nın şefi David Greilsammer, Kudüs’te doğmuş ancak eğitimi için genç yaşta ABD’ye gitmiş, daha sonra uzun yıllar Avrupa’da yaşamış ve son 15 yıldır da İsviçre’de yaşamını sürdüren bir müzisyendir.

Doğduğu ülkede yaptığı zorunlu askerlik dışında İsrail ordusuyla bir ilişkisi bulunmamaktadır.”

Başdanışman Saral belli ki bu konuda son derece bilgisiz.

Bilgisizliğinin neresini düzelteceklerini şaşırmışlar.

Cumhurbaşkanı’na önerim, hangi konserleri izleyeceği ile ilgili olarak birisine danışacaksa bu adamı atlasın, başkasını bulsun. Nasıl olsa Saray’da sürü sepetler.

Saral’ın konseri yasaklatmak istemesinin nedeni aslına bakarsanız Yahudi düşmanlığından başka bir şey değil.

Bunu açıkça söyleyemediği için yalan yanlış bilgilerle festival yöneticilerine saldırıyor, bürokrasiyi kışkırtıyor.

Ve kendi ayıbını Netanyahu’nun suçlarının arkasına gizliyor.

Devletlerin yaptıkları işlerden o devletlerin vatandaşları sorumlu tutulamazlar.

Filistin soykırımının suçluları bizzat Netanyahu, bakan arkadaşları ve İsrail Genelkurmayı’dır.

Bu sorumluların verdikleri emirleri sahada bizzat yerine getiren subaylar ve askerler de elbette soykırım suçunun failleridir.

Nasıl NAZİ savaş suçluları zaman içinde yargılanıp cezalarını buldularsa, bunlar da elbette günün birinde yargılanıp, cezalarını bulacaklar.

İnsanlık dönem dönem böyle şeyler yaşıyor ama kimsenin yaptığı da sonsuza kadar yanına kâr kalmıyor.

15 yıl önce İsrail ordusunda zorunlu askerlik yapmış ama herhangi bir suça bulaşmamış bir müzisyeni, sırf Yahudi olduğu için suçlu ilan ediyorsanız asıl suçlu siz olursunuz.

Irkçılık ve nefret suçlarının tanımı da açık nasıl işlendiği de…

* * *

Beşiktaş Kaymakamı’nın ayıbı

Başdanışman Oktay Saral’ın Geneva Camerata’nın konseriyle ilgili “Ülkemde Siyonist istemiyorum” ifadeleriyle başlayan sosyal medya mesajında yaptığı tehdit, “yasal protesto hakkını kullanma” kılıfına sokulmuş. Görevi hem protesto hakkını kullanmak hem de konseri dinlemek isteyenlerin hakkını korumak olan Beşiktaş Kaymakamı, saldırgan niyetlere prim tanıyor ve vatandaşların haklarına tecavüz ediyor

Başdanışman Oktay Saral’ın konseri yasaklatmak istediği sosyal medya mesajında bir de “tehdit” var.

“Ülkemde Siyonist istemiyorum” başlığı ile sosyal medyada yayınladığı mesajında şöyle diyor:

“Konserin iptal edilmemesi halinde konser günü ve saati yasal protesto hakkımızı kullanacağız.”

Bu tehdidi gören Beşiktaş Kaymakamı’nın dudağı uçukladı mı, bilmiyorum ama elindeki onca polis gücüyle, İstanbul’un göbeğinde bir konseri izleyecek 700 kişi ile konseri verecek 40 müzisyenin güvenliğini sağlayamayacağını ilan ediyor.

Bu tavrıyla Beşiktaş Emniyet Müdürünü de taca çıkarıyor. Söz konusu müdürü tanımam ama sanırım bir konserin güvenliğini sağlayabilecek kadar bu işleri biliyor olmalı ki bu makama kadar yükselmiş.

Ya da Beşiktaş, kaymakamıyla, emniyet müdürüyle ehliyetsiz ellere teslim edilmiş, biz yeni fark ediyoruz.

Bunu bilemiyorum tabii, bu konuya daha sonra uygun bir zamanda döneriz. Kaymakam ve Emniyet Müdürü’nün lagaluga etmeden güvenliği neden sağlayamayacaklarını açıklamaları olursa elbette bu köşede yayınlarım.

Saral’ın bu çıkışı Kaymakamlık için bir emir yerine geçiyor ve konser “güvenlik gerekçesiyle” yasaklanıyor.

Kaymakamların böyle yetkileri var tabii ama yetkiyi kötüye kullanmak da bir kamu yöneticisinin ayıbı olur.

Saral’ın tehdidi, “yasal protesto hakkını kullanma” kılıfına sokulmuş.

Sanki İstanbul’da “yasal protesto hakkını kullanmak” serbestmiş gibi.

Bu hakkı kullandığını zanneden çocuklar hâlâ yargılanıyorlar.

Protesto elbette anayasal bir hak ama bir şartla: Başkasının haklarına yönelik fiziki saldırıya yol açmayacaksınız.

Beşiktaş Kaymakamı’nın görevi hem protesto hakkını kullanmak isteyenlerin bu haklarını barışçı şekilde kullanmalarını hem de konserin huzur içinde dinlenebilmesini sağlamaktı.

Kaymakam, bu tutumuyla saldırgan niyetlerini ifade edene prim tanıyor, sessizce bir konser izleyip dağılacak olan vatandaşların haklarına tecavüz ediyor.

Bundan sonra böyle mi olacak?

Beğenmediği filmi, tiyatroyu, konseri bu tür tehditlerle yasaklatmak isteyenlere fırsat mı doğuyor?

Kamu görevlilerinin sorumluluğu vatandaşların haklarını korumak mı, beğenmediği şeyleri yasaklatmak isteyenlere kalkan olmak mı?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cambaz ip üstünde

Erdoğan’ın artık tek hedefi var, o da Anayasa'yı değiştirirken, seçilmek için gerekli oy miktarını düşürmek, “ilk turda en çok oyu alan seçilir” gibisinden kendi işine yarayacağını düşündüğü yeni bir formülü Anayasa'ya sokmak

TBMM niye var?

Pençe-Kilit Harekât bölgesinde bir mağaradaki arama-tarama faaliyeti sırasında 12 askerin hayatını kaybetmesine ilişkin olarak TBMM’ye sunulan araştırma önergesinin AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmesi, milletvekillerinin kaldır parmak-indir parmak oynadığını kanıtlıyor. TBMM’nin bu sistemdeki rolü figüran olmak mı?

Siyaset mühendisliğinde yeni aşama

Erdoğan, 50+1 oyu alabilmek için gerekli olan mucizeleri bugünden yaratmaya çalışıyor. Buna göre, “silahları bıraktırmış olmak” yeterli ve Kürt siyasetine tanınacak ama CHP ve milliyetçi sağ muhalefetten esirgenecek nispi bir “alan genişletme” sorunu çözebilecek. Bunun yanı sıra “sivil anayasa” görüntüsü altında seçilme kuralı gevşetilerek seçim garantiye alınmaya çalışılacak

"
"