06 Nisan 2025
100. Yıl Marşı'nı yönetirken
Sevgili okur! Rengimi biliyorsun. Sosyal medyada yeri geldikçe ülkemizin çarpık yönetimiyle ilgili söylemlerim ve çözüm önerilerim olur, hatta bir siyasi parti üyesi olarak üyelik görevim gereği sosyal medyamı parti propagandası yaymak için de kullanmaktan çekinmem. Bunu yaptığım zaman “Sen sanatçısın! Siyasete niye karışırsın?” diyenler oluyor. Bunu diyenler ya mevcut iktidarı destekleyenler ya da etliye sütlüye karışmama felsefesi güdenler oluyor.
Siz T24 okurlarının bu konuda kafasında bir soru olmadığından eminim. Sizlere sorulacak olsa “evet, sanatçı siyasete karışır, karışmalıdır da” diyeceğinizi biliyorum. Ne mutlu sizlerle burada birlik olabilmek! Üstüne “Ne mutlu Türküm diyene!” deyip yazıyı bitirmek var:) Ancak konuya girdim bir kere, yazacağım: Sanatçı politik olmalı mıdır, neden olmalıdır?
Bunun cevabı iki tanımda saklı: sanatçı nedir, politika nedir? Sanatçı her şeyden önce insandır, bireydir, toplumun bir üyesidir. Mesleğinin ne olduğunun bir önemi yok; toplumun diğer bireylerini ilgilendiren konular sanatçıyı da ilgilendirir. Peki, politika nedir? Bir ülkenin kimler tarafından nasıl yönetileceği meselesidir. Ülke adil bir şekilde mi yönetilsin, adaletsizce mi? Zulümle mi yönetilsin hoşgörüyle mi? Devlet bazı vatandaşlarımızın ensesine vurup lokmasını mı alsın, yoksa herkese eşit mesafede mi dursun? Bu sorular o ülkenin tüm vatandaşlarını ilgilendirir. İster fırıncı olsun ister oyuncu; hayatının devlet tarafından nasıl yönetileceği konusunda -sadece oy verme değil- söz söyleme ve gerekirse sesini yükseltme hakkına sahiptir. Bunu ben söylemiyorum, yasalar söylüyor.
Zira politika teknik bir konu değil. Devlet yönetimi kapsamında uzmanlık gerektiren bir sürü görev var. Karayolları Genel Müdürünün işinin teknik detaylarını ben bilemem, evet, benim alanım değil. Ama o göreve liyakatli birinin atanıp atanmadığı beni ilgilendirir. Devleti yönetenlerin liyakatli ve iyi niyetli olup olmadığını herkes kadar ben de irdeleyip görebilirim ve bu konuda bir yanlış varsa sesimi çıkarırım. Bu benim sadece hakkım değil, bir vatandaş olarak sorumluluğumdur, görevimdir.
Şu yaşadığımız günlerde yüzlerce masum insan hukuksuzca hapsediliyor. Sessiz kalmak mümkün mü? Geçtim sanatçı olmayı, vicdana, insanlığa sığar mı? Bu gençler devleti yıkma girişimiyle, terörle suçlanıyorlar. Oysa yıkmaya/değiştirmeye çalıştığımız şey devlet değil, devleti yöneten iktidar. Bunun için giriştiğimiz eylem biçimi terör değil, demokratik hakkımız olan, şiddet içermeyen, barışçıl protestodur. Bunu karşı tarafa anlatmaya çalışmanın yararı yok, çünkü zaten biliyorlar. Bile bile yapıyorlar, biliyorsunuz. Ancak bunu iktidarı cahilce destekleyen, kötü niyet barındırmayan vatandaşlara anlatabiliriz. Önyargılı olanlara zor anlatırız ama konu hakkında bilgisi ve fikri olmayanlara daha kolay anlatabiliriz. Nasıl anlatabiliriz? İşte bunu yapmanın yollarından birisi sanat:)
Sanat büyük bir güçtür; salt bilgi aktarımından öte insanları etkilemenin, kalbinden vurmanın bir yoludur. Çünkü sanat -yetkin sanat- hem zihne, hem kalbe hitap eder, duygularımızı etkiler, benliğimizi ele geçirir, insanı harekete geçirir. Bu nedenle tüm iktidarlar ve muhalefetler sanatı, sanatçıyı kullanır.
Peki tüm sanatçılar muhalif mi olurlar? Kötülüğü destekleyen sanatçı olamaz mı? Olur. Beste veya resim yapmak için iyi insan olmak gerekmiyor. Teknik bilgi ve beceri yeterli. Her cenahın sanatçısı olur. Apolitik sanatçılar da var, servet ve şöhret uğruna sanatını kötülüğün hizmetine sunan sanatçılar da -bugün ülkemizdeki örneklerini biliyorsunuz-. Yalnız, içlerinde kaliteli sanatçı azdır, büyük dahiler hiç yoktur. Çünkü yaratıcı sanatçının mesleğinin doruklarına doğru yükselmesi, sıkı çalışmayla elde ettiği teknik bilgi ve becerisinin yanı sıra çığ gibi büyüyen bir genel kültür ve insani erdemlerle donanmasıyla, yani her bakımdan tekamül etmesiyle mümkün olur. Sanatsal mükemmeliyet yolunun ancak bir noktasına kadar salt beceriyle gelinebilir. O noktanın ötesine geçebilmek için derinleşmek gerekir. Derinlikse ancak gerçekle bağ kurularak olur. Yalan üzerine derinleşilemez. Hayatın katman katman derinleşen sırlarına ermek, insanı evrene ve hepimizi birbirimize bağlayan bağları keşfetmek, bu bağları sanatın teknikleriyle iç içe örerek bütüncül şaheserler yaratmak kamil insanın işidir.
Beethoven sanatının doruğunda 9. Senfonisini yazmıştır; bu eserle sınıf ayrımlarıyla yönetilen bir dünyayı Schiller’in dizeleriyle tüm insanlığı kapsayan bir kardeşliğe davet etmiştir. Bu eser sadece mesajı nedeniyle değil; gerçeği, evrensel doğruyu en usta tekniklerle işleyerek sunduğu için sonsuza dek yaşayacaktır. Dünya döndükçe bu seviyedeki eserler her koşulda içimizdeki umudu canlandırmaya, içimizdeki kahramanı uyandırmaya ve insanlığı aydınlığa mıknatıs gibi çekmeye devam edecektir.
Peki iyilikten yana olan tüm sanatçılar kaliteli midir? Hayır. Gerçekleri gören, aydınlığı destekleyen sanatçılar arasında mesleki donanımı zayıf olanlar vardır. Bu nedenle miting alanlarında, seçim propagandalarında sıklıkla iyi şeyler haykırmaya çalışan vasat müziklerle karşılaşıyoruz. Bu şarkıları yazanlar iyi insan olmuşlar ama iyi müzisyen olabilmek için daha 10 fırın ekmek yemeleri gerekiyor.
Bu durumdan şikayetçiyim! Bu nedenle evvelki yıl her yandan mantar gibi “100. yıl marşı” adı altında amatörce coşkular fışkırırken dayanamadım, oturup kendi 100. Yıl Marşı’mı yazdım. Bu eserin doğuş hikayesini sizlere başka bir yazıda anlatacağım. Şimdilik buraya YouTube linkini, buraya da Spotify linkini bırakıyorum ve sizlere diyorum ki: aynı anda hem kaliteli, hem aydınlık olan sanatı destekleyiniz. Onu bulduğunuz yerde alıp bir fener gibi karanlığın üzerine tutunuz. Bu fenerin pili asla bitmez! Aydınlığı bir anda gelmez ama geldi mi uzun vadeli olur.
9 Nisan’da Boğaziçi Üniversitesi’ndeyim, 16 Nisan’da Nardis’te, 26 Nisan’da KMK Sanat’ta. Beklerim...
Hakan Ali Toker kimdir? Hakan Ali Toker, 1976 doğumlu, Mersinlidir. İlk adını kullanmaktadır. Piyano çalmaya ve beste yapmaya küçük yaşta başladı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı çello bölümünde kısa bir başlangıç yapıp, ardından ortaokul, lise ve lisan eğitiminin bir bölümünü Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde okuduktan sonra ABD'de Indiana Üniversitesi Müzik Fakültesi Piyano ve Bestecilik dallarından mezun oldu. Klasik eğitiminin yanı sıra Caz, Türk müziği ve klasik doğaçlama alanlarında kendi kendini yetiştirdi. Piyanonun yanı sıra kanun, akordeon, klavsen ve org çalmayı öğrendi. Bugüne kadar 29 ülkede konserler verdi, pek çok yerli ve yabancı eleştirmenin övgülerini aldı. 17 yaşında katıldığı İstanbul Festivali'nde yılın en genç sanatçısıydı. Aynı yıl Ukrayna'da düzenlenen Virtüözler Festivali'nde yer alan ilk Türk sanatçıydı. 2011'de Türk makamlarına göre akortlanmış piyanoyla ilk Türk müziği resitalini veren piyanist oldu. 2022'de yazıp 33 müzisyenle birlikte CRR'de seslendirdiği "Türk Rapsodisi"yle ilk kez tüm çalgılarda makamsal mikrotonalitenin duyulduğu bir senfonik konsere imza atmış oldu. Türkiye'de "Yaşayan Değerlerimiz" (2013), ABD'de "Yılın Yorumcusu" (2019) gibi ödüllere layık görüldü. Hırvatistan'da "Hırvat-Türk Dostluk" nişanıyla onurlandırıldı. Hem yorumcu hem besteci olarak, hem klasik Batı müziği hem de caz ve Türk müziği alanlarında eserler veren sanatçının, bu müzik türlerini bazen ayrı ayrı ele aldığı, bazen de sentezlediği pek çok bestesi, düzenlemesi ve albümü vardır. |
"Seç, ne istiyorsan al!" dedi babam, "dile benden ne dilersen!" diyen bir peri padişahı gibi!
Hülya, hocasıyla arasında bir sorun olduğunu, bundan dolayı o ara sahneye çıkamayacağını söyledi. Ama nasıl olur?! ODTÜ’de konserimizin duyurusu yapılmıştı! Konseri iptal etmek hiç şık olmazdı
Orada bulunmanın ötesinde o gençlere daha nasıl destek olabilirim, biraz olsun yaşadıkları bu ortada bırakılmışlık hissini kırıp ortamı nasıl yumuşatabilirim, diye düşünmeye başladım. Düşünmem uzun sürmedi, bir yol buldum: Sahnedeki klarnetçi kardeşimin yan masada oturan ablasını dansa davet ettim
© Tüm hakları saklıdır.