08 Haziran 2025

Radar, TED, İBB’de rüşvet…

Bu hafta yazacak çok konu çıktı. En önemlisi benim ihtisas alanımı kapsamıyor ancak, tüm millet gibi benim de hayatımı çok yakından ilgilendiriyor.

“Terörsüz Türkiye” çağrısını başlatan Sayın Bahçeli, bayram dolayısı ile verdiği demeçte; “Darbeler anayasası yok edilmeli, milli iradeye dayalı siyasi partilerin hepsinin düşüncesi alınarak bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir” dedi.

T.C. “kurulalı” 100 yıl geçti. Yeni anayasanın Erdoğan’ın ömür boyu “Başkan” olarak kalmasını sağlamak için yapılmak istendiği sır değil de; kurucu Anayasa ne oluyor??  Bazı şeyleri anlamakta zorluk çekiyorum. Cumhuriyeti yeniden mi kuruyoruz? Sayın Bahçeli buna bir açıklık getirmeli.

Bu hayati konunun dışında benim doğrudan ihtisas dalım olan otomotiv ile ilintili 3 olay manşet oldu;

Birincisi radar. Bir sürü kadim dostun çalıştığı ASELSAN müthiş bir çalışma ile “sabit sürat tespit radarı” yapmış. Gerek sürat tespit, gerekse tespiti analiz ve detaylı kayıt açısından çok gelişmiş bir “yazılım” yapmışlar.

İçişleri Bakanı özellikle bayramlardaki trafik kazalarına dikkati çekerek “Her 30 km’de bir radar var. Otoyollara 120 adet radar koyduk!” diye açıklama yaptı.

Tabii bir sürü itiraz sesi yükseldi. Ancak bir tanesi şaşırtıcı. Üstelik ses ‘Saray’dan geliyor. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral şöyle yazmış; "Bazı meseleler vardır, siyaset adamı gözüyle bakılması gerekir. Her gün birçok insan arıyor ve her 30 km’de bir radar konulmuş olmasının şikâyetini yapıyor. Sayın İçişleri Bakanı'ndan bu duruma çare olmasını talep ediyorlar."

Önce “zarf” hakkında bir şey söyleyeyim; başdanışmanlar ne zamandan beri ülkenin en önemli bakanlıklarından biri olan İçişleri Bakanlığı’na akıl öğretiyor?

“Mazruf” daha beter. Oktay Bey kardeşim; ne zamandan beri son on yılda karayolu trafik kazalarında hayatını kaybeden 62 bin 761 vatandaş, yaralanan 3 milyon 24 bin 470 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı siyasi bir hesabın konusu oldu?

İnşaatçı ve futbolcu imişsiniz. Ülkemiz nüfus ve vasıta sayısı hesaba katılınca, trafik kazalarında dünya birincisi oluyor. Bu dalda ABD, Almanya ve Japonya ile çekişiyoruz. Birine ayar verecekseniz; Milli Eğitim Bakanlığı’na verin. Kaza olup yolcu öldükten sonrası ile değil, çocuklar daha otomobil kullanmaya başlamadan ilgilensin.

Sizin göreviniz İçişleri Bakanı’na ayar vermek mi? Yoksa Sayın Cumhurbaşkanına “Eğer bu konuda dikkate almaya değer bir görüşünüz varsa” onu arz etmek mi? 

Türk devleti; bırakın radarı filan, ölen ölsün, kalanlar da bize oy versin mi demek istiyor!

Bir “otomobilci” olarak İçişleri Bakanı’ndan daha da sert  ve etkili önlemler beklediğimi söylemeliyim.

Ancak, eğer -bazılarının iddia ettiği gibi- temel gayeniz bu yol ile vatandaştan para almak ise çok yazık. Siz de başdanışmandan farklı bir çizgide değilsiniz.

2025 bütçesinde trafik cezalarından 55 milyar TL gelir varsayılmış. İlk 4 ayda 53 milyar toplamışsınız?                   

Şüphe çekmiyor mu?

Eğer etkili bir denetim yapmak istiyorsanız, “gezici sürat radarı otomobilleri/unmarked speed radar cars” yapıp bunları 7/24 karayollarında gezdirin. Bir yıl içinde geliriniz epeyce düşer, ancak can kurtarırsınız.

Sizin “Sarayın ikazı üzerine” açıkladığınız radar yerleri haritası satılan her GPS aletinde zaten var, işaretli ve ikazlı!

Selçuk PehlivanoğluSelçuk Pehlivanoğlu

İkinci konum; TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun, rahmetli kadim kardeşim Avukat Şahin Mengü’nün çok başarılı gazeteci kızı Nevşin Mengü’ye verdiği TV Röportajı.

Nevşin, ciddi sualler hazırlamış;  “20 yıldır (aslında 23 yıldır) TED Başkanlığı yapıyorsunuz, bu kurumsallığı öldürüyor diyenler var. Ayrıca kendisinin Üyesi olduğu ‘Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’ ile arasının nasıl olduğunu; ayrıca genel manada ‘Türk Eğitimi nasıl düzeltilir? Sen olsan ne yapardın?” diye sordu.

Selçuk Bey cevap veriyor; “Tabii düşündüm!”  diyor ve Türkçede “mugalata” denilen “TDK; mantık hileleri kullanıp dil cambazlığı yaparak muhatabı yanıltma, safsata, demagoji” denilen yola başvurup, yarım saat içinde bol bol “Kurucumuz Atatürk”, “Büyük önder Atatürk siyasete karışmayın” dedi ve “tüzüğümüz gerekleri” filan gibi sözcükleri ile saygı toplayan, “zihinsel soykırım, dijital obezite” filan gibi çok şık ve ne kadar bilgili olduğunu gösteren laf salataları bulunan bir söylev çekiyor.

Yani hiçbir şey söylemiyor. Suale cevap vermiyor.

Temel gaye İstanbul Koleji’nin kurucularından biri olan Mahmut Uslu’nun bir gazeteciye verdiği TV röportajda öne sürdüklerine cevap vermek.

Nevşin’in soramadığını ben sorayım; ülkenin eğitim politikasını şekillendiren kurulunuz öngörüleri ile 23 yılda eğitimin içinde birtakım laisizmi şüpheli hale getiren “dini öğeler” sokuldu mu?

“Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı, 'dinî hikmet' tanımını felsefe müfredatına koymuştu. Çok ciddi itiraz yükselince konu müfredattan çıkarıldı. Hikmet kavramı tek başına değil eskiden olduğu gibi 'Felsefe ve Hikmet' ilişkisi olarak alt konu başlığında kaldı. Bakanlık, artırılan din felsefesinin etkisini de düşürürken, bilgi ve varlık felsefesine ağırlık verildi.”

Bu konu sizin kurula geldiği vakit ne yaptınız?

Büyük Atatürk sizin sandığınız gibi, TED’i fukara çocuklar yabancı lisan öğrensin diye kurdurmadı. Anadolu insanı, 400 yıl medreselerde, mahalle mekteplerinde, bilimden uzak cahil bırakıldığı için kurdu?

TED başkanı kardeşim; lâik devlet yönetiminde; eğitim, hukuk, tıp ve benzeri alanlarda, dinsel ölçüler uygulanamaz.

Öyle ise laiklik; dinsizlik veya dinsel inançları baskılamak olmadığı gibi, din eğitiminin engellenmesi de değildir.

Bu eğitimin nerede, nasıl ve kimler tarafından verileceğini ise devletin eğitim politikası belirler.

Bu manada 23 yıldır bir parçası olduğunuz bu devlet politikası; uygulanmasında, Atatürk’e, yani TED’e göre ileri mi geri mi gitti?

Ne zaman kız/erkek eğitimi ayıracaksınız?

Üçüncü konu; Türk hukukuna biraz katkı verme isteğim.

İBB’de neredeyse yüksek seviye yöneticisi, ilçe belediye başkanı, bağlı şirket yöneticisi kalmadı.

İstanbul Başsavcısı İBB’yi şaibeli ve akçeli işlerden temizlemeye kararlı görünüyor. Bu manada ben de katkıda bulunayım istedim.

Konu İstanbul’a 2008’de alınan metrobüsler.

O dönemde Radikal gazetesinde köşe yazıyordum.

Dönemin Belediye Başkanı Topbaş’a Radikal’deki köşemden bir mektup yazmış; Hollanda malı PHILEAS metrobüslerinin İstanbul’da kullanılamayacağını ve bunlar ile ne büyük bir kazık yediğimizi anlatmıştım.

PHILEAS 1,2 mil. Avro. 220 kişi taşıyor, yani 5500 Avro/kişi.

150 kişilik yerli körüklü otobüs 240.000 Avro; 1600 Avro/kişi 50 adet PHILEAS; -11000 kişi kapasite- 60 Mil. Avro.

74 adet 18 Mt. körüklü; aynı kapasite 18 mil. Avro.                                

3 küsür misli daha ucuz ve yerli…

Bir de servis, parça ithalatı var tabii…

Bu konuyu haftaya, sayın savcı araştırma yaparsa kolaylık olsun diye daha detaylı yazacağım. Çünkü; aynı tarihte; bir Fransız belediyesi aynı otobüsü 400.000 Avro’ya satın almıştı.

Bu arada Manisa tarım kıyımını yazmaktan vazgeçtim sanmayın. Gelişmeleri bekliyorum. Bu konu iktidar-muhalefet işi değil; Dünya planetinin girdiği global ısınma ve iklim değişikliklerinin gölgesinde bir ülkenin dangalaklıkta ısrar etmesi ile ilgili.

Aynı radarda olduğu gibi; bugün 85 milyon, yarın 200 milyon olacak çocuklarımızın gıdası üzerine siyaset yapılmasına müsaade edilemez.

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupalılık, hukuk, Ali Suat Ertosun...

Önden yürümesi gereken hukuk nerede mi? Arkadan geliyor... Ama gelecek... Mutlaka gelecek... İşimiz çok zor olsa da gelecek... Sonunda hak, hukuk ve adalet kazanacak…

Manisa, Ferdi Zeyrek, Fatih Kacır…

Görevlerinden biri “denetim” yapmak olan belediyenin başkanı, kendi yüzme havuzunda elektrik çarpmasında ölüyorsa, o devleti kişisel marifetleri ile müthiş geliştirdiklerini ve daha da geliştireceklerini iddia eden 23 yıllık bir iktidar, şapkasını önüne koyup düşünmek durumundadır…

Oruç Aruoba

"Oruç Aruoba, üniversiteden genç denebilecek bir yaşta koptuğu halde, felsefeden kopmamış, bu alanda önemli eserler vermeye devam etmiştir. Analitik zekâsıyla yaratıcı ruhu bir araya gelmiş, ayrıca akıl ile duygu, üst bir seviyede bütünleşmiştir"

"
"