10 Mayıs 2025

Alt kıtada Hindistan ve Pakistan arasında bitmeyen senfoni

Türkiye’nin iktidardaki hükümetlerden etkilenmeyen Pakistan ile çok özel ilişkileri olduğu biliniyor. Türkiye ile Hindistan arasındaki ilişkiler, hiç olmadığı kadar dibe vurmuş bir vaziyette. Korkarım 22 Nisan’dan bu yana da ilişkiler onarılamaz bir noktaya doğru gidiyor

Sonunda korkulan oldu.22 Nisan’da Hindistan’ın Cammu Keşmir Eyaleti’ndeki dünya cenneti turistik beldesi Phalgam’da terör saldırısı sonrasında başlayan gerginlik alt kıtanın düşman kardeşleri Hindistan ve Pakistan arasında bir kez daha sıcak savaşa dönüştü. İki ülke Keşmir anlaşmazlığı nedeniyle, yaklaşık 80 yıllık tarihlerinde bugüne kadar 4 kez savaştılar. (1947,1965,1971 ve 1999) En az bir o kadar da, savaşın eşiğinden döndüler.

Keşmir sorunu nedir?

Herhalde, uluslararası toplumun gündemini, Filistin sorunu haricinde Keşmir gibi uzun bir süre meşgul eden başka bir sorun olmamıştır. Egemenlikle ilgili ihtilaflar, genelde kolay kolay çözümlenemiyor. Keşmir sorunu da temelde toprak anlaşmazlığına dayanan bu türden bir egemenlik sorunu.

İngiltere, Hindistan’dan çekildikten sonra dini temelde ayrışan Hindistan ve Pakistan bağımsızlıklarını kazandılar. Bu çerçevede Müslümanların çoğunlukta olduğu prenslikler Pakistan’a, çoğunlukla Hindu’ların yaşadığı prenslikler ise Hindistan’a bağlanmayı tercih ettiler. Tek istisnası Keşmir oldu. 27 Ekim 1947 tarihinde Keşmir’in Hint kökenli Mihracesi Hari Singh, Hint Hükümeti ile anlaşarak nüfusunun yüzde 90’a yakını Müslüman olan Keşmir’i Hindistan’a bağladı. Pakistan bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Pakistanlılar Keşmir’in kendi kontrolündeki bölümü için “Azad Keşmir”, Hindistan ise “Pakistan işgali altındaki Keşmir” olarak tanımlıyor. İki ülke arasında Keşmir’de 780 km uzunluğundaki “de facto" sınıra da “kontrol hattı” deniyor,

22 Nisan’daki terör saldırısı

Hindistan da, Türkiye gibi terörden çok çekmiş bir ülke. 2001 yılında Yeni Delhi’deki Parlamento Binası kurşunlandı, muhafız askerlerinden ölenler oldu. 2008 yılında Mumbai’deki otel baskınında 164 sivil hayatını kaybetti. 2019 yılında askeri bir konvoya yapılan saldırıda 44 Hintli, teröristler tarafından öldürüldü.22 Nisan’daki son saldırı da ise 26 Hintli turist can verdi.

22 Nisan’daki terör saldırısını “Lashkar-e- Tayyiba” terör örgütüyle bağlantılı, ismi pek fazla duyulmamış “Direniş Cephesi” üstlendi. Saldırının arkasında Pakistan’ın olduğuna inanan Hindistan, 7 Mayıs’ta Pakistan topraklarında 9 ayrı hedefi bombalayarak savaşı fiilen başlatan taraf olurken, Pakistan’daki terör alt yapılarını vurduklarını söylüyor. Pakistan, Hindistan’ın saldırıları sırasında çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini, kendilerinin de beş Hint savaş uçağını düşürdüğünü iddia ediyor. Her iki taraf da meşru savunma hakkını kullandıklarını dile getiriyorlar. Can kayıplarıyla ilgili olarak farklı rakamlar var. Aynı zamanda bir dezenformasyon kampanyası yürütüldüğünden bu gibi durumlarda kimin doğru söylediğini tespit edebilmek çoğu zaman mümkün olamıyor. Ortada tek bir gerçek varsa, o da hiç yoktan canlarını yitiren masum kadınlar ve çocuklar.

Değişen dünyada Pakistan ve Hindistan’ın yerleri

Hindistan, nüfus itibariyle iki yıl önce Çin’i geride bırakarak birinci sıraya yerleşti. Bugün için ekonomik büyüklük açısından ilk beş ülke arasında. Yılda yüzde 6.2 büyüme kaydediyor. Bu tempoyla büyümeye devam ederse beş yıl içerisinde Çin ve Amerika’dan sonra dünyanın üçüncü büyük ekonomisine sahip olacak. Hindistan, herkes tarafından yükselen yeni güç merkezi olarak değerlendiriliyor.

Pakistan ise içerde ve dışarda büyük sorunlarla karşı karşıya. Güney’de Belucistan eyaletinde çalkantılar var. Kuzeyde İkinci Taliban iktidarında Afganistan’la arası iyi değil. Siyasi açıdan sürekli bir istikrarsızlık içinde .Sık sık hükümet değişiklikleri yaşıyor. Pakistan uluslararası gözlemcilerin bir çoğunca “başarısız ülke” (failed state) olarak nitelendiriliyor.

Askeri güçleri bakımından iki ülke arasında çok büyük bir fark olmasa da Pakistan, Hindistan ile baş edebilecek siklette değil. Hindistan’a kafa tutarken nükleer silahlarına ve büyük ağabeyi Çin’in muhtemel desteğine güveniyor olmalı.

Türkiye’nin tutumu

Türkiye’nin iktidardaki hükümetlerden etkilenmeyen Pakistan ile çok özel ilişkileri olduğu biliniyor. Yine de 2000’li yılların başına kadar Hindistan’ı cepheden karşısına almadan, Pakistan ve Hindistan arasındaki sorunlarda nispeten dengeli bir tutum izlemeye çalışırdı. Ancak AK Parti hükümetleri iş başına geldiğinden bu yana bu dengeye özen gösterilmediği dikkatlerden kaçmıyor. Türkiye ile Hindistan arasındaki ilişkiler, hiç olmadığı kadar dibe vurmuş bir vaziyette. Korkarım 22 Nisan’dan bu yana ilişkiler onarılamaz bir noktaya doğru gidiyor. Milli Savunma Bakanlığı Kaynakları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan açıklamalarda Türkiye’nin Pakistan’ın yanında yer aldığı net bir şekilde görülüyor. Uluslararası basın ve yayın organlarında Türkiye’nin Pakistan’a askeri yardım gönderdiğine ilişkin yoğun iddialar var. Hindistan sosyal medyasında da, “Türk Hava Yollarına binmeyin, Türkiye’ye gitmeyin” çağrıları yapılıyor. Tek kurşun atmadan İngiltere’yi dize getiren Hintliler, iyi birer asker olmasalar da pasif direniş, sivil itaatsizlik ve boykot konularında pek bir mahirdirler. Yeni Delhi’deki büyükelçilik dönemimde çekinerek başlattığı Hindistan rotası , bu yılın ilk çeyreğinde 1.8 milyar TL zarar açıklayan THY’nin bugün en karlı hatlarından biri haline geldi. Hintli’ler THY’nin yolcu havuzunda önemli bir yer tutar.

ABD, Çin, Rusya ve İngiltere gibi BM Güvenlik Konseyinin başat aktörleri bu aşamada her iki tarafa da tansiyonu düşürme, teenni ile hareket etme çağrısında bulunmakla yetiniyorlar. Ama eminim diplomatik kanallardan yoğun bir diploması trafiği yürütülüyordur. Filistin sorununda olduğu gibi, Keşmir meselesinde de tarafsızlığını yitirmiş bir Türkiye’nin bu trafiğin içerisinde yer aldığını tahmin etmiyorum. Arabuluculuk yapmak için de en ufak bir şansı yok.

Bu kere Yeni Delhi’deki meslektaşımın yerinde olmayı hiç istemezdim.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep’te doğdu. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu.

1977’de Dışişleri Bakanlığı’na girerek diplomatik kariyerine başladı. Yurt dışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği’nde ikinci kâtip, Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi Türkiye Daimî Temsilciliği’nde başkatip, Londra Büyükelçiliği’nde müsteşar, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT) Türkiye Daimî Temsilciliği’nde Daimî Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkez teşkilatında Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci katiplik, Müsteşar Özel Kalem Müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğünde Orta Asya Daire Başkanlığı, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle İkili İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından “Oranje Nassau” nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi sıfatıyla Türkiye’yi sırasıyla Hindistan (Nepal, Sri Lanka ve Maldivler’e akredite olarak) Yunanistan, Avusturya ve Portekiz’de temsil etti. 2018 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, halen merkezi Roma’da bulunan Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Konseyi Başkanı ve Okan Üniversitesi Mütevelli heyeti üyesi olarak görev yapıyor. 2021 yılı başından bu yana da T24’te dış politika konusunda köşe yazıları yazıyor.

Hasan Göğüş’ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği Doğan kitap’tan yayınlanmış, “Zor Başkentlerde Diplomasi” ve İdeal Kitap’tan çıkan “Diplomasi Yazıları” isimli iki kitabı bulunmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Önce ekmekler bozuldu

En vahimi de gencecik Mahza Amini’nin “baş örtüsünü çıkardı” diye ölümüne sebep olan İran’ın, koca Genel Kurmay Başkanı’nı koruyamayacak kadar acze düşmüş olması. Anlaşılan İran ordusu, artık sadece kadınlara gücü yeter hale gelmiş

Müzakere etmiş olmak için müzakere etmek

Niteliği ne olursa olsun, herhangi bir sorunun müzakereler yoluyla çözümlenebilmesi için, soruna müdahil olan tüm tarafların çözüm yönünde siyasi iradeye sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde, Kıbrıs örneğinde görüldüğü gibi, 50 yıl da müzakere edilse, siyasi irade yoksa bir yere varılamıyor.

Portekiz'de aşırı sağ neden yükselir?

Portekiz’de Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmesine karşın yetkileri sınırlı. Demek ki devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçiliyor olması, mutlaka başkanlık sistemine geçilmesini gerektirmiyormuş. Avusturya da aynı modeli uyguluyor.

"
"